AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Merkez medya keşfe çıktı

Thorkild Grosboell Danimarkalı bir rahip; daha doğrusu geçen hafta ülkesinin Ritzau haber ajansına, "Ben aslında Tanrı'ya inanmıyorum" diyene kadar öyleydi... Açıklaması, özellikle kilise çevrelerinde, sarsıntı meydana getirdi. Gazeteler, bayan piskopos Lise-Lotte Rebel'in, Grosboell'i açığa alırken, "Kilise içinde çok sesliliği teşvik ediyoruz, ama bu kadarı fazla" dediğini bildiriyorlar...

Aslında zihnimi kurcalayan konu ile Danimarkalı 'Tanrı-tanımaz' rahibin doğrudan bir ilişkisi yok. Ancak, yine de, şaşırtıcı durumların dünyanın her tarafında yaşandığına dair iyi bir örnek bu...

Bizdeki şaşırtıcı örnekleri ise çok satan gazetelerden hergün derlemek mümkün. Kanal 7'nin başarılı haber koordinatörü Ahmet Hakan Coşkun, Sabah'ta yazmaya başladığında, Ak Parti çevresinin bazı söz ve davranışlarını şifre çözer gibi tahlil edince, "Ne gereksiz bir çaba" diye düşünenler çıkmıştı. Oysa, kendilerini 'merkez gazeteci' sandıklarımızın halktan ne kadar kopuk olduklarının, insanlarımızı tanımadıklarının her gün şaşırtıcı örnekleriyle karşılaşıyoruz.

Milliyet'in yayımladığı 'Türban Dosyası', dosyaya temel teşkil eden kamuoyu araştırmasında Türkiye'de kadınların çoğunun başlarını örttüğünü ortaya çıkardı. Toplumun büyük bir bölümünün başörtüsünü 'siyasal simge' olarak görmediğini, üniversitelerdeki 'türban yasağı'na karşı çıktığını da sergiledi aynı araştırma... Yayınlayan gazetenin mensuplarından başlayarak pek çok kişinin bu bulgular karşısında şaşkına döndüğü görüldü. Oysa, araştırma, yalnızca varolan durumu sergilemekte...

Dünyanın hiçbir yerinde 'aydın' olmanın şartlarından sayılmaz 'dindarlık'; ancak aydınların din konusunda bilgili olmaları beklenir. Tartışmalarda İncil'den âyetler okuyana 'bağnaz' gözüyle bakılmaz... Bizde ise, Habil ve Kabil'den söz eden, Hz. Eyüp sabrından bahis açan, Hz. Ömer'in adaletini, Hz. Ali'nin 'Zülfikar' adlı kılıcını anan bir konuşmacıya "Meczup" diyen bile çıkabilir. Andre Gide'in 'Dar Kapı' romanı adını İncil'den almıştır; hemen bütün 'büyük' Batı yazarları, kendi dinleri yanında öteki inanç sistemleriyle de ünsiyet sahibidir. Batılı, dinsizliğe bile 'din' ile hesaplaşarak ulaşır...

Bizde, 'aydın', merakından olsun, hayatında bir kez kapısını aralayıp câmiden içeriye bakmaz; cenaze vesilesiyle gittiğinde avluda bekleşmeyi yeğler... İçlerinden birinin cenazesini kaldırma görevi de, hiç ilgilenmedikleri câmi cemaatına düşer...

Bir keşif de Tayyip Erdoğan'ın yemek yerken sağ elini kullandığı oldu. Türkiye'de insanların kısm-ı âzamisi gibi, Tayyip Erdoğan da, sağ eliyle çatalı sol eliyle bıçağı tutarak yemeğini yiyor. Bu, dindar insanların çocukluktan edindiği bir alışkanlık. Birkaç kez aynı sofrada bulunduğum için biliyorum, Tayyip Erdoğan'ın şık bir yemek yeme tarzı var. Ağzını şapırdatmıyor, yediğini eline yüzüne bulaştırmıyor, başkalarını rahatsız edecek sesler çıkartmıyor. Çok takıntılı değilseniz, hangi eliyle yediğini fark etmiyorsunuz bile...

Ancak, ülkemizin en çok satan gazetesi, halkın yüzde 90'ının yemek yeyiş tarzını ancak Tayyip Erdoğan üzerinden keşfedebildi. Keşif için de, bir oramiralin, gazetenin aynı zamanda yazı işleri müdürü olan bir yazarını uyarması gerekmiş... Öğrenmişler, ama bu davranış tarzının Tayyip Bey ve yakın çevresi dışındakilerle irtibatını kuramamışlar. "Fotoğraf ve haber" diyor yazar, "Tayyip Bey'in nerelere takılı kaldığını ve dinsel açıdan katılığını ısrarla sürdürdüğünü ortaya koyuyor."

'Sağ elle yemek', bizim inanç sistemimizle ilintili bir davranış biçimi; sevseniz de sevmeseniz de bu böyle. Dini, inanışı bir tarafa bırakarak soralım: Peki, 'sol elle yemek' neden 'sağ elle yemek' ile karşılaştırıldığında daha tercih edilir oluyor? Yemek biçimi ile 'dinsel açıdan katılık' arasında nasıl bir ilinti söz konusu?

Ele alacağım konuyla girişte kullandığım 'dinsiz papaz' haberinin ilişkisiz olduğunu belirtme ihtiyacı duymuştum. Danimarka'da, bir dinadamından, en azından Tanrı'ya inanmasının beklenmesi de, eğer Danimarka'da yaşıyor olsalardı, bizimkileri rahatsız eder miydi yoksa?


5 Haziran 2003
Perşembe
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED