|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Devlet İstatistik Enstitüsü'nün geçen hafta açıkladığı ikinci çeyreğe ait büyüme rakamları, hayli yoğun bir spekülasyona sebep oldu. Çoğu yorumcu, ilk çeyrekte yakalanan % 7,4'lük büyümenin ardından % 3,7'yi düşük bularak kriz ortamının devam ettiğini öne sürdü ve yıl sonu hedefi olan % 5'i sorguladı. Buna karşın, azınlıkta kalan iyimserler ise, büyüme sürecinin devam ettiği görüşünde birleşti. İlk çeyrek rakamları açıklandığında, ortaya çıkan büyüme göstergesinin 2002 yılının ilk çeyreğine nispetle tespit edildiğini, o dönemde ise milli hasılanın durgunluk dalgasının dibinde, düşük bir yatay bir seyir izlediğini, baz alınan dönemin bu özelliği sebebiyle son dört dönemde büyüme rakamlarının yüksek çıktığını, ancak bu yılın ikinci döneminden itibaren bu etkinin kaybolacağını yazmıştık. Hakikaten de, geçen yılın ikinci çeyreğinde milli hasıla bir önceki yılın aynı dönemine göre % 10,4 büyümüştü. Son açıklanan rakamlar, bu ilk patlama seviyelerinin de geçildiğini gösteriyor. Bu anlamda ikinci çeyreğe ait büyüme rakamlarının nispeten düşük çıkması gayet normal. Gayri Safi Milli Hasıla, ikinci çeyrekte ilk çeyreğe göre % 17 büyümüş, ki bu rakam da 1990 sonrası kış ile bahar hasılaları arasındaki büyüme ortalamasının biraz üzerinde. Şu halde, büyüme sürecinin yavaşladığını, aşağıya doğru yeni bir dinamiğin ortaya çıktığını iddia etmek hayli zor. Bilakis, büyüme büyük ölçüde devam etmektedir. Ortaya çıkan tablo, büyüme sürecinin yavaşladığını değil, normalleşme sürecine girdiğini gösteriyor. Böyle bir ortamda kriz tellallığı yapmak, ya cehaletin yada art niyetin eseri olsa gerekir. Ancak, her şeyin normalleştiğini, krizin etkilerinden tamamen kurtulduğumuzu söylemek için de henüz erken. Milli gelir hesabının alt kalemlerindeki anormallikler, bazı problemli dinamiklerin devam ettiğini göstermekte. Üretim kanadında sanayi, ticaret ve ulaştırma-haberleşme sektörlerinde büyüme ivmesi büyük ölçüde devam ediyor olmasına rağmen, tarımda geçen yılın ikinci çeyreğine nispetle % 2,8'lik bir daralmanın yaşandığına şahit olmaktayız. Bu durumu, bu yıl ortalamanın üstünde gerçekleşen tarım rekoltesinin, nisbî fiyatlarda tarım ürünleri aleyhine oldukça büyük çaplı bir gerilemeye sebep olduğu şeklinde açıklamak mümkün gözüküyor. Gerçekten son birkaç aydır, enflasyon endekslerine müspet bir şekilde yansıyan bu durum, milli hasılaya değer bazında menfi etki etmiş olsa gerek. Artık bir kangren halini almış olan inşaat ve mali sektörlerdeki daralmanın da henüz önüne geçilebilmiş değil. Krizin etkilerini henüz silememiş olduğumuz gerçeğini, hesapların talep kısmına göz attığımızda daha net görebilmekteyiz. Burada altı çizilmesi gereken, nihai özel tüketimin geçen yılın ikinci çeyreğine nispetle % 2,5 büyümüş olmasına rağmen, ilk çeyreğe göre değer bazında azalmış olduğu hususudur. Zira normalde ilk çeyrekle ikinci çeyrek arasında nihai tüketimin tabii olarak % 5 gibi artması beklenir. Ancak bu yıl, bahar aylarına denk gelen nihai tüketim, kış aylarından daha düşük bir seviyede gerçekleşerek, sabit fiyatlarla % 2'ye yakın bir oranda azalmış gözüküyor. Bu durum, artan üretimin artan istihdama dönüşmediği ve belki de Irak krizi öncesi artan spekülatif alımların, kriz sonrası azaldığı bir ortamda, alım gücünün ve tüketici güveninin hâlâ zayıf olduğunu göstermesi açısından hayli ilginç. Stoklarda devam eden artışı da belki bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Kamu kesimindeki kanama ise, hem tüketim, hem de yatırım kanadında, bir nebze yavaşlamış olsa da, büyük ölçüde devam ediyor. Öte yandan özel kesim yatırımları, inşaat yatırımlarındaki ciddi düşüşe rağmen, makine teçhizat yatırımlarındaki büyük ölçekli artışlar sayesinde % 12 civarında büyümüş gözüküyor. Son aylarda imalat sanayi üretim endekslerindeki ve kapasite kullanım oranlarındaki artışla bu bilgileri birleştirirsek, üretim sürecinin yeni bir dönüşüme sahne olduğunu söyleyebiliriz. Zira üretim artışları son birkaç çeyrektir büyük ölçüde daha az emek kullanarak arttırılan verimlilik sayesinde gerçekleşmişti. Bundan sonra hem iç, hem de dış piyasalardaki cari ve gelecekte beklenen talebe cevap verebilmek için üreticilerin istihdam ve kapasite arttırmaları gerekecektir. Düşük döviz kuru ve enflasyon, üreticinin girdi maliyetlerini azaltıyor. Ancak daha yüksek bir üretimin gerçekleşebilmesi için artık istihdamın artması ve kapasite arttırıcı yatırımların yapılması gerekiyor. Bu da istikrar ortamına olan güvenin artmasıyla gerçekleşebilir ancak.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |