|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Amerika Birlişik Devletleri Başkanı, Irak'ı paramparça ettikten sonra İsrail'le Filistin ilişkilerine çekidüzen vermek için Ortadoğu'da. Yeni bir barış sürecini devreye sokmayı hedefleyen Ortadoğu turu gerçekte ne anlama gelmektedir? Tüm bunların kapsamlı bir açıklamasını yapabilmek için ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Ortadoğu politikasını belirleyen iki temel faktörü hatırlamakta yarar var. Amerika'nın Ortadoğu politikasını oluşturan iki temelden biri petrol akışını garantiye alacak bir statükonun korunması ise buna eşdeğer önemde diğer unsur İsrail'in güvenliğidir. Petrol akışının güvenliği hususu Arap dikta rejimlerine verilen destekle bugüne kadar geldi. İsrail'in güvenliği ise, krallıkları kendi halkına karşı korumaktan başka hareket yeteneği ve iradesi olmayan Arap askeri yapılanması sayesinde ve İsrail'e sağlanan sınırsız Amerikan desteği ile sağlandı. Bush yönetiminin ağırlık koyarak ortaya attığı 'Yol Haritası'nın taraflar açısından ne anlama geldiğini kestirebilmek için bu girişimin hangi şartlar altında yapıldığı ve zamanlamasına dikkat etmek gerekir. Yaser Arafat'ın lider olarak muhatap alındığı dönemdeki barış sürecinin tıkandığı noktalar yok sayılarak ilerleme sağlanamayacağı açık olmasına ragmen Bush'un bunları görmezlikten gelmesi, niyeti konusunda yeterince fikir veriyor. Yol Haritası'nın neye varacağını kestirebilmek için; barış sürecini işlemez kılan intifada ateşini kıvılcımlandıran nedenleri hatırlatmakta yarar var. Filistin sorununu nihai olarak çözecek en önemli temel konulardan birisi Kudüs sorunudur. Kudüs'ün statüsü konusunda tarihi ve dini haklar, demografik ve siyasi gerçekler gözetmeden ortaya konacak barış girişiminin İsrail'e zaman kazandırmaktan başka bir sonucu olmayacaktır. Filistin sorunu her şeyden önce Kudüs sorunudur ve İsrail ezeli ve ebedi başkent ilan ederek 36 yıldır sürdürdüğü işgalini tartışma dışı bırakmak istemektedir. İkinci temel sorun Filistinli mülteciler sorunudur. Filistinliler'in 1947'den beri sürüldükleri topraklarına dönmeleri konusunu İsrail 'güvenlik' gerekçesiyle tartışmak bile istememektedir. Herhangi bir anlaşmazlık konusu İsrail tarafından güvenlik sorunu olarak masaya konulunca o mesele adeta tartışılması yasak bir kutsallığa bürünmektedir. Bu iki temel konunun çözümüne ilişkin hiçbir önerisi olmayan, daha doğrusu İsrail işgalini tartışmaya bile açmayı düşünmeyen bir Yol Haritası Ortadoğu'da barışa giden yolu göstermemektedir. Unutmamak gerekir ki, barış süreci, Kudüs'ün nihai statüsünün görüşülmesi aşamasında ve Sharon'un Mescid-i Aksa'ya yaptığı provokatif ziyaret(!) ile son bulmuştu. Ortadoğu siyasi tarihi, İsrail, Arafat'ın olanca tavizkar tutumuna karşın Filistin tarafının bir anlaşmaya varmasını ve Kudüs konusunun görüşülmesini engellemek için elinden gelen gayreti/provokasyonu yazacaktır..
Ya iktidar ya Filistin
Irak işgali sonunda Bush'un yanına Arap liderleri alarak Filistin-İsrail sorununu çözme girişiminin nasıl sonuçlanacağı ile hangi şartlarda yola çıkıldığı arasında adeta sebep-sonuç ilişki var. Yol Haritası'nın çiziliş biçimi haritanın yönünü belirlemektedir. Ortadoğu'nun yeniden yapılanma tehdidi altında, kendi güvenlikleri tehlikede olan Arap rejimlerinin Filistinliler'in hangi hakkını, güvenliğini savunabileceği sorusuyla başlayabiliriz bu biçimsellik tartışmasına. Kendi iktidarlarını korumakla Filistinliler'i feda etmek tercihi ile karşı karşıya bıraktığı Arap yönetimleriyle aile fotoğrafı çektiriyor Bush. Mısır İsrail'le anlaşarak Filistinliler'i yalnız bırakma pahasına çok önceden bir tercih yapmıştı. Dokunulmaz krallık Ürdün, tahtın bedelinin İsrail'le gizli işbirliğinden geçtiğinin bilincinde olarak her tür uzlaşmaya hazır. Bahreyn, petrol vanasına oturmaktan başka hiçbir varlığı olmayan krallık. Zirveye çağrılan en kritik ülke ise Suudi Arabistan. Petrol anlaşmasının artık geçerliliğinin olmadığı sinyalleri veren Amerika karşısında kendini tehdit altında hisseden ama konumu nedeniyle atacağı adımların dikkatle izlendiği bir krallık. Filistin-İsrail barışına destek olmak üzere zirveye çağrılan ülkelerin yöneticilerinin Filistin haklarını savunmaktan çok Filistinliler üzerinden kendi iktidarlarının ömrünü biraz daha uzatmaktan başka düşünceleri olamayacağı açık. Bush ve Sharon ikilisi, Ortadoğu'da oluşturdukları bu konjonktürden yararlanarak hem İsrail'in güvenliğini hem petrolünü 'yeni güvenliği'ni sağlama alma peşindeler. Bugün İsrail'i askeri olarak tehdit edecek hiçbir Arap ülkesi mevcut değildir. Siyasi olarak parçalanmış, kendi iktidarlarını koruma telaşesine düşmüş rejimlerin sponsorluğunda yürütülecek bir barış planı Filistin için, Ortadoğu için ne vaadedebilir? Yol Haritası'nın amacı 'iktidar ya da Filistin' tercihi ile karşıya karşıya bırakılmış Arap yöneticilerinin sözde desteğinde bir barış gerçekleştirmektir. ABD; Irak işgaliyle dünya devletinden beklenen bir startejiden çok İsrailleşmiş bir marjinallik sergiledi. Bu marjinallik sadece İsrail lobisinin Amerika'yı kendi çıkarlarına alet etmesiyle izah edilemezdi. Filistinliler'e Yol Haritası'nı dayatan bir Amerika'nın bölgenin tarihine kültürüne daha doğrusu insanlık tarihinin birikim ve tecrübesine ne kadar itibar ettiğini gösterir. Askeri gücün gerçek belirleyici olduğuna inanan bir marjinallik bu: Tarihten kopuş ve korku. Tarihi derinlik Amerika'nın Ortadoğu karşısında duyduğu en büyük aşağılık kompleksidir. Bunu anlamak için Bağdat kütüphanelerinin, müzelerinin nasıl talan edildiğine, yakıldığına bakmak yeterli. ABD'nin insanlık tarihini ciddiye almayan stratejilerinin bedeli bölge için pahalıya malolacak. Hiçbir harita pusulasız değildir. Çünkü tarih her toplum için pusuladır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |