|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Her konunun uzmanı, her konuda bir çift sözü var... Sadece dînî meseleleri değil, cemiyetimizi ilgilendiren sosyal ve siyasal konuları da irdeliyor. Örneğin, hortumcuları lanetleyen birkaç yazısını hatırlıyorum. Güzel yazılardı. Hocama göre, banka soyanlar (o "hortumcular" nitelemesini uygun görüyordu) cehennemlikti. Yaşar Nuri Öztürk söylüyorsa, doğrudur. Neyse... "Hortumcular cehennemlik mi? Ceza, hortumculardan maaş alanları da kapsıyor mu?" tartışmasına başka bir zaman döneriz... Asıl, hocamın "kuva-yı milliye" seferberliğinden duyduğu heyecanı yansıtan makalesine değinmek istiyorum. İlk bakışta farkedilmiyor ama, derin ve analitik bir yazı. Başladığınızda bırakamıyorsunuz. Yazı yağ gibi akıyor. Bunda tabii hocamın Türkçe hassasiyetinin de payı var. Aynı zamanda "öğretici" bir yazı. Önce Sevr'i öğreniyoruz. Sevr koşullarını hazırlayan tarihsel gelişmelere kısaca bir göz attıktan sonra "kuva-yı milliye" meselesine geçiyoruz. Hocam artık "kuva-yı milliye" tabirini rahatlıkla, hatta "zorunlu olarak" kullanıyor. Niye? Çünkü, "kara sevdamızın kara yosması AB'nin öfkeli çocukları" (bu güzel Türkçe örneği Yaşar Nuri Öztürk marifetidir), Stockholm'de yaptıkları bir toplantıda, Türkiye'nin Sevr şartlarına uydurulması gerektiğini dünyanın önünde açıkça ilan etmişler. Zaten bunu çuval olayı da doğruluyor. Hocama göre Türkiye, ilan edilmemiş bir harbin tarafı ve mağlubu konumunda; harbin tarafı ve mağlubu olmanın yüklediği tarihsel hamleyi yapmak yerine kafamıza çuval geçirenleri memnun etmek için takla atıp duruyoruz. Eh, yanlış da sayılmaz. Gerçi "çuval olayı"yla, Stockholm'deki meş'um toplantı arasında organik bir bağ bulunmuyor ama; birilerinin Türkiye'yi ilan edilmemiş bir savaşın mağlubu olarak görmek istediği vakıa... Hulasa, "başımıza çorap örüldüğünü" söylüyor hocam. Mümkün... Peki, Türkiye olarak bu badireden nasıl kurtulabiliriz? Emperyalizmin oyunlarını nasıl boşa çıkarabiliriz? Çok kolay. Yeniden kuva-yı milliye hareketine katılarak, bu harekete imanla bağlanarak... (Çok iyi Arapça bilen, Türkçe'yi yerinde kullanan Yaşar Nuri Öztürk, "kuva-yı milliye" kavramını ısrarla yanlış yazıyor; "kuvay-ı milliye" şeklinde...) Anladınız tabii, hocam "ülkücü-sosyalist dayanışması"nın ürünü olarak doğan "yeniden kuva-yı milliye hareketi"ne işaret ediyor. İyi de ediyor. Ancak bir sorun var: Bu "kuva-yı milliye"nin, Millî Kurtuluş Savaşı'na ruhunu veren o "kuva-yı milliye"yle pek bir alakası görülmüyor. Çünkü, "kuva-yı milliye mensubu olmak", hocamın sözcükleriyle söylersek, "sırasıyla iman, irade, bilgi, bilinç, feragat, cesaret ve sonsuzluk sevdası istiyor", ki mezkur dayanışmanın ikinci ayağını oluşturan gruba göre, bunlar "öncelikli tehdit" kapsamında mütalaa olunması gereken kavramlar. Demek ki, insanlar, bazen "düşman kavramlara" da ihtiyaç duyabiliyor. Geçelim... "Kuva-yı milliye"nin ilk hamlede saf dışı edeceği temel belaları iki başlık altında topluyor hocam: Birincisi vurgun-soygun, hırsızlık, kısaca haram servet; ikincisi kutsal değerlerimizi, cumhuriyeti yıkma ve halkı sindirme aracı yapan din sömürüsü, yani saltanat dinciliği... İsabetle seçilmiş hedefler. Bir sonraki yazısını, "temel bela"lardan ilki olan "haram servet" konusuna ayırmasını rica ediyoruz Star yazarı Sayın Yaşar Nuri Öztürk'ten; mutlaka önemli şeyler söyleyecektir...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |