|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Sorun ciddi: ABD ile ilişkileri nasıl ayarlamalı? Tezkere reddi işi kritik hale getirdi. Amerika bize küstü. Şu an Ortadoğu'daki operasyonlarını Türkiye'ye rağmen, Türkiye'yi rencide edici biçimde, Türkiye'nin çıkarlarını gözardı edecek çerçevede yapıyor. Bunun anlamı, Türkiye'yi terbiye etmek ve ilerdeki operasyonlar için kullanışlı hale getirmek. ABD, sevgilisini kıskandırmaya çalışan bir Donjuan rolünü oynuyor. Bir kısmımız da, bu Amerikan yaklaşımını içerde pazarlıyor ve Ankara'yı "Biz ettik siz etmeyin" noktasına doğru sürüklemeye gayret ediyor. Kullanılan malzeme şöyle: -Amerika bölgenin tek belirleyicisi. Suyun başında o var ve ancak ona yakın olan su içebilecek. Bu bundan sonraki on yıllar içinde de böyle olacak. Belki Lozan'dan sonraki en önemli yeniden yapılanma yaşanıyor. Ve bu yeniden yapılanmanın patronu Amerika. Öyleyse onun hesaplarına denk düşmeliyiz. Asla ona muhalif bir konumda olmamalıyız. Amerika dışında AB vs. alternatif olmaktan çok uzak, üstelik onlar bile, G-8'ler zirvesinde yelkenleri indirdiler ve ABD ile mesafeyi kapattılar. Öyleyse... "Öyleyse"nin bir adım sonrasında, ABD'nin bölge hesaplarına monte olma talebi mevcut. Türkiye'den beklenen de bu. Peki nedir ABD'nin bundan sonraki bölge hesabı? Sırada İran'ın, Suriye'nin bulunduğu artık biliniyor ve bir kesimde "Ne olacak yani, İran'ın ve Suriye'nin gözünün yaşına bakmak bize mi düştü? Zaten onlarla şu kadar sorun yaşamıyor muyuz?" dan başlayıp "Oralara da demokrasi gelse, oralarda da insani bir sistem kurulsa zararlı mı olur?" a kadar uzanan, sonra "reel politikada pragmatizm esastır"da noktalanan pekçok tüketim malzemesi var. Hepsi Türkiye'yi götürüp Amerikan eksenine bağlamayı amaçlıyor. Demokrasi... Evet bunu getirecek Amerika bölgeye, öyleyse bu projeye eklemlenmenin ne zararı olabilir? Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de Tahran'da İslam ülkelerine "demokrasi, şeffaflık vs..." çağrısı yapmadı mı? Evet öyle ama... Bir de işin başka boyutu var, ona bakmalı... Birisi şu: -Amerika'nın Irak'a savaş açma gerekçesi olan kitle imha silahı bulunduğu iddiaları iflas etti. Yani anlaşıldı ki, Amerika bu iddiayı, ahmak avlamak için kullanmış. -İki... İkincisi İslam dünyası açısından çok daha ürpertici. Bakın Thomas Friedman, New York Times'ta savaşın gerekçesi olarak ne yazmış. "Amaç İslam dünyasının ev ev kalbine girmekti!" Evet bir kere daha okuyun geniş metni: "Hiçbir zaman ifade edilmeyen savaşın gerçek sebebi; 11 Eylül saldırısı sonrası ABD'nin Arap-Müslüman bir ülkeyi vurma ihtiyacı duymasıdır. Terör kabarcığının üzerinde biriktiği Afganistan bunun için yeterli değildi. Bu terör kabarcığını delmenin tek yolu Amerikan askerlerinin Arap-Müslüman dünyasının kalbine ev ev girmesi ve şunu açığa kavuşturmasıydı: Biz bu terör kabarcığının açık toplumumuzun altını oymasını önlemek için ölmeye ve öldürmeye hazırız. Suudi Arabistan veya Suriye'yi vurmak iyi olabilirdi. Fakat Saddam'ı vurmak için basit bir sebep vardı: Çünkü o, bu dünyanın tam kalbinde yer alıyordu. Bunun hiç etkisi olmadığına yönelik safsataya inanmayın. Her komşu hükümet -Terörizmin %98'i hükümetlerin müsaadesi ile yapılıyor- mesajı aldı." Nasıl bir hesap!!! Bu hesabı, dış politika derslerini Amerikan tink-tanklarında almış allamelerimizin okuması zor. Biraz yerli ve biraz halkın yüreği ile bakmak gerekiyor. Halkın yüreğinin nasıl baktığını ise, garip bir biçimde bir Amerikan araştırması tesbit ediyor: ABD'nin Pew Araştırma Merkezi'nin yaptığı araştırma Türkiye'de halkın yüzde 82'sinin ABD'ye olumsuz baktığını, yüzde 71'inin de Amerika'nın Türkiye için bir askeri tehdit olduğuna inandığını ortaya koyuyor. İlginç olan şu ki, Türkiye'deki bu tehdit kaygısı Endonezya'da (yüzde 74), Pakistan'da (yüzde 72), Lübnan'da (yüzde 58), Kuveyt'te (yüzde 54), Fas'ta (yüzde 46) da paylaşılıyor. Dikkat buyurunuz, Amerika'nın Saddam'dan kurtardığı Kuveyt halkı bile Amerikan tehdidinden endişeli... Fas'tan Endonezya'ya kadar uzanan tüm İslam oğrafyasında tehdit kaynağı olarak görülüyor Amerika... Neyi ortaya koyar bu? -İslam toplumlarının bu coğrafyanın bağrına saplanan bıçağın farkında olduğunu ve Amerika'ya güven duyulmadığını... Diğer bir ifadeyle, serbest bir halk iradesi ortaya konabilirse, bunun ilk sonucunun Amerikan tehdidinden kurtulma iradesi olacağını... ABD Başkanı Şarm el Şeyh'te, Arap krallarla birlikte poz verdi. Bu demokrasi görüntüsü değildi. Irak'ta da yarın bir halk oylaması yapılsa, halkın oyu hiç şüphesiz "Yankee Go Home" olacak. Onun için Amerika bölgede asla demokrasi istemeyecek. Amerikan askeri gücüne dayalı kukla yönetimlerle götürebildiği kadar sömürü çarkını işletmeye çalışacak. İşte Türkiye'nin eklemlenmek istendiği çark, bu Amerikan sömürü çarkı olacak. Amerakonfiller diyor ki, "TBMM'nin yansıttığı irade yanlıştı, doğru olan bu çarka monte olmaktır, çünkü bu çark kalıcıdır." Oysa bölge halklarının yüreği, bu çarka karşı işleyecek. Soru şu: 21'inci yüzyılda da sömürge çağları yıllarca hükümferma olabilecek mi? İnsanlar, her değeri hoyratça sömüren iki yüzlülüğe boyun eğip, üstelik bunu içselleştirecekler mi? Yoksa insanlığın bilinç seviyesi bu çarka karşı hep savaş halinde mi olacak? ABD'ye karşı mesafeli davranacak olan Türkiye'nin devlet olarak durduğu yerin zorluğunu anlamak mümkün. Ama Amerika ile birlikte maceraya yönelmenin de gelecek açısından daha az riski yok. Üstelik Amerika'nın Türkiye'ye karşı hangi hesapları beslediğine dair kuşkuları da sürekli hissederek...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |