AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

H A Y A T
Türk şiiri AB'ye ayak bastı

Strasbourg'ta 4 gün süren "şiir şöleni", bir şairler buluşmasından öte, Türkiye'nin 40 yıldır devam eden Avrupa macerasına belki de ilk kez kültürel bir boyut eklemesi açısından son derece anlamlı bir buluşma oldu.

  • MEHMET OCAKTAN
    Son dönemde Avrupa Birliği yolunda atılan adımlar, bu kez Strasbourg'ta Türk şiiriyle buluştu. Türkiye Yazarlar Birliği'nin düzenlediği "Türkçe'nin 5. Uluslararası Şiir Şöleni" için randevu bu kez Strasbourg'a verilmişti.

    İlk kez 1992 yılında Bursa'dan yola çıkan "şiir treni", Kazakistan, Türkmenistan ve Kuzey Kıbrıs'tan sonra Avrupa Parlamentosu'nun bulunduğu ve bir bakıma 'AB treni'nin son durağı olan Strasbourg'a dünyanın değişik coğrafyalarından Türk şiirinin yolcularını taşıdı.

    Strasbourg'ta 4 gün süren "şiir şöleni", bir şairler buluşmasından öte, Türkiye'nin 40 yıldır devam eden Avrupa macerasına belki de ilk kez kültürel bir boyut eklemesi açısından son derece anlamlı bir buluşma oldu.

    Zira Avrupa Birliği, temel oluşumu ve hedefleri açısından sadece siyasal bir birliktelik değil, aynı zamanda kültürel bir buluşmanın merkezi. Eğer Türkiye'nin "AB hayali" bir gün gerçekleşirse, Türkiye bu birliğin içinde şiiri, müziği, mimarisi ve topyekün kültürel birikimiyle birlikte varolacak. Aksi taktirde bu birliktelik, farklı kültürlerin buluşması değil, Avrupa kültürüne iltihak olur.

    Nitekim, şiir şöleninin açılışında konuşan Fransa Kültür eski Bakanı Catherine Trautnann, "Yunus Emre'nin çocuklarıyla buluşmaktan mutluluk duyuyorum" dedi. Galiba, Türkiye-Avrupa ilişkilerinin kaderini uzun vadede bu kültürel çerçeve belirleyecek.

    Elbette, somut olarak Türkiye'nin AB'ye giriş vizesi siyasi ve ekonomik kriterlerden geçiyor. Ancak Avrupa aynı zamanda kültürel bir birliktelik. Dolayısıyla, belki de esas sorulması gereken soru şu; "Acaba Avrupa Yunus'un çocukları ile buluşmaktan mutluluk duyacak mı?" Bu sorunun cevabı, Avrupa Birliği'nin farklı kültürlerin buluşmasından oluşan bir birlik mi, yoksa bir "Hristiyan Kulübü" mü olduğunu belirlemesi açısından da son derece önemli.

    STRASBOURG'TA ŞİİR BAHARI

    Bir uçak dolusu şairle Atatürk Havalimanı'ndan havalandığımızda, yüzlerde Türk şiirini gurbete götürmenin küçük tebessümleri vardı. İstanbul'da olup da yıllardır görüşemediğimiz şair dostlarla biraz şiir, biraz da dünyanın başka aşklarından konuşarak uçtuk. Şiirden kanatlarımız vardı ve bu kez Avrupa'nın merkezine uçuyorduk...

    Uçağımız Strasbourg Havalimanı'na indiğinde, şairlere özgü "geyik muhabbetleri"nin yerini Avrupa Birliği yorumları almıştı. Bir şair dostum biraz espriyle karışık, "Beyler, Türk şiiri şu andan itibaren AB'ye ayak basmış bulunuyor" diyerek geziye farklı bir pencere açıyordu.

    Straszbourg'ta pırıl pırıl bir güneş ve buz gibi bir hava karşıladı bizi. Şairler her zaman olduğu gibi "mütavazi" otellerine yerleştiler. Nedense şairler, bir türlü yıldızı bol otellere kavuşamadılar. Anlaşılan şiir karın doyurmuyor...

    VE ŞİİR BAŞLIYOR

    Şiir şöleninin ilk günü, "Orta Asya'dan Akdeniz Kıyıları'na Türkçe'nin şiir serüveni" ile başladı. Doğu'dan ve Batı'dan şiir esintileriyle devam etti. İlk iki gün boyunca dünyanın değişik coğrafyalarından gelen şairler şiirler okudular, Türk şiirinin sorunlarını tartıştılar.

    "Şiir atelyesi" başlığı altındaki toplantılarda, 'şiirde yerellik ve evrensellik', 'şiir ve teknoloji ilişkileri', 'şiirde dil ve biçim sorunları', 'şiire görev biçmek' ve 'şiirin geleneği/ geleneğin şiiri' konuları tartışıldı. Atelye çalışmalarında, zaman zaman tansiyonlar yükseldi ve renkli görüntüler oluştu. Özellikle, fırtınalı tartışmaların yapıldığı "şiirde gelenek" ve "şaire görev biçmek" atelyelerinde şairlerin "küçük kızgınlıkları" şölene ayrı bir renk kattı.

    VE GEMİ ŞİİRLE GİDİYOR

    Strasbourg'un ortasında su ile şiirin ve şairlerin buluştuğu muhteşem bir gecede nehirde gezideyiz. Strasbourg'u ortasından ince bir kemer gibi saran kanal, tarihle suyun el ele tutuşup dansettiği bir meydan sanki... Bir "su masalı"nın içinden akarak geçiyoruz. Şair Ali Günvar'ın deyimiyle bir "su meydanı"nın tam ortasındayız. Eski bir hapishanenin ve kulelerin çevirdiği bu meydanda, su ile mimari adeta dansediyor... Ve bir dönem Wagner'in konser verdiği salonun önünden geçerek yeniden tarihin içine dalıyoruz.

    ŞÖLENE KATILAN ŞAİRLER

    İlhan Berk, Bahattin Karakoç, Erdem Bayazıt, M. Atilla Maraş, Kamil Eşfak Berki, Lale Müldür, Refik Durbaş, Tuğrul Tanyol, Haydar Ergülen, Ali Günvar, Mehmet Ocaktan, Cafer Turaç, İhsan Deniz, Oktay Taftalı, Cevdet Karal, Faruk Uysal, Gülseli İnal, Metin Önal Mengüçoğlu, Turan Koç, Cem Yavuz, Ali Ayçil, Ali Ural, Mevlana İdris, Şaban Abak, İrfan Çiftçi, Alper Çeker, Özcan Ünlü, İhsan Işık, Ahmet Kot, M. Lütfi Şen.



  • 25 Ekim 2003
    Cumartesi
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Karikatür | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED