Özgünlük ve yenilik yağmurlu günlerdeki şimşek gibi, insanların zihinlerinde bir düşünce olarak doğar ve uygulanma kanalı bulursa, bütün toplumu aydınlatır. Özgünlüğün doğurduğu sinerjiden yararlanmak için, farklılıkların korunup desteklenmesi gerekir. Demokratik katılımın sınırlandırıldığı, kapalı toplumlarda yenilikci düşünceler büyük bir dirençle karşılaşır. Bu yüzden, farklılıkların korunmadığı ve özgürlüklerin sınırlandığı kurum ve kuruluşlardan büyük değişimlere yol açacak atılımlar beklenmez.

Farklı soy, din ve kültürden gelen insanların demokratik bir ortamda, görüş ve düşüncelerini açıkca ortaya koyarak, daha kaliteli ürün, hizmet ve bilgi üretmelerinin teşvik edilmediği kurum ve kuruluşların güçlü ve uzun ömürlü olmaları mümkün değildir. Kurum ve kuruluşların ürettikleri ürün, hizmet ya da bilgide kaliteyi artırabilmeleri, etkili insanlarla birlikte güçlü insanları da çatılarının altında toplayabilmelerine bağlıdır.

Kurumların düşünce ve eylem açısından zenginlikleri, farklı kültürden insanları bir araya toplayabilme ustalıklarından kaynaklanır. Çünkü çoğu kez teori ve pratik bilgi aynı kişide toplanmaz. Kurumların gücü, yapılarında, araştırma ile uygulama birimlerinin elele, birlikte faaliyet gösterdiklerinde katlanarak artar. İster kamu, ister özel, isterse de gönüllü olsun, bütün kurum ve kuruluşlarda iki kere iki dört değil, bazan beş, bazan altı bazan da yedi olur. Verimlilik, farklı insanların birlikte çalışmasıyla hız ve yoğunluk kazanır.

Geçen hafta bir yolculuk sırasında birlikte olduğumuz Prof. Dr. Ömer Dinçer çalışanlarının farklı kültürden gelmediği bir kurumun, ne kadar başarılı görünürse görünsün gerçekte krizde olduğunu gösteren çok çarpıcı bir fıkra anlattı. Bilgi teknolojisinde bir dünya devi olan kuruluş, stratejilerini değerlendirmesi için bir yönetim danışmanına başvurmuş.

Danışman işletmeyi bütün birimleriyle baştan sona dolaştıktan sonra "siz krizdesiniz" demekten kendini alamamış. Yöneticiler nasıl olur, biz en iyi dönemimizi yaşıyoruz dediklerinde, "yukarıdan aşağıya bütün çalışanlarınız, aynı ırk, cins ve dinden, hepiniz tek tip giyiniyorsunuz ve birbirinizden farksız düşünüyorsunuz, sizin sınırların ortadan kalktığı bir dünyaya uyum sağlamanız çok zor" demiş.

Bir kurum ya da kuruluş çok kültürlü, çok dinli, çok ırklı bir yapı ve dokuya sahip değilse, orada özgün ve yenilikçi düşünce ve eylem geliştirilemez. Böyle kurum ve kuruluşlarda çığır açıcı, toplumları değiştiren düşünce geliştirilemediği gibi, herkesin ilgisini çeken, kalite ve fiyatta dünya standartlarını yakalamış ürün ve hizmet de üretilemez. Kurumların olduğu kadar toplumların da zenginliğinin merkezinde farklılığın doğurduğu enerji vardır.

Haberleşme teknolojisindeki gelişmeler, ulusal ve uluslararası rekabete büyük bir dinamizm ve canlılık kazandırdı. Kamu, özel ve gönüllü bütün kurum ve kuruluşlar uluslararası standartlarda ürün, hizmet ve bilgi üretmek için, örgütlerinde yalnızca tek ülkeden uzmanlara değil, başka ülkelerden uzmanlara da yer vermek zorunda. Bütün kuruluşlar, nasıl sermaye açısından çok uluslu hale gelmişlerse, çalışanlar açısından da çok ülkeli hale gelmelidir.

Bir ülke ya da kuruluş dünya kalitesinde ürün ve hizmet üretmek istiyorsa, bir yandan farklı olmaya çalışırken, bir yandan da bünyesindeki farklılıkları destekleme ve geliştirmesini bilmelidir. Hangi alanda faaliyet gösterirse göstersin, tekdüze, hiyerarşik ve bilgi alışverişini kolaylaştırmayan kuruluşlar hayat damarlarını bir bir yitirir. Çünkü farklılıklara katlanmayan kurumlar, kendilerini farklılaştıramaz.

Gelecekte kurum ve kuruluşlar ya bünyelerindeki farklılıklara saygı göstererek farklılaşacak ya da rekabet güçlerini yitirerek pazardan çekilecek.

NAZİF GÜRDOĞAN

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu