AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Türkiye'de zenginden bol ne var

-Hani halkta para yoktu. İki yıl süren ekonomik kriz nedeniyle servetler ve gelirler erimişti.

-Evet öyle. Kişi başına milli gelir bile 1000 dolara yakın düştü.

-Halk fakirleşti yani.

-Hem de nasıl.

-Peki nasıl oluyor da, bu fakirleşen halk bu yıl birden zenginleşiyor?.

-Zengileşmedi ki.

-Öyle ise piyasa nasıl canlandı. Nakit ve kredi kartı ile yapılan alışverişler nasıl oldu da patladı.

-Ertelenen ihtiyaçlar gideriliyor.

-Peki nasıl oluyor da ithal otomobil satışları yüzde 150 oranında artıyor. Piyasada buzdolabı, çamaşır makinası ve televizyon kalmıyor.

-Türkiye fakirleşti dediysek o kadar da değil. Ne kadar zenginimiz var biliyor musun?

-Hayır

-En az 12-13 milyon. Bu da Yunanistan'ın nüfusuna eşit. Belçika ve Hollanda gibi ülkelerinkinden fazla.

-O kadar var mı?

-Gelir dağılımına ilişkin araştırmalar bunu gösteriyor. Bir başka deyişle Türkiye'de 3 milyonu aşkın ailenin para sorunu yok.

-Öyle ise bu aileler 2003 yılına gelinceye kadar niçin harcamıyorlardı da, bu yıl birden kesenin ağzını açtılar.

-Çünkü kriz dönemlerinde, insanlar geleceklerini düşünür. Tasarrufa yönelir. Kaldı ki, her kesim gibi varlıklı kesimin de kriz döneminde geliri düştü.

-Piyasa sırf zenginler sayesinde mi canlanıyor yani?

-Hayır.. Faiz gelirlerinin bir kısmı tüketime gidiyor. Yastık altındaki dolarların da bozdurulduğu söylenebilir.

-Kredili satışların etkisi var mı?

-Olmaz olur mu... Halk kredi kartlarıyla harcama yapıyor. Bankalara olan kredi kartı borcu 6 katrilyon lirayı bulmuş. Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 60 artış var.

Bu arada bankalardan, 8 ayda 5 katrilyonun üzerinde tüketici kredisi alınmış.

-Galiba kredi kartlarına yükleniliyor.

-Evet 8 ayda kredi kartları ile 17 katrilyonluk alışveriş yapılmış. Bana öyle geliyor ki, halk biraz fazla açıldı. Çoğu aile kredi kartı borcu yüzünden zor durumda kalabilir.

-Peki halk harcamasın mı?

-Tabii ki harcayacak. Ama ayağını yorganına göre uzatmak diye bir deyim var. Hem harcamaların çok düşmesi de ekonomi için iyi değil. O zaman üretim ve satışlar da düşüyor. Durgunluk başgösteriyor. Almanya şimdilerde bu sıkıntıyı yaşıyor.

-Mala hücum olması enflasyonu kamçılamaz mı?

-Henüz değil. Çünkü talepler kolaylıkla karşılanıyor. Maliyet artışları da yok. Ama tüketim eğilimi daha da artarsa dikkatli olmak lazım.

-Peki faizler düştü. Tasarruf sahibi artık nereden para kazanacak?

-Yine faizden. Faizler enflasyona göre daha yüksek. Yıllık enflasyon yüzde 24, faizler ise yüzde 40 dolayında. Bu kadar reel faiz Avrupa'nın hiçbir ülkesinde yok.

-Dolar, borsa...

-Ben sağlamcıyım.

Okulların arka penceresi

Ne telaştı öyle.

Yolar ana baba günüydü.

Milyonlarca minik, anne ve babalarının elini tutarak okul ile ilk kez tanıştı.

Liseliler formaları içinde daha bir havalı olmuşlardı.

Biz büyükler ise yine şikayetçiydik.

Okullar açıldı, trafik altüst oldu.

Yollarda kaldık..

Diye...

Hiç şikayet etmeyelim. En büyük güvencemiz bu gençler.

Eğitim ordumuz.

Türkiye belki birçok alanda geri kaldı ama, hiç değilse eğitim alanında çağına ayak uydurdu.

Bu alanda hızlı bir yol aldı.

İşte bir örnek.

1990 yılında okur yazarlık oranı yüzde 78,4'tü.

Bugün bu oran yüzde 87'yi bulmuş durumda.

Erkeklerin yüzde 95'i okula gidiyor, ya da bir okulu bitirmiş.

Okuma yazma çağına gelmiş tüm çocukların yüzde 96'sı eğitim alıyor.

Hâlâ kız çocuklarını okula göndermeyenler var. Bunların oranı giderek azalıyor.

Dahası...

Tüm yurda yayılmış 76 üniversitede 2 milyona yakın gencimiz okuyor.

Her yıl 250 bin genç üniversitelerimizden mezun oluyor.

Mezun olanlar iş bulamıyorlar diye, yüksek öğrenimi küçümsemeyelim.

Geleceğin Türkiyesi için bu eğitim ordusuna ihtiyacımız var.

Medya merceği

Serdar Turgut sağlığa zararlı!

O'nu eskiden beri tanırım. Samimiyetim yoktur. Yazılarını uzun süredir okurum. O zamanlar çalıştığım gazetenin Ankara bürosunda ekonomi muhabiriydi.

Bayat haberleri bize yeniymiş gibi yutturmaya çalışırdı.

Üslûbu da iyi değildi.

Sonra Hürriyet Gazetesi New York muhabiri olarak gördük onu.

Oradan geçtiği haberler de biraz şişirmeydi.

Bazı haberleri de iyi yutturuyordu.

Renksiz, kuru bir uslubu vardı.

Ne zaman ki köşe yazmaya başladı, birden açıldı. Hatta dağıttı(!) bile denebilir.

Önceleri belden aşağı yazarak dikkati çekti.

Bu arada Hintliler'e de belden aşağı vurmaya başladı. Yazılarında adeta onları aşağıladı.

Sonraları kadınlarla, daha sonra da eşiyle ince ince dalga geçmeye başladı.

28 Şubat'a karşıydı... ABD'ye taraftardı.

Bazen herşeye sinirleniyor. Eşinin sinir bozucu tavırlarını sergilerken, bizim de sinirlerimizi bozuyor.

Bazen öyle karamsar tablolar sergiliyor ki, insanın moralini altüst ediyor.

Sağlığa zararlı bulmam o yüzden.

Aslına bakarsanız, asık yüzlü Akşam gazetesine pek yakışmıyor.

Nurcan Akat ona nasıl tahammül ediyor bilemiyorum!!.

Ciddi konulara el atmadığı sürece yine de sorun yok.

Gerçi daha da beteri var. Hiç yazmaması.

Serdar Turgut ile yaşamaya alışacağız.

Okurlarımın izniyle

Bir süre tatil yapıp, düşen yaprakları seyredeceğim.
Malum kış geliyor, enerji depolamak gerek.
Eskiler, tedbil-i mekanda ferahlık vardır, der.
Yeniden görüşmek dileğiyle.


16 Eylül 2003
Salı
 
ŞEMSİ YÜCEL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED