AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Avrupa'dan yasakçılık referansı

Bir süredir Avrupa'dan "özgürlük çerçevesi" ithal etmeye alışmıştık. Daha çok hukuk devleti, daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok insan haklarını konuşuyorduk.

Son zamanlarda ise başörtüsü konusunda Avrupa'dan kafa karışıklığı, biraz da buna bağlı yasakçılık ithal edenlerimiz çıkmaya başladı.

Evet, Avrupa'da İslami görüntüler konusunda kafa karışıklığı bir süredir mevcut.

Avrupa kendi kültürel muhtevasını sorguluyor. Ve tabii orada İslam'a ne kadar yer olduğunu da sorguluyor.

Bir kere Avrupa'da 25 milyon civarında bir Müslüman nüfustan bahsediliyor. Bunların kendi kimlik bütünlükleri içinde Avrupa'da yaşama imkanı nedir?

Avrupa kimi zaman Hristiyan geçmişine bakıp, kültür yapısını Hristiyanlığa göre tarif etmeyi, farklı kültürleri bu arada İslam'ı ikinci sınıf muameleye layık görmeyi tercih ediyor. Kimi zaman da "çok kültürlü" lük vurgusuyla, artık "göçmen"likten çıkan, "yerleşik" nüafus haline gelen müslümanları Avrupa kültürünrün bir parçası olarak kabul etmeyi gerekli görüyor. Bazan da laik vurgu, tüm dindarlar için, hem Hristiyanlar, hem Museviler, hem müslümanlar için sorunlar üretiyor. Ancak özellikle İslami görünülürlükler tartışmanın ana mihverini oluşturuyor.

Minareli cami tartışması vardı bir ara...

Acaba Müslümanlar da, tıpkı kliselerin çan kuleleri gibi ibadethanelerini görünür kılacak minareli camiler yapabilmeli mi? Camilerde, kilisede çan çalınması gibi ezan okunabilmeli mi?

Bunlar tartışıldı, bu yöndeki kimi girişimler, belediye başkanlarının müsamahakar yaklaşımına rağmen, yerleşik halk tarafından tepki görebilir endişesiyle uygulamaya konulmadı.

Başörtüsü de, islami bir görünülürlük getiriyor ve tartışılıyor. Malum simge tartışması... Avrupa'da kimi ülkelerde hiç sorun olmuyor, yönetimler, bunu tabii insan hakları çerçevesinde kabul edip, yasakçılığa karşı çıkıyor. Kimi ülkelerde de, mesela Almanya ve Fransa'da farklı uygulamalar söz konusu... En son Almanya'da Federal Anayasa Mahkemesi bir eyalette "kanun olmadan yasak uygulaması"nın yapılamayacağına karar verdi.

Şimdi yasakçı çizginin "kanunla yasaklama" gibi bir yol tutabileceğinden bahsediliyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin başörtüsü ile ilgili kararı da, kimi somut olaylarda yasaktan yana gibi görünse de yasak ve özgürlük arasında çok netleşmiş değil.

Öteden beri Avrupa'nın en köktenci laiklik uygulaması Fransa'da olagelmiş.

En son Fransa Cumhurbaşkanı Jaques Chirac yasakçı çizginin sürdürülmesinden yana olanları (bizdeki yasakçılar dahil) coşturan sözler söyledi. Ama henüz ortada yasa yok, yasak yok.

Buna karşılık tepkiler de var.

Yazın gittiğim Fransa'da, Le Monde gazetesinde, hükümetin başörtüsünü yasaklama eğilimi karşısında Paris Baş Hahamının tepkisini ihtiva eden bir makale yayınlanmıştı.

Başörtüsü yasağı, emsal niteliği sebebiyle, haç gibi, kippa gibi tüm dini sembolleri yasak alanına soktuğu için her din mensubundan tepki görecek gibi.

Belki tartışma sonunda "bir dini sembol, sırf kişinin dini eğilimini yansıttığı için kanunla da olsa yasaklanabilir mi?" sorusuna gelip dayanacak.

Çünkü bu sorunun da çok ciddi bir altyapısı var.

Temel soru şu: Laikliğin öngördüğü gibi steril, nötr, herhangi bir düşünceye mensup olmayan bir insan tasavvur edilebilir ve o insanın nötr, steril bir görünülürlüğü olabilir mi ki, biz o insan adına diğer tüm görünülürlükleri yasak alanına itelim?

Bir mesele daha var:

-Yasak, sorunu çözecek mi? Yoksa Türkiye'de olduğu gibi Avrupa'da da yıllarca sürecek ve üstelik tüm din mensuplarını içine alacak bir özgürlük mücadelesi mi başlayacak? Hristiyanlar haç için, Museviler kippa için, Müslümanlar başörtüsü için... Avrupa'yı yeni ve özgürlükçü bir laiklik yorumuna doğru sürükleme yolunda belki de ortak eylemler yaparlar, kimbilir...

Çünkü dinler – dindarlar tarih boyunca böyle yasaklarla karşılaşmışlar... Ve yasaklar zaman içinde hep aşılagelmiş...

Hep şuna inandım, söyledim: Din orda duruyorsa, bugün yasaklara boyun eğenler olsa bile, yarın biri çıkacak ve ne pahasına olursa olsun dinin kendisine hitap eden ilkesini hayata geçirme mücadelesini vermeyi göze alacak...

Chirac'ın ülkesinde Yahudi kökenli ateist babanın (Laurant Levy), din konusunda duyarsız Cezayir'li bir anneden doğan Lara ve Alma isimli iki kızı Kur'an'a ve İslam'a ulaşıyor, oradan başörtüsünü öğreniyor ve başlarını örtüyor...

İşte tarih yeniden başlıyor.

Okuldan atılıyorlar. Ama avukatlık yapan ateist babaları, Müslüman kızları adına mücadeleye soyunuyor.

Bu kızları ne yapacak Fransa?

Sınırdışı mı edecek?

Avrupa özgürlükleri önemsiyorsa, bir gün başörtüsü özgürlüğünü de özgürlük çıtasının içine almak zorunda kalacak...

Bizdeki yasakçıların Avrupa'dan "yasak" ithal etmeye kalkışmaları son derece dramatik.

Türkiye'den başörtülü bir hanım gidecek ve Avrupa'da yasakçılık onu boğacak, bizimkiler de boğanlara alkış tutacak... Ondan sonra bunlar, Türkiye'de bağımsızlık, kuvay-ı milliye türküleri okuyacaklar... Hep şunu sordum: AİHM'nin başörtüsü kararı referanssa, Türkiye'yi mahkum eden Rum Louizidou kararı da referans mıdır?

Yasakçıların payına sadece utanç düşüyor. Çırpındıkça batıyorlar... Son olayın neredeyse hiçbir kimse tarafından savunulur yanının olmaması da bunun göstergesi...


25 Ekim 2003
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED