|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Başlığı görünce umarım şaşırmamışsınızdır. Yanlış falan yazmadım. Aynı ile vaki. Evet sanıldığı gibi Türkiye'de eskisine göre her şey pahalı değil. Hatta iddia ve ispat ediyorum ki, çoğu mallar daha ucuz.
"Nasıl olur? 10 yıl önce ben bu malı yüz liraya alıyordum, şimdi 1000 lira" demekle kimse haklı çıkamaz. Çünkü bir de enflasyon hesabı var. Örneğin, 10 yılda enflasyon 15 kat, bir malın fiyatı ise 10 kat artmışsa, o mal enflasyona göre ucuzlamış demektir. Kimse pahalılık hesaplarını yaparken bu gerçeği dikkate almıyor. Peki 10 yıl önceki geliriniz neydi? Satın alma gücünüz ne kadardı? Bu da es geçiliyor. Hem fiyatlar düşüp, hep hayat nasıl pahalılanır derseniz? Olur. Eğer geliriniz enflasyon kadar artmamışsa bal gibi olur? Ya da giderleriniz artmış olabilir. Örnek verirsek. Eskiden cep telefonu gibi bir gider mi vardı? Şimdi bakıyorum, bir ailede 3-4 telefon. Babada, annede ve çocuklarda. Son 10 yılda aile bütçelerine gelen ek yük bu. Geliri enflasyon oranında artmış olsa bile sırf cep telefonları yüzünden gideri daha fazla artmış milyonlarca aile var artık. Siz bu örneği çoğaltabilirsiniz. Elime 1982 yılı Ocak ayı fiyatları geçti. Bir yerlere not etmişim. O fiyatlar ilk bakışta insana ne kadar ucuz geliyor. Ucuz ne kelime komik. 30 liraya gazete, 60 liraya sigara, 540 liraya kıyma mı olur? 1,5 milyon ver, al bir yerli araba... Televizyonlar sadece 129 bin lira. Ama 21 yıl önce yani 1982 Ocak ayında inanın hayat bugünkünden daha pahalı idi. Fiyatları 21 yıllık enflasyon oranı ile çarptığımızda bu gerçek ortaya çıkıyor. Özellikle, beyaz ve elektronik eşya ile otomobil fiyatları o zamanlar çok yüksekmiş. Süper benzin bugünkü fiyatla 2 milyon 267 bin liraya satılıyormuş. 55 ekran bir renkli TV (Şimdi renksizi yok, o zamanlar vardı) tam 2 milyar 696 milyon lira. Tabii o zamanki fiyatı enflasyon oranı ile çarparsak. Oysa aynı televizyonu bugün 300-400 milyona almak mümkün. Doğan otomobil bugünkü fiyatlarla 31 milyara, Kartal ise 28 milyara pazarlanıyormuş. 30 liraya satılan gazetenin bugünkü karşılığı 626 bin lira. Bir adet kağıt mendil 522 bin, bir hazır çorba bir milyon 272 bin lira. Pahalı değil mi? O zamanlar memur maaşları 10-15 bin lira dolayındaydı. Bir buzdolabı bir memurun 6-7 aylık maaşına eşitti. Şimdi öyle mi? Zaman tüneline yolculuk bazen böyle ilginç sonuçlar verebiliyor.
Medya merceği
Ali Kırca kendini köşesiz kuleye hapsetti
Önce şu manzarayı gözünüzün önüne getirin. Yer Siyaset Meydanı. Ortam ısınmış. Kavga ha çıktı ha çıkacak. Laf atmalar, bağırmalar. Öfkeyle el kol işareti yapmalar. Ali Kırca'da hiç telaş yok. "Gelicem efendim size, gelicem. Söz vericem. Bir dakika efendim" diyerek ortalığı yatıştırmaya çalışıyor. Ortamı gerginleştirenlere, gereksiz yere lafa girenlere ne kızıyor ne tepki gösteriyor. Konuşmacılarının fikirlerine hiç müdahale etmiyor. Adamın biri, "Bu ne biçim program. Bu programı yapanları eşek sudan gelene kadar dövmeli!" dese bile sanki Ali Kırca'nın kılı kıpırdamayacak. Bu kadar tarafsızlık ve tepkisizlik olur. Haberleri okurken de öyle. Sakin, tarafsız. Facia, deprem haberlerini okurken bile yüzünü buruşturmuyor. Renk vermiyor. Biliyorsunuz, Ali Kırca aynı zamanda Sabah gazetesinde de köşe yazarı. Yazılarını okuyorum. Orada da ekrandaki gibi. Yine kimseye bulaşmıyor. Ne hükümeti ne Başbakan Tayip Erdoğan'ı ne de Genelkurmay'ı eleştiriyor. Hiç öfkelenmiyor. Kişiler yerine olayları ve icraatları yorumluyor. Hiç köşeli fikirleri yok. Kendini hapsettiği kulenin sınırları dışına asla çıkmıyor. İşi ne kadar zor olmalı. Hiç öfkelenme. Hiçbir kimseye tavır alma. Partiler ve liderler karşısında tarafsız kalacağım diye çaba sarfet. Çekilir hayat değil! Ama O'nun gibi kaliteli ve sakin insanlara da bu medyanın ihtiyacı var. Ali Kırca bir ekoldür.
İş Bankası'nın hassasiyeti
İş Bankası internet sitesine girerken karşılaştığım bir sorunu daha önce bu köşede yazmıştım. Geç de olsa banka yetkililerinden bir mail geldi. Şöyle deniyor: "Olay tarihinde diğer müşterilerimizin de etkilendiği sistem arızasına maruz kaldığınız belirlenmiştir. Bilgilerinizi rica eder, müşterilerimizle aramızda köprü vazifesi gördüğünüz için teşekkür ederiz:" Çoğu kuruluş bu tür şikayetler karşısında inkar ya da tekzip yoluna giderken, İş Bankası'nın bu cevabı çok uygarca. Büyük kuruluşlara da bu yakışır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |