|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ağustos'un, Sonbahar'ın kırgınlıklarına, acılarına teslim olduğu sakin, sıradan, ışıklı bir gün... Ve Ege'de dağların kollarına yaslanmış omca evlerde çam ve gürgen kokularına karışan Hafız'ın o hiç bitmeyen rüyası... Dağların zirvesinde yıldızların dansı var bu gece, hepsi muhteşem bir orkestranın eşliğinde bize geliyor. İçlerinde biri var ki o benim yıldızım. Yıldız kümelerinin arasından göz kırpan bir ışık demeti. Maviye çalıyor sanki, yoğun mavi, Hafız'ın gözlerinin mavisi... Yorgun bir vapur gibi yanaşıyor dağların eteklerine. Gölgesi vadiye vuruyor, ışığı şiir kadar güzel meltemle dalgalanan gürgenlere bir nakış gibi düşüyor. Böyle zamanlarda, hayatın dalgalarıyla silinmek üzere olan anılardan bir gelecek çıkarmaya çalışırız. Ama her şey silinmek üzeredir, tek tesellimiz 'omca evler'den bile sürgün edilmek üzere olan 'dağ ilahileri'ndedir... Şimdi turuncudan kızıla dönen mehtabın bitmek üzere olduğu bir Sonbahar gecesinde, o yumuşacık ezgisiyle bir 'dağ ilahisi' dökülüyor kederlerime. Dışarıda rüzgar hoyratlık ve göçebeliklerin, ormanların, Sonbahar'ın yersiz yurtsuz yaşamların türküsünü söylüyor. Hemen yanıbaşımda dağlarla gökyüzü mavimsi bir oyun içinde birbirleriyle kucaklaşıp ayrılmaz bir bütün oluşturuyordu. Geçmişin derinliklerinde yatan, anılara dönüşen bu yerlerin yakınında yüzlerce kez uyumuş, aç kalmış, üşümüş ve dağların mavi gözlü rüzgarlarına el etmiştim. Şimdi yabani mersinler, Çamlıyayla'nın peygamber çiçekleri ve aşkın katmerli gülleri hepsi içimde el ele tutuşup beni gitmek istediğim değil, "götürülmek" istediğim yere götürüyorlar. Henüz hayatın "öte yakası"ndaki hayattan habersiz bir dünyada o "mavi gözlü" rüyaya çıkıyor bütün yollar... Belki bunların hepsi birer yaz rüyası, belki de Eylül denen keder avuçlarımızda biriktirdiğimiz yıldızları çalmadan 'aşk yoklaması'na yetişme telaşıdır. Ya da bir gün hayatımıza ihtiyacı olursa gelip almasını beklediğimiz 'Hafız'a adanmış bir aşk rüyasıdır. Peki ama Hafız da, aşk da kimin rüyası? Yoksa beşikle mezar arasında görüp yaşadıklarımız birer yanılsamadan mı ibaret? Paul Auster "Yanılsamalar Kitabı" romanının bir yerinde, "Beşiğimde mezarımdan esintiler var, mezarımda da beşiğimden; acılarım zevklerim oluyor, zevklerim de acılarım..." diyor. Kimbilir belki de hayatı anlamlı kılan, yaşadığımız bölünmüşlükler ve çelişkilerdir. Hem acılar ve zevkler arasındaki fırtınaya tutulmadan mantıkmış, aklı başındalıkmış ne anlam taşır ki... Ölüm arkamıza dikilmese, tek başına duyularca sağlanan hazzın ne değeri olur ki... Mavi gözlü bir meleğin imkansız aşk duraklarında yanmasak, sevginin yüzüne kim bakar ki...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |