AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Kararagahtaki görüşmenin düşündürdükleri...

YÖK Başkan ve üyelerinin Kara Kuvvetleri Karargahı'ndaki toplantısına verilen Başbakan'dan Genelkurmay Başkanlığı'na, gazetelerden köşe yazarlarına uzanan eleştiri ya da doğrulama mahiyetindeki tepkiler, Türkiye'nin asker-sivil ilişkilerinde demokratik usülleri dikkate alan belirli bir hassasiyete doğru ilerlediğinin göstergesi.

Nitekim bu ziyareti doğrulama çabaları bile ordunun askeri eğitim üzerinden yüksek eğitim meselesiyle yakından ilgili bulunduğu, bu konudaki görüşleri demokratik prosedürlerle ifade etmesinin doğal olduğunu vurguluyor; bunun ötesine geçemiyor.

Ancak YÖK heyetinin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç'a yaptığı ziyaret, bu konuya verilen tepkiler sadece ilkesel bir tartışmaya işaret etmekle kalmıyor... Aynı zamanda siyasi sistemde yaşanan çok taraflı bir gerginlik ve gizli kutuplaşmanın serencamını ortaya koyuyor.

Genelkurmay Başkanlığı'nın konuyla ilgili olarak 14 Eylül 2003 tarihinde yaptığı açıklamanın bazı bölümleri oldukça ilginç. Açıklamada daha önce askeri eğitimin çapına dikkat çekilerek Genelkurmay Başkanı'nın YÖK Başkanı'yla fikir alışverişinde bulunduğu belirtiliyor. Bu görüşme yapıldığına ve ordu görüşlerini resmi yollardan yansıttığına göre açıklaması daha güç hale gelen ikinci görüşme şöyle izah ediliyor:

"Kara Kuvvetleri Komutanı da Genelkurmay Başkanlığı'nın bilgisi dahilinde YÖK Başkanı ve 8 üniversite rektörünün ziyareti sırasında kendileri ile bu konuda görüşmelerde bulunmuştur..."

Sadece bu açıklama bile farklı düşüncelerimizi doğrular nitelikte.

26 Ağustos 2003 günü şunları yazmıştık:

Ordu üst kademesi içinde sadece iç tehdit, demokratikleşme, AB konusunda değil, savunma politikaları, güvenlik politikaları, dış politika konusunda da ciddi görüş ayrılıkları var. Bu görüş ayrılıkları kamuoyu önünde açık bir şekilde ifade edildikçe bu durum ciddi bir "gerilim"in varlığına işaret ediyor. Ve bu yolla, emir-komuta mekanizmasında 30-40 yıldır bu denli açık bir şekilde görülmeyen, en hafif tabiriyle bir "esneme" ortaya çıkmaktadır. Devir teslim törenlerinde yapılan konuşmalarla ortaya çıkan son gelişmeler, ordunun üst düzeyinden gelen bilgi ve taleple Genelkurmay Başkanı aleyhine yazılar yazılmasıyla ortaya çıkan, karargahı kendi iç meseleleri üzerine uzun süredir ilk kez basın toplantısı yapmaya iten "Genç Subaylar krizi"nin derinliğine ilişkin bir ölçüdür.

Bunun adı, "değişimciler" ve kendi tabirleriyle "ulusalcılar" arasında yaşanan tehlikeli bir "yırtılmadır"dir...

Bu duruma nasıl gelindi?

Sorunun iki yatını var.

1. 28 Şubat günlerinde eylem düzeyinde başlayan aşırı siyasileşme 3 Kasım seçimleriyle birlikte tam bir iflasla karşılaşmış, ordunun büyük restorasyon projesi mutlak bir başarısızlıkla bitmiştir.

Bu başarısızlık da, ordunun kimi kesimlerini daha çok siyasileşmeye, artık tarih dışı olan keskin kopuşları da öngören bir şekilde siyasete daha müdahil olmaya itmiştir. Ve bu konuda ilk sürtüşme bu konuda ordu içinde farklı düşünen gruplar arasında çıkmıştır.

2. Bush politikalarının ifade ettiği dünya düzeni değişikliğiyle birlikte ABD ile ilişkilerin sarsılması, ABD çıkarlarıyla Türkiye'nin çıkarlarının ters düşmesi, değişen dünyada yeni bir güvenlik konsepti ve tutamaç bulunmasını bir ihtiyaç haline getirmiştir. Öte yandan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne kurumsal kimlik, güç, en önemlisi politik hedef haritası referanslarını veren NATO, Pentagon gibi unsurlar etkisizleşmiş, hatta zaman zaman karşıt kuvvet haline dönüşmüştür.

Bu faktörler yeni soruları, arayışları, en önemlisi arayış krizlerini devreye sokmuştur.

Bu arayış krizi ordu içinde yukarıdaki faktörden ötürü zaten mevcut olan bölünmeyi daha da keskinleştirmiştir.

"Özkök çizgisi" eski dengeyi mümkün olduğu kadar koruma, sorumluluğu siyasi iktidarla paylaşma politikası izlerken, "şahinler" Kemalist ruhun da ötesine geçip, İttihatçı bir çizgide, içe kapanmayı, iç siyasete hakim olmayı, ABD'yle mesafe almayı önermeye başlamışladır.

İkinci grup, Türkiye'nin yeni bir yol tutturmasını önerdiği kadar, bu yolun haritasının TSK tarafından çizilmesi gerektiğini de ifade etmekte, bunun yapıştırıcısı olarak 28 Şubat mantığını muhafaza etmektedir..

Başka bir deyişle bu faktör de "ordunun kendisine biçtiği siyasi rolün ülke ve dünya şartlarında yaşadığı bir krizin sonucu" olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kara Kuvvetleri Komutanı ile bildik rektörler ve YÖK Başkanı'nın görüşmesi, ulusalcı cephe mantığı içinde okunmalıdır. Olan, bu cephenin birkaç yasa değişikliğiyle, birkaç emeklilikle yok olmadığı, derin yapıya sahip olduğu göstermektedir.

Gerilim ve güç yarışı epey bir zaman daha sürmeye adaydır.

2004 Aralık ayındaki AB zirvesi, bu güç dengesinin hangi yanının ağır basacağı ve ülkenin alacağı nihai istikamet açısından belirleyici olacaktır.


16 Eylül 2003
Salı
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED