|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Günlerden Pazar'dı (önceki gün yani), Pazartesi'nin yazısını postalayıp ben de tatile giriyordum... Bilgisayarın önünden kalkmadan elektronik posta kutusuna da bir göz atayım dedim. Bir okur mektubu hemen göze çarpıyordu: "Yazınıza yanıt çok hızlı gelmedi mi?!" Postayı açtım. Okurum şöyle devam ediyordu: "Gördüğünüz gibi 'Alaturka bir âdet: 'Asker-Üniversite zirvesi'! başlıklı bugünkü yazınıza yanıt çok hızlı geldi, ne buyurursunuz!" Okurum acaba hangi "yanıt"dan söz ediyordu; merak ettim doğrusu... Gün boyunca televizyon izlememiş, radyo dinlememiştim. Hemen en hızlı çalışan haber sitesini açtım, bakalım okurumun bana müjdelediği "yanıt" neyin nesiydi... Evet, işte "o yanıt" karşımda duruyordu. Okurum haklıydı, yanıt umulmadık derecede hızlı gelmişti... Günlerden Pazar, yani tatil günü olmasına filan bakılmaksızın "Milli Eğitim sistemine ilişkin gelişmelerin TSK tarafından da dikkatle ve yakinen izlenmesinin de doğal olduğu" belirtiliyordu. Mesele anlaşılmıştı; Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği imzalı açıklamada "Ulu Önder Atatürk"ün "milletin istikbalini yoğuran" en temel unsur olarak işaret ettiği Milli Eğitim sisteminin TSK'nın (da) yakın ilgi alanına girdiği belirtiliyordu. Alın işte size bir güzel yanıt; demokrasilerde Silahlı Kuvvetler'in YÖK ile, "Üniversite" ile ilgilenmesinin hiç mi hiç "doğal" olmadığını mı söylediniz, alın size bir güzel yanıt... Demokrasilerde üniversite rektörlerinin ülkelerinin kara kuvvetleri komutanlarının huzuruna çıkıp hükümetlerinin getirmek istediği bir- takım yeni düzenlemelerden şikayetçi olmalarının "doğal" olmadığını mı söylediniz, alın size bir güzel yanıt... Demokrasilerde YÖK benzeri kurumlarda Genelkurmay'dan temsilcilerin yer almasının "doğal" olmadığını mı söylediniz, alın size bir güzel yanıt... Unutmayın, hem de günlerden Pazar, yani hemen herkes gibi YÖK ve üniversiteler de tatilde... Yani resmi bir açıklama için hiç de "doğal" olmayan bir gün... İsterseniz şimdi de Genelkurmay'ın açıklamasında (ilginin niçin "doğal" olduğu yönünde) yer alan delillerden birisine göz atalım: Genelkurmay, TSK'nın bünyesinde "sadece yükseköğretim düzeyinde 21 adet öğretim-eğitim kurumu" bulunduğunu ve dolayısıyla bilim ve teknolojiden yararlanmayı hedef alan böyle bir kurum için eğitim sisteminin öneminin "aşikar" olduğunu hatırlatıyor. Yani bir bakıma, Genelkurmay açısından, TSK'nın YÖK'e ilişkin gelişmeleri yakinen izlemesi kendi iç denetiminin bir parçası, onun "doğal" bir sonucudur. Dolayısıyla TSK'nın YÖK ile yakınen ilgilenmemesi demek, neredeyse, kendi bünyesinde barındırdığı "yüksek öğretim" düzeyindeki 21 adet kurumun geleceğiyle ilgilenmemesi demektir. Genelkurmay'ın açıklamasında yer alan bu "delil" gerçekten enteresan. Tamam, açıklamanın bir bölümünde söylendiği gibi, "TSK 20 yılı aşkın bir süredir YÖK Yasası kapsamında yer almakta ve bu kurumda bir temsilci de bulundurmaktadır." Ancak hatırlarsanız, 82 Anayasası'nın -YÖK gibi "sivil" olması gereken bir kuruma TSK temsilcisini yerleştirmek gibi bir acayipliği barındırması bir yana- "Yükseköğretim kurumlarından özel hükümlere tâbi olanlar" başlıklı 132. maddesi de aynen şöyle demektedir: "Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Teşkilatı'na bağlı yükseköğretim kurumları özel kanunların hükümlerine tâbidir." Anayasa'nın 132. maddesini küçümsemeyin; çünkü bu madde, Genelkurmay'ın açıklamasında dile gelen ve mealen "Bünyemizdeki kurumlardan dolayı ülkenin yükseköğretim alanı bizim de has alanımızdır" şeklindeki tezin doğru olmadığını ilan etmektedir. Çünkü, Genelkurmay'ın açıklamasında sözü edilen "21 adet öğretim-eğitim kurumu", YÖK Yasası kapsamı dışında kalarak, 132. maddenin "özel kanunların hükümlerine tâbi" kurumlar olarak tarif ettiği cenahta yer almaktadır. Doğrusu da budur şüphesiz; askeri okulları yükseköğretimin "hür" kurumları olarak kabul etmek mümkün müdür? Kendine göre yasası, yönetmeliği, kuralı olacaktır tabii ki... Bu çerçevede Genelkurmay'ın açıklamasının bu bölümü, bana göre, TSK'nın YÖK'te temsilci bulundurması gibi demokrasilerde karşılaşılmayan bir yetkiden de fazlasını talep eder gibidir. Bu yetki yayılmacılığını çok kısa olarak şöyle ifade edebiliriz: "Ben yükseköğretim düzeyindeki 21 öğretim-eğitim kurumumla üniversite hayatının zaten içindeyim; dolayısıyla bu alan da tabii ki benim istek ve ihtiyaçlarım doğrultusunda düzenlenmeli." Sözünü ettiğimiz "delil"in ve "tez"in (eğer kendimize "demokrasi" diyeceksek) temellerinin çok mu çok zayıf olduğu apaçık değil mi? Eğer değilse, oldu olacak, ülkenin bütün yükseköğretim kurumlarını "özel kanunların hükümlerine tâbi" kurumlar haline getirelim de bu iş burada bitsin! Neyse... Ama herşeye rağmen, bu hikayenin canımı en çok sıkan bölümünün, YÖK Başkanı ve bazı rektörlerin önce Genelkurmay Başkanı'nı (bu ziyaretten haberim yoktu, bu son "açıklama"dan öğrendim), sonra Kara Kuvvetleri Komutanı'nı ziyaret ederek şikayetlerini arzetmesi olduğunu söylemeyi de unutmayayım...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |