AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Sezer'in misyon kaybı

Doğru okuyalım: Bu tavır "başkan"ın "cumhur"a koyduğu tavırdır ve o yüzden kendi misyonunun üzerinin bizzat kendisi tarafından çizilmesidir. Evet, bu ülkede insanların yüzde 75'i başörtüsünün yasaklı olmasına karşı çıkıyor ve siz bu toplum eğilimini yok farzediyor, üstelik başörtülü olanları "kamu" adına cezalandırma yoluna başvuruyorsunuz. Bu her açıdan bir misyon kaybıdır.

Bu memlekette insanların, belki taa padişahlıktan gelen gelenekle, en az tartışma yaptığı makamdır Cumhurbaşkanlığı... Ama bakın bakalım şu anda en çok tartışılan isim kim?

Bugüne kadar "başörtüsü yasağı"na bir şekilde hukuk kılıfı giydirmeye çalışanlar bile utanıyor.

Bu nasıl hesap böyle?

Denir ki: Hiçbir cinayet kusursuz değildir. En hesaplanmış cinayetlerde bile ipucu bırakılır.

Bakın şu hesaba: Karısı başörtülü olanlar, karısı açık kendisi AKP'li olanlar, başı açık AKP'li milletvekilleri, CHP'deyken akredite olup, AKP'de karısının başı açık olduğu halde dışlananlar vs... Her şey her şey en ince teferruatına kadar tasarlanmak istenmiş. Sanırsınız ki Cumhurbaşkanlığında insanları "başörtü halleri"ne göre tasnif eden özel bir istihbarat -ya da fişleme- organizasyonu çalışıyor. Ama bu kadar çetrefil hesaplar içinde yanlışlıklar yapmamak mümkün mü? Buradan yola çıkıp cumhurbaşkanlığı makamının istihbarat çalışmasının kalitesini değerlendirmek isteyenler, kaç not verirler dersiniz?

Türkiye'yi bu gülünç hallere düşürenlere ne demeli?

Cumhuriyet Bayramı'na gidiyoruz...

Cumhur'un üstü çizilmiş...

Yoksa "Güleriz ağlanacak halimize" mi demeli?

Sezer'in "başörtüsü operasyonu", içinde barındırdığı "kaba, yaralayıcı, hatta maço üslup" sebebiyle başörtüsü özgürlüğüne karşı mesafeli duran kesimleri bile isyan ettirdiği için bu operasyonla sınırlı bir değerlendirme yapmayacağım.

Şu anda asıl bu noktaya geliş sürecinin görülmesi gerektiğini düşünüyorum.

Skandal zirveye taşındığı için bunca garip görülüyor.

Oysa buraya geliş sürecinde öyle dramatik hadiseler yaşandı ki...

Bu ülke, eşleri başörtülü olduğu için asker, vali, kaymakam gibi kamu görevlilerinin cezalandırıldığı, işinden olduğu bir ülke... İşinden olmamak için sun'i boşanmalar, gerçek boşanmalar, törenle başörtüsü çıkarmalar yaşandığı bir ülke... Ne yazık ki bunlar olurken kulağımızın üzerine yattık, gözlerimizi kapattık.

Eşi başörtülü bir kaymakamın telefondaki sözlerini unutamıyorm:

-Yaşadıklarımız yüzünden 20 yaşındaki eşimin saçları ağardı bir gecede...

Orduevine, oğlunun düğününe giremeyen anneleri gördü bu memleket.

Eşinin ziyaretine gelen başörtülü – pardesülü, kucağında altı aylık bebeği bulunan genç hanımın asker eşiyle görüştürülmek istenmemesine bizzat ben tanık oldum, çünkü asker olan benim kayınbiraderimdi.

Artık üniversite kapılarında başörtülü kız öğrencilerin yaşadıkları Alemdaroğlu'nun rektörlük hakkı gibi görülmeye başladı.

Ülkelerinde okuyamadıkları için dünyanın dört bucağına savrulan kız çocuklarını da Gürüz'ün YÖK hükümranlığına bağışlamaya alıştık.

Ama biz, milletin temiz oylarıyla seçilen bir hanımı, başörtüsü sebebiyle Meclis kürsüsünde boğduk.

Meclis Başkanı'nın eşine ambargo uyguladık...

Beyaz Saray'a, Avrupa'daki herhangi bir başkanlık - başbakanlık konutuna başörtülü eşleriyle girmelerine engel bulunmayan Başbakan ve hükümet üyelerini bizdeki kutsanmış "kamu alanı"na başörtülü eşleriyle sokmamayı içimize sindirdik...

O fotoğraf, bugünkünden çok daha az utandırıcı değildi:

O fotoğraf, yani Cumhurbaşkanı Sezer'in Portekiz Cumhurbaşkanı onuruna verdiği yemekte, Baykal'ın eşi dahi var, Başbakan Erdoğan'ın eşi yok. Çünkü Emine hanım başörtülü...

Bütün bunlar, mağdurları mı utandırıyor, mağdur edenleri mi?

Ben hiç sanmıyorum, mağdurların eziklik duyduklarını, hele utandıklarını, belki burukluk evet, ama eziklik ve utanma asla.

Bana göre son olay, en akıl dışı, en hukuk dışı, ülke adına en utandırıcı uygulamalara kadar uzanan başörtüsü yasağının miadının dolduğunun işaretidir. Çünkü zirve ile zeval arasında çok yakın bağlar bulur Anadolu insanı... "Karınca kanatlanınca zevalini bulur" sözü Anadolu'ya ait bir söz. Eh, baskının bunca abuklaşması kanatlandığının işareti değil midir?

Ben şu anda en çok Sezer'in yürek durumunu merak ediyorum. Ortada kendilerine izafe edilen klinik bir vak'a var. Ne hisseder insan böyle durumlarda? En uç yasakçıların bile sahiplenemediği bir uygulamayı savunmak -ya da savunamamak- nasıl bir şeydir?

Bir gün gidecek oralardan ve geride bir dosya bırakacak. O dosyada "Bir Cumhuriyet kutlamasında dünyada hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir uygulamaya imza attı" notları bulunacak.

Acaba tebessüm ederken göremediğimiz yüzünün arkasında, ciddiyet adına, böyle garip eylemlerin yansıması mı var?

Yapmayın sayın Cumhurbaşkanı, siz önemlisiniz, Cumhur'u temsil ediyorsunuz. Cumhura kıymayın, misyonunuzu kaybetmeyin...


23 Ekim 2003
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED