AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Zurna "Zırt" diyebilir

Televizyon ekranları ve gazete köşelerinden Irak Savaşı konusunda aklımızı çelmeye çalışanlar için zurnanın "Zırt" dediği yere yaklaşıldı. Bazıları, bir zamanlar başkalarını suçladıkları yöntemlere şimdilerde kendileri başvurmak zorunda kalıyorlar; gönüllerini hoş tutmak istedikleri de onların hizmetlerinden pek mutlu değiller gibi...

Son iki ay içerisinde iki kez ABD'ye gitmem gerekti. Washington'da Türkiye'yi yakından gözleyen pek çok uzman ve diplomatla konuşma fırsatı buldum. Eh, Ankara'da da yolum Türkiye'ye gelen Amerikalı yetkililerle ve diplomatlarla kesişiyor. Her görüşüp konuştuğum kişiden beni şaşkınlığa düşüren izlenimler alıyorum...

Şöyle bir sahneyi gözünüzün önüne getirin. Washington'daki savaş lobisinin bölgeyi ateş çemberine almasına bütün gücüyle karşı çıkan bir gazeteci, kendisini bu özelliğiyle tanıyan bir ABD'li yetkiliyle konuşuyor... Konuşmanın seyri o noktaya gelince, gazeteci, Amerikalı yetkiliye, "Bizim medyadaki dostlarınızın 'itibar' sıkıntısı da lehinize olmadı" deyiveriyor.. Amerikalının mukabelesinin şu cümle olduğunu işittiğinizde siz de şaşırmaz mısınız: "Medyadaki dostlarımız arasında ilk sıralarda siz varsınız..."

Bu cümlenin altında yatan diplomasi muhatabıma şapka çıkarttırdı bana. Savaşın hemen öncesi ve hemen sonrasında duyduklarını belli ettikleri benimle ilgili rahatsızlıklarını üzerlerinden atmışa benziyor Amerikalılar... Kendileri adına Türkçe konuşup yazanların 'itibar' sorununu ve ikna yetersizliğini de anlamış gibiler...

John F. Kennedy Soğuk Savaş'ın en soğuk günlerinde Sovyetler Birliği ile Küba üzerine keskin bir kavgaya tutuşmuştu. "Şartlar müsait" diyen CIA, Başkan Kennedy'den, Kastro karşıtı bir darbe için izin almıştı. Sonradan ABD'nin en büyük istihbarat fiyaskolarından biri olarak tarihe geçecek 'Domuzlar Körfezi operasyonu'ndan söz ediyorum... Operasyon hazırlığını bazı gazeteciler haber almış, Kennedy de, öndegelen gazetelerin yöneticilerini Beyaz Saray'a çağırıp, "Lütfen bu konuyu haberleştirmeyin" ricasında bulunmuştu.

Operasyonun fiyaskoyla sonuçlanmasından sonra, Kennedy'nin, "Keşke yazılsaydı da başarısız olacak operasyon engellenseydi" diye hayıflandığı biliniyor. 'Dostluk', para mukabili veya meccanen, şakşakçılık yapmak değildir; dostunun kendini batağa sevketmesini engellemeye çalışmaktır dostluk... Bu anlamda, kendimi, şu anda Washington'da ipleri elinde tutan ekibe tam ters köşede görsem de, onların çok uzun yıllar öncesinden kotardıkları projeyle sıkıntıya sokulan Amerikan halkının en yakın dostu olarak görüyorum...

Kaan Arslanoğlu'nu bir romancı olarak tanıyorum. Meğer meslek olarak psikiyatr imiş Arslanoğlu ve 'siyasî psikiyatr' konularına meraklıymış. Geçenlerde, konuyla ilgili bir kitap yazdığını ve kitabın gazete yazarlarını yorumladığı bölümünde birkaç meslektaşla birlikte beni de 'tahlil' ettiğini okudum. Kitabının ilgili bölümü büyük bir hayal kırıklığıydı benim için. Arslanoğlu, olaylara yaklaşımımı 'Amerikan aleyhtarı' olarak tanımlıyordu. Pskiyatr romancıya göre, 'fanatik bir Amerikan düşmanı'yım...

Benimle ilgili satırlarını okuyunca, bu keskin tahlilleri yapan 'uzman romancı'nın başkalarıyla ilgili görüşlerine göz atmak içimden gelmedi. Anlamsız savaşlarına karşı yazmakta olduğum yazılara rağmen, "Medyadaki dostlarımız sıralamasında ilk sıralarda siz varsınız" diyebilme diplomasisi gösteren Amerikalı'ya daha fazla saygı duyduğumu bilin...

Amerikalılar kendilerine kayıtsız-şartsız itaat edenlerle aralarına mesafe koymaya başladılar galiba. Pek sanmıyorum, ama bir gazetede yer alan haber doğruysa, medyada kendi çizgilerinde yayın yapanlardan bazılarını belli konularda eğitmek üzere İstanbul'da kampa almışlar... Böyle bir 'iş yerinde eğitim' ihtiyacı gerçekten kendini belli etmeye başladı. Bazı kalemler ve ağızlar, yakın zamanlara kadar şiddetle karşı çıktıkları 'komplo' teorilerinden bile medet ummaya başladılar çünkü...

Gelişen olaylarla ilgili teoriler geliştirmenin nitelikli zihinlerin sağlık alâmeti saydığımı biliyorsunuz. Her olayın arkasında görünmeyen daha 'derin' gerçekler olabileceği yolunda kuşkular duymak neden zararlı olsun ki? Ancak, Irak'a savaş açmaya kalkışan 'lobi'nin niyetleri hakkında kuşku dile getirenlere, "Komplocular" diye saldıranlar, dönüp dolaşıp 'komplocu' senaryolar yazmaya başladılarsa, o senaryoları yazan zihinlerin 'sağlığı' hakkında endişe duymanız gerekir.

Necef'te Şii lider Ayetullah Bakır el-Hakim'in ölümüne yol açan müthiş patlama sonrasında bu tür bir dönüşüm yaşandı ülkemizde; neredeyse sağlıklı düşünen herkese "Komplocu" diye saldıranlar, oturup aslı astarı olmayan, gerçeklerden kopuk kendi 'komplo' senaryolarını yazdılar. Sağlık alâmeti değil bu.

Şu sırada meydana gelen gelişmeleri yorumlamama yarayan bir teorim var benim: Seçimle iş başına gelenlerden bağımsız çalışan ABD sistemi, Washigton'daki 'savaş lobisi'ne verdiği 'vurma izni'ni geri almaya hazırlanıyor; "Hiçbir mâzeret başarsızlığın yeriniz tutamaz" ilkesi ABD'de de geçerli çünkü... Bu teorim doğruysa bazılarının nâzik nâhiyeleri yakında açıkta kalabilir...

Siz bizi izlemeye devam edin...


4 Eylül 2003
Perşembe
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED