|
|
|
|
Galatasaray yoğun maç trafiğini düşünürken, kuşkusuz çarşamba günü oynayacağı Juventus maçını daha çok önemsemişti. İlk bakışta böyle düşünmemizi gerektiren en önemli unsur sahaya sürülen kadro idi. Prates, Ergün ve Batista yoktu. Terim yeterli gördüğü Brates ve Petru ile de bu maçı kazanabileceğini düşünmüştü. Ama yanıldığını geç anladı. Düşüncelere saygımız sonsuz... Hele bunu Fatih Terim düşünmüşse... Çünkü ufukta 7 gün sonra Fenerbahçe ile oynayacağı derbi de vardı. Konyaspor için bulunmaz bir fırsattı bu kadrolu rakip. Kaldı ki, Konyaspor ileriye dönük futbolunda golcü patenti ile oynayan oyunculara sahipti. Zafer Biryol, Cenk, Yasin ve geriden destek veren Altan takımlarını skor üstünlüğüne taşıyacak isimlerdi. Karşılaşma evsahibinin daha motive olmuş atakları ile başladı. Orta alanda iyi top yapan, yani ayağa oynayan Konyaspor'un etkin ataklarında son vuruşlar ya çerçeve dışına gitti, ya da Mondragon'un iyi yer tuttuğu ellerine. Ayrıca Galatasaray savunmasında Bülent ve De Boer'in çabaları Konya'nın etkili forvetleri karşısında yetersiz kaldı. Sarı-Kırmızılı takımın skoru lehine çevirmek için yaptığı girişimler hem sayısıl açıdan azdı, hem de bu görevi üstlenen Hakan ve Sabri iyi kontrol edildiler. Hasan Şaş ikinci çalımı atamayacak kadar güçsüzdü. Pratu ise ilk maçın heyecanını üstünden atamamıştı. Galatasaray'ın sol kanadı güçlü gibi görünüyordu ama Abdullah da savunmayı düşünmekten ileriye çıkamıyordu. Devrenin son dakikası içinde kırmızı kartla oyun dışı kalan Ömer için söylenecek tek söz ; Günahı yardımcı hakem Metin Kıtmık'ın boynuna... Ve 10 kişilik Konyaspor'un bireysel yeteneklerinin yanısıra takım oyununu benimseyen futbolunu alkışlıyorum.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |