|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hayat bütün haşmetiyle üzerimizden akıp geçiyor ve biz ondan pek az şey anlıyoruz, eğer hiçbir şey anlamıyoruz demek abartı sayılacaksa.. çünkü onu sahici yüzüyle karşılamayı ender zamanlarda göze alıyoruz, eğer hayatımız boyunca hiç göze almadığımızı ileri sürmemize itiraz edilecekse.. Hayvanat bahçesinde yaşayan hayvanları kafeslerin arkasından ya da fanusların dışından seyrederek onların hayatına ilişkin bilgi edindiğimize inanabilirsek veya müzeleri dolaşmak suretiyle insanın tarihi üzerine bilgilendiğimizi sanırsak, salt kendi deneyimimize bakarak hayat üzerine bilgilenmiş olduğumuzu da ileri sürmemiz mümkün olur. Ama bu iddia ne kadar sahtedir ve ne kadar aldatıcıdır! İnsanın yalancı şefkatle kendini avutması da, şefkate gark olana nispetle uyduruk bir yaşantıdır. Hayvanat bahçesi kuranların hayvan sevgisine ne kadar güvenilebilir? Hayatı yalnızca sütten ibaret sanmak da öyle: biz onu öyle görmeyi candan arzulasak bile, hayat yalnızca sütle beslenmiyor: hayatın damarlarından kan da akıyor. Hayatın damarlarından akan kan olmasa, hayatımızın idamesini sağlayan sütün, bir başına yalnızca anlamı değil, fakat aynı zamanda varlık sebebi bile ortadan kalkar. Hayatın kanla sütün diyalektiğinden oluştuğunu kabul edelim. Ömrünü müzelerde geçirmiş olanların (hayatı müze haline sokmuş olanların), onun sahici acısına uzak düşmesi ne denli gerçekse, hayatın sahici şefkatine ve merhametine uzak düşmüş olmaları da öylesine gerçektir. Kan görmeye tahammül edemediğini söyleyenlerin, hayatlarında bir kez olsun gerçek bir kanla karşılaşmış olması gerekmez mi? Ama bu sahte şefkat ve merhamet avcıları.. Onlar yok mu? Aa elbet, onlar kurbana karşıdırlar da, mezbahalar iyileştirilsin isterler. Onlar savaşa da karşıdır. Ama bir yerlerde akan kan, onların gözünün önünde olmadığı için akabilir. Çünkü o dökülen kanın sahibi kurbanlık hayvan değildir, onlar av hayvanıdır: balıktır, kekliktir, bıldırcındır.. onlar ağaçta yetişir! Has insan, böyle sahteliklere ve sahtekârlıklara pirim vermez. Has insan, kendi damarında akan kanın ve onu besleyen sütün, evrenin özüyle özdeş olduğunu bilir. Akıttığı kan, bir yandan onu şefkatin ve merhametin hakikatiyle karşı karşıya getirirken, bir yandan da kendi hayatının idamesinin akıtılan kanla bağlantılı bulunduğunu düşünmeye sevk eder. Bir savaş varsa, ardından barışı da umabiliriz: bunun tersi de doğrudur, çünkü hayatımız yalnızca savaştan ve yalnızca barıştan ibaret değildir. Hayatımız savaşın ve barışın diyalektiğinden oluşur: kandan ve sütten! Savaştan ve barıştan! Kan dökmek yalnızca zulmün eseri değildir, kan dökmek merhametin de eseridir. Hayatımız da yalnız zulümle örülmüş değildir, o da, zulmün ve merhametin; karanlık olanın ve aydınlığın eytişimine açık durur. Tek ayakla yürünmez, ancak sekilir. Ama sağlam biçimde mesafe kat edilmez sekerek, ikinci ayağa ihtiyaç duyulur: biri ötekini gerektirir!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |