|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Teşhir, bir nesnenin sergide veya müzede gösterilmesi anlamını taşıdığı zaman, doğal ve olağan bir duruma karşılık gelir. Bazı durumlarda, insanların da, belli amaçlarla teşhir edilmesi meşru sayılır. Meselâ köle ticaretinin geçerli olduğu dönemlerde kölelerin teşhiri doğal ve meşru sayılmaktan öte, gerekli de görülürdü. Ne var ki, kölelerin teşhiri, aslında, nesnenin teşhirinden farklı değildi; tersine, kölelerin ve cariyelerin pazarda teşhiri, tavukların ya da atların teşhiri türünden bir olaydı. Ama insanların kendilerini teşhiri, özellikle vücutlarını teşhir etmeleri bir ruh hastalığı sayılmaktadır. Dostoyevski, bir romanında, böyle bir teşhirciden bahseder. Çıplak vücuduna bir pelerin geçirmiş hasta, tenha sokaklarda gezinirken, karşısına birisi çıktığında, birdenbire pelerininin önünü açıp vücudunu gösterir; kurban, daha neler olup bittiğini kavrayamamış olmanın şokunu yaşarken, bizimki, kemali ciddiyetle pelerinini kapatıp bir şey olmamışçasına yoluna devam eder. Bu olay, 19. yüzyılın, dindar ve mazbut insanlarının yaşadığı bir ülkesinde cereyan eder. Dolayısıyla, hasta, kendini ancak bu kadarcık tatmin etme fırsatını yakalayabilir. Günümüzde, teşhircilik öylesine yaygınlaşmıştır ki, kimin hasta, kimin sağlıklı olduğunu kestirmenin imkânı kalmamıştır. Modacıların, sözüm ona moda sadedinde icat etmeye zorlandıkları 'kreasyonları', bana kalırsa, tam da, teşhircilik hastalığına yakalanmış insanın tatmin aracı olarak kullanılmaktadır. Mankenler, şimdi, her çeşit mekânda, bir yandan şeffaf giysileri, bir yandan da örtülü olanları 'teşhir' ederek hizmet sunuyor. Fakat bu hastalık, sadece moda organizasyonları çevresiyle sınırlı kalmıyor. Kendilerini sözü geçen teşhirin muhatabı sayanlar da, başka bir hastalığa duçar oluyor: dünyanın gözde mankenlerinin ABD'de kadınlarda ruhsal rahatsızlıklara yol açtığı ortaya çıkartıldı. Kendilerini mankenlerle kıyaslayan kadınlarda utanma duygusuna ve kendini beğenmeme hissine yol açtığı, bunun da depresyona sebep olduğu belirlendi. Teşhircilikle şeffaflığın, değindiğimiz bağlamda, bir noktada buluştuğunu görüyoruz. Teşhirci, şeffaf olmaya mecbur kalıyor. Şayet Dostoyevski'nin teşhircisi gibi, pelerin giymek zorunda kalmışsa, onu açmaktan kendini alamıyor. Son yıllarda demokrasi ile şeffaflığı bir tutanların sayısı az değildir. Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin çöküşünü Gorbaçov'un 'şeffaflık politikası' ile açıklamak artık anonim bir görüş halindedir. Türkiye'de de, demokrasiyi getireceği iddiasında olanlar, '90'lı yıllarda, ilk elde, karakolların şeffaflaştırılacağı vaadinde bulunmuştu. Ancak bunun 'gösteriş' olduğu gecikmeden anlaşıldı. Gösteriş, teşhircilikten farklı bir olgu: gösteriş, başkalarını aldatmak, şaşırtmak, korkutmak ya da kendini beğendirmek için yapılan düzmece davranıştır. Tahlile değer bir olaydır: bu düzmece davranış bile, toplumdan cevap alabilmiştir, yansıma bulabilmiştir. Şunu söyleyebiliriz: şeffaflığın, teşhirin, gösterişin birbirine karıştırılması bazılarının işine yaramaktadır. Kimi zaman 'taşıdığı' giysiyi teşhir etmek üzere insan içine çıkanların, bizzat kendilerinin nesne durumuna düşmesi olağan sayılıyor. Vaktiyle yönetimi şeffaflaştırma iddiasıyla boy gösterenler aynı duruma düşmedi mi? Yönetimi şeffaflaştırarak onun ayıplarını gösterme ve dolayısıyla bu ayıpları önleme yerine, bizzat kendileri ayıplı olarak meydana çıkmış olmadı mı?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |