|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ben bu yazıyı Kurultay'ın başladığı gün yazıyorum ama siz bu yazıyı okurken, CHP Kurultayı çoktan tamamlanmış, Deniz Baykal tabii ki tekrar genel başkan seçilmiş olacak. "Blok liste"nin kullanılmasından dolayı PM'nin "muhalif" üyeleri de tabii ki dışarıda kaldı. Ama merak etmeyin, CHP'nin bu kurultayla da durulacağı yok; parti tartışmalı daha çok kurultay yaşayacak... Görüyorsunuz, Kemal Derviş de pek bir şey yapamadı. Doğrusu bu sonuç da şaşırtıcı değil, bekleniyordu... CHP'nin bu 30. Olağan Kurultayı da o derece "bildik" bir çerçevede toplanıyordu ki, meseleye bulaşmak bugüne kadar hiç mi hiç içimden gelmedi. Niye gelsin ki; Kurultay'da ortaya "yeni" olarak ne çıkabilir ki?.. Hep o şarkı, hep o şarkı... Kurultay'ı niçin tartışacaktık ki?.. "Blok" ya da "çarşaf" liste tartışmalarına biz de katılıp, vaktimizi heba mı edecektik? Ne olacak yani, "blok" ya da "çarşaf" listenin kullanılması meselenin özüne ilişkin neyi değiştirecekti ki?.. Bir kere artık hemen herkesin söylediği gibi, CHP'nin sorunu "yapısal" bir sorun, öyle "liste"yle filan düzelecek bir şey değil. Herşeyden önce, CHP'nin bırakalım "sosyal demokratlığı"nı, bu parti kapısını penceresini "sosyal" ve "demokratlığa" kapamış bir parti. Hadi diyelim ki CHP'nin "demokratlığa" kapalı olması, parti olmak bakımından çok büyük bir kusur değil. Peki ya "sosyal" alana ve olana kapıları kapatmak? İşte bu olacak iş değil; bir parti, her ne olursa olsun ya da kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın, kapılarını "sosyal"a kapamışsa, toplum, seçmenler onunla niçin ilgilensinler ki?.. "Sosyal" derken öyle karmaşık, zor çözülür bir şeyden söz etmiyorum. Bu kavramı kullanırken sosyal demokrasinin "sosyal"inden, yani özellikle çalışanların çıkarlarından oluşan bir alandan da söz etmiyorum. Söylemek istediğim çok basit; CHP herşeyden önce içinde siyaset yaptığı toplumun arzularına, isteklerine, hafızasına, geleceğe ilişkin tasavvurlarına kayıtsız bir parti. Yani aşağı yukarı, toplumu, seçmenleri hiç dikkate almadan siyaset yapılabileceğini sanan ve bunda da bayağı iddialı olan bir parti... Yaninin de yanisi şu: "Herkes gider Mersin'e CHP gider tersine!" durumu! Kurultay öncesinde Baykal'ın ya da etrafındaki dar kadroda yer alan yöneticilerin yazıp çizdiklerini okumaya tahammül edemediğimden "muhalif kanat"tan bir ismin, Kemal Derviş'in CHP milletvekillerine hitaben kaleme aldığı mektubu üşenmeden baştan sona okudum. Radikal gazetesi mektubun tamamını yayımlamıştı. Hani üzerinde epeyce yorum yapılan şu ünlü mektup... Bir saniye bile düşünmeden ilan ediyorum ki, haddinden fazla kötü bir metinle karşı karşıyaydık. Tamam, mektupta Derviş'in bakanlık döneminden tanıdığımız, dinleyenleri akla, bilime, ciddiyete, sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine davet eden cümleler yok değildi. Ama bütün bunlar, Derviş'in karşımıza bir "Türkiye sosyal demokratı" olarak çıkmasını engelliyemiyordu. Biliyorsunuz, bu sınıfa giren sosyal demokratları diğerlerinden ayırdeden özgün çizgi, "Türkler"in günlerini "sosyal demokrasi" ile "Atatürkçülüğün" arasını yapmaya çalışmakla geçirmeleridir. Bakın görüyor musunuz; "proje" daha baştan umutsuz... Böyle bir "sentez"i gerçekleştirmek bu dünyada kimin haddine?! Bir tarafta öyle ya da böyle ama mutlaka "sınıflar"dan hareket eden, onu merkeze alan bir öğreti, bir dünya görüşü, diğer tarafta bütün dikkatini ve çabasını bir "ulus devlet" yaratmaya hasretmiş bir öğreti, bir dünya görüşü... Uzlaşmaları kabil değil; "dağ dağa kavuşur" ama bu iki öğreti birbirine kavuşmaz... Dolayısıyla, Derviş örneğinde olduğu gibi, kim ki "Dünya görüşümüzün temelini iki 'değerler topluluğu' oluşturuyor. Atatürkçü kökenimizden ve geleneğimizden gelen değerler ve evrensel sosyal demokrasinin değerleri" diyor, bilin ki o hatip ya da yazar işin içinden asla çıkamayacaktır! Siz kalkın, Avrupa'da herkese eşit genel oy hakkı için, demokrasi için onyıllarca mücadele vermiş bir siyasi akımı getirip o ya da bu nedenden ama sonuç itibariyle "tek parti"de ısrar etmiş bir öğretinin yanına yerleştirin! Olacak iş mi? Siz kalkın, "sınıf" çözcüğünü telaffuz etmediğinizde hiçbir anlamı kalmayan bir öğretiyi döndürüp dolaştırıp "sınıfsız bir toplumuz" gibi herşeyden önce "sosyal"i tanımak istemeyen bir slogana sarılmış bir öğretinin yanına yoldaş olarak takın! Olacak iş mi? Derviş, mektubunda şöyle yazıyor: "Dünya görüşüm, Türkiye, Atatürkçülük ve sosyal demokrasi anlayışım, bu temel ilkelere dayanıyor...." Olabilir, "dünya görüşlerine" karışmak kimsenin haddi değil... Ama unutmayalım ki, bu "dünya görüşü"nün adı sosyal demokrasi değil. Başka bir şey; bambaşka bir şey. Aslında CHP kendisini, sosyal demokratlığı filan bir kenara bırakıp bu "bambaşka" şey üzerinde ısrar eden bir parti olarak tanımlasa ortada problem kalmayacak ama dinleyen kim!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |