AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Olaya bir de gri gözlüklerle bakalım

Kavak yelleri misali... Bir havadır esip gidiyor. "Tüm sorunları hallettik. Türkiye güllük gülüstanlık oldu" demeye çeyrek kaldı sanki.

Herkes gri boyayı bırakmış, pembe kutuya daldırıyor fırçasını.

Neden?

Göstergeler öyle diyor.

Ben de diyorum ki:

Beyler, iyi oynuyorsunuz ama maç 90 dakika. Gevşemeyin her an gol yiyebilirsiniz.

Henüz ne enflasyonun beli kırıldı. Ne faizin...

İşsizlik canavarı olduğu yerde duruyor. Şimdiye kadar kimse kuyruğunun tüyüne bile dokunamadı.

"Aman ne güzel, piyasa açıldı, herşeyi satar hale geldik."

diye sevinirken de düşünmek gerek.

İthalat aldı başını gidiyor.

Dövizlerin çoğu ara ve yatırım malına gidiyorsa iyidir.

Ama pek öyle değil.

Tüketim malı ithalatı da patladı.

Dolar, euro ucuz kalınca ithalat cazip hale geldi.

Bir örnek:

İthal otomobil satışları yüzde 156 oranında arttı.

Dış ticaret açığı geçen yıldan yüzde 40 daha fazla

Döviz ve faizin düşmesi iyi de tasarruflar tüketime kayıyor.

Bir örnek daha...

Yılın ilk 6 ayında kredi kartı ile yapılan harcamalar yüzde 60 oranında artmış.

Bankaların verdiği tüketici kredilerindeki artış ise yüzde 55.

Şimdi diyeceksiniz ki...

Bu pembe ortamda bu gri senaryo da nereden çıktı?

Pembeleri herkes gösteriyor ya da herkes görüyor.

Tabloya bakın, işte ben de sıraladım.

Onlara bir lafım, itirazım yok ki.

Pembe görmekten de şikayetçi değilim.

Ama benin dediğim şu.

Bu maçın daha ikinci devresi var. Bu devre de sonbahar ve kış aylarında oynanacak.

Dikkat edelim. Taktik hatası yapmayalım.

O kadar fazla harcamayalım.

Tüketim çok fazla artarsa, enflasyon yeniden canlanır.

İthalatımız şaha kalkarsa, döviz sorunu başgösterir.

Döviz fiyatları çok düşük kalırsa, ihracatçının heyecanı törpülenir.

Ve kredi kartlarınıza o kadar yüklenmeyin.

Harcamalarınız size hesap ekstresi olarak geri gelir.

Faturayı ödemek acı vermeye başlar.

Bilmem derdimi anlatabildim mi?

Rauf Denktaş'ı manşet yapan anlayış

Daha önce de yazdım ve tekrarlıyorum: -Ben çevremde Kıbrıs sorununun sohbet ve tartışma konusu yapıldığına tanık olmadım.

Denktaş'ın önemsendiğine de...

Türkiye genelinde de bunun böyle olduğunu iddia ediyorum.

Bunun tek istisnası, KKTC sınırlarının güneylilere açılması sırasında oldu.

O da saman alevi gibi söndü gitti.

Buna rağmen Rauf Denktaş nedense medyamızın gündeminden düşmez.

Hatta manşet olur.

Dünkü Hürriyet'te olduğu gibi.

Çünkü efendim, Sayın Denktaş Hürriyet'i ziyaret ederek büyük şeref vermiştir!

Kendisi 200 bin kişilik bir ülkenin Cumhurbaşkanı ya.

O ülkeyi bizim dışımızda kimse tanımasa da, öyle işte.

Neticede, her cumhurbaşkanı "Büyük adam" oluyor haliyle...

Başka haber yokmuş gibi, Hürriyet gibi bir gazetenin sürmanşetine oturuveriyor.

"Anadolu'yu arkama alıp, mücadeleye başlarım" demiş ya...

Vay, vay, vay...

Dünyada ve Türkiye'de bundan önemli haber mi olurmuş!!.

Ondan sonra da,

"Gazeteler niçin daha fazla satmıyor?"

"Efendim, Türk halkı okumayı sevmiyor."

muhabbetleri.

O fotoğrafta yer alan gazete yöneticileri, bu gerçeği gördükleri an, "makus talih" de kırılacak emin olun.

Artık bu saatten sonra gerçeği görebilirler mi orası meçhul.

Olsun...

Çıkmayan candan umut kesilmez.

Cola Turka şampuanı

Şatışları bilmem ama reklamı tuttu.

Cola Turka herkesin dilinde.

Muhafazakar bir kuruluş olarak bilinen Ülker, son derece modern yöntemlerle çalışmanın karşılığını aldı.

Bence artık ne üretse satar.

Gönlümden Cola Turka diş macunu ve Cola Turka şampuanı üretseler diye geçiyor.

Çünkü Türkiye'de bu tür ürünler çok pahalıya satılıyor.

Belki de halkımızın diş sağlığı bu yüzden bozuk.

Belki de şampuan kullanımı o yüzden az.

Cola Turka taktiği ile pazara girilse iyi sonuç alınabilir.

Yeter ki ürünler ucuz ve kaliteli olsun.

Gerisini Ülkerciler düşünsün.

Memleketimden insan manzaraları

Bankamatik sırasında sıcak altında bekliyoruz. Önümdeki kadın sabırsız. Yaşlı adamı işlemini çabuk yapması için uyarıyor.

Anlaşılan adam acemi.

Parasını güç bela çekebiliyor.

Sıra acele eden kadına geliyor.

Bankamatiğin karşısına geçince önce çantasını açıyor. Çantasından cüzdanını alıyor.

Arıyor.

Birkaç dakika böyle geçiyor. Belli ki, aradığı şey banka kartı.

"Nereye koydum bunu?" diye homurdanıp duruyor.

Bir 5 dakikaya yakın arama ile geçiyor.

Bu kez kuyruktakiler homurdanıyor.

"Be hey kadın, sırada boş boş beklerken, kartını niçin hazırlamazsın!" diye.

Sonuç, bağırış, çağırış, gerginlik.

* * *

Trafik sıkışık.

Direksiyondaki adam, bir yandan arabasını sürüyor, diğer yandan iki karış uzunluğundaki mısırı kemiriyor.

Bir başka sürücü 2-3 yaşlarındaki çocuğunu kucağına almış, arabasını öyle kullanıyor.

* * *

Bakkaldan alışveriş yapıyorum.

Üç günlük sakallı bakkal, paranın üstünü yüzüme atar gibi tezgahın üzerine bırakıyor.

Ne teşekkür, ne güle güle.

* * *

Yolun kenarında oynayan, 4-5 yaşlarında bir çocuk düşüyor. Canı yandığı için ağlıyor.

Gençten biri hemen arabasını kenara çekiyor. Çocuğa yardıma koşuyor.

Kucağına alıp yakındaki eczaneye götürüyor.

Adını sorduğuna göre çocuk tanıdığı değil.


2 Eylül 2003
Salı
 
ŞEMSİ YÜCEL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED