|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dün on beş milyon öğrenci ve altı yüz bin öğretmen ders başı yaptı. Her seferinde olduğu gibi yetkililer, sorumlular eğitimle ilgili bir sürü söz söyledi. Kimisi Milli Eğitim'deki mevcut sorunlara dikkat çekerken kimisi de eldeki imkanlara atıfta bulundu. Bilindiği gibi okulların açıldığı ve bir de kapandığı gün eğitim sorunlarına dikkat çekilir ve ardından da eğitim konusu toplumun gündeminden çıkar. En çok üzerinde durulan sorunların başında kalabalık sınıflar, ikili öğretim, öğretmen maaşlarının düşüklüğü gibi hep bilinen hususlar. Oysa ki Milli Eğitim'deki sorunlar bunların ötesinde ve daha temellidir. Dünkü konuşmalardan kimsenin okullardaki müfredat programına dikkat çektiğini gördünüz mü? Temel sorunların başında müfredatın geldiğinin kaç kişi farkında? Birinci sınıftan lise son sınıfına kadar, hatta yüksek öğretim kurumları dahil, öğrencilerimize verilen bilgiler, kazandırılmak istenen davranış ve değerlerlerin gerçek hayatla olan ilgisini hiç sorguladığımızı sanmıyorum. Okulların başarısını öğrencilerin girdikleri sınavlarda kazandıkları okullarla ölçüyoruz. Bugünlerde okul ve dershanelerin görünür yerlerine asılan büyük bez afişlerde okul öğrencileri arasından bir üst okulu kazananların listeleri yayınlanıyor. Bununla okullar başarılarını velilere kanıtlamak istiyorlar. Bu elbette önemlidir, ancak eğitim bundan ibaret değil. Sekiz yıl ilköğretimde, üç yıl da liselerde hayatlarının en hareketli yıllarını geçiren çocuklarımızın kazandıkları değerler, davranış kalıpları ve alışkanlıklar neler? Asıl buna bakmak gerekir. Hepimiz ciddi bir değer ve ahlak erozyonu yaşadığımızı söylüyoruz, ancak okulların bundaki yerini sorgulamıyoruz. Eğitimin özü ahlaktır, hayat boyunca uyulması gereken yüce değerlerin kazandırılmasıdır. Milli Eğitim'in bunu ne kadar başardığı sorgulanmalıdır. Dün bütün veliler çocukların okula gitmekten zevk almadıklarını, erindiklerini, sevinmediklerini bir kez daha gördü. Okullar çocuklar için asla cazip yerler değil, ilgi çekmiyor ve çocuklar arzu ile mutlulukla okula gitmiyorlar. Okula anne babasının zoru ve isteksizce giden bir çocuğun başarılı olmasını beklemek boşunadır. Çocuklarımızın okula gitmekten niçin zevk almadıklarını sorup üzerinde durmuyoruz. Ne biz veliler ne de Milli Eğitim yetkilileri bunu bir ciddi sorun olarak algılıyor. Bu isteksizliğin iki temel sebebi olabilir; biri okulun fiziki ortamının çekici ve çocuklar için cazip olmaması. Diğeri de fiziki ortam iyi olsa bile buradaki toplumsal ilişkilerin yani sosyal ortamın itici ve sıkıcı olmasıdır. Benim gözlemim ikinci faktörün daha etkin olduğunu ortaya koyuyor. Okullarımız hâlâ askeri disiplin anlayışı temelindeki ilişkilerin görüldüğü yerlerdir. Sabah derse girmeden önce verilen komutlar, yapılan konuşmalar, sınıflardaki oturuş ve öğretmen-öğrenci ilişkileri tam bir askeri ortamı çağrıştırıyor. Buna bir de okullardaki tek tip giyinmeyi ekleyelim. Eskiden belli şapkalar vardı, artık şükretmek lazım ki şapkalar kalktı, ama önlük ve üniforma mecburiyeti devam ediyor. Bir ara okullarda tek tip önlük zorunluluğunun kaldırılacağı konuşulmuştu, ama ne olduysa unutulup gitti ve yine okullarımız siyah veya mavi önlüklü tek tip giyinen öğrencilerle doldu. Bu tek tip giyinme çocuklarımızın okulları sevmelerine mi yoksa okullardan nefret etmelerine mi hizmet ediyor? Bu soru üzerinde düşünmenizi istiyorum. Okulların en ciddi sorunu hem fiziki hem de sosyal ortam özellikleriyle hayattan kopuk, hayatı tamamlamayan ve hayata olumlu katkısı çok sınırlı olan mekanlar olmalarıdır. Okullar çocuklarımızı hayata hazırlamıyor, hayatın sorunlarını çözmeye katkıda bulunmuyor, hayatı kolaylaştırmıyor, problem çözmeyi öğretmiyor. Sadece hayattan kopuk bir bilgi aktarımı yapıyor, bir sürü bilgi aktarıyor ve temelde ideolojik endoktrinasyonla sistemin sadık kişileri olarak yetiştirmeye özen gösteriyor. Öğretmen ücretlerinin düşüklüğü, okulların fiziki şartlarının kötülüğü, sınıfların kalabalıklığı, ders araçlarının eksikliği önemli sorunlardır. Ancak bundan daha önemli olan hayattan ve toplum gerçeklerinden kopuk bir müfredatın ve toplumsal gerçeklikle bağdaşmayan bir ilişkiler sisteminin varlığıdır. Çocuklara kendini sevdiremeyen ve onların hayatına bir heyecan katmayan bir okulun toplumun geleceğine yapacağı fazla bir katkı yoktur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |