|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Şehir içine kişiyi hedef alan füze saldırısıyla ve arkasından gelen intihar saldırısıyla Filistin yine karanlık günlere döndü. Şu tüm çıplaklığıyla ortada: Filistin sorunu sadece bir Ortadoğu sorunu değil, hem güç ilişkileri, hem siyasi ahlak ve ilkeler açısından bir dünya meselesidir... O diyarda yıllardır olup biten bizim açımızdan da, dünya açısından da, siyasi dil olarak şiddetten başka hiçbir şey bilmeyen, şiddetten başka hiçbir araca sahip olmayan, eşkıya devlet ya da güvenlik devleti modelinin varlığına ve etkisine işaret ediyor... Bu sorunun ve İsrail'in kontrol altına alınması için ne BM'den, AB'den ne ABD'den etkili bir adım geldi... Hatta tersine... Bush yönetiminin işbaşına gelmesiyle birlikte bu ekibin İslam takıntısı, şiddet kullanma ve şiddeti doğrulama eğilimi bir anlamda Batı Şeria topraklarına aksetti. BM Güvenlik Konseyi'nin 4 Nisan günü aldığı 1403 sayılı, İsrail birliklerinin Batı Şeria'daki Filistin yerleşim birimlerini süresiz bir şekilde boşaltması kararı, yaptırımı olmayan bir karar olmaktan öteye gidemedi. Uluslararası kurumların bu pasif görüntüsünde, BM'nin işlevlerini fiili bir şekilde neredeyse tümüyle ikame eden ABD'nin önemli bir yeri var. Tarihin yeni açılan sayfası ABD'nin silahlara ve kaba güce dayanan yeni faydacı anlayışı tarafından yönlendiriliyor, buna şüphe yok. Ama bu sayfadan İsrail de dahil bir hiçbir güvenlikçi devletin, hiçbir "eşkıya tavrı"nın uzun vadede avantaj elde etmesi mümkün değil. Ortadoğu konusunda önemli bir isim olan İsrailli Tom Segey bir röportajda şöyle söylüyordu: "Silah ve çatışma üzerine kurulu ortamın yarattığı tahribat büyük. Toplumumuz gitgide daha az İsrailli, daha çok musevi oluyor. Siyonizmin ana hedefi, 'yeni bir musevi' yaratma hedefi, 'diyasporaya dayalı tarihsel musevi projesi' karşısında başarısızlığa uğruyor... Aslında umutluyduk, son bir buçuk yıldır karşımızda yürüyeceğini sandığımız bir anlaşma vardı, başka bir deyişle siyonizmin misyonlarından bir tanesine, komşuları tarafından tanınmış bir İsrail devletinde güvenlik içinde yaşamak idealinin sonuç vermesine çok yakındık. Ama sonuca ulaşamadık. Şaron'la eski günlere geri döndük... Ariel Şaron'un hiç bir siyasi projesi yok; baskı yöntemleri kullanmaktan başka bir programı yok. Nasıl ve ne zaman bunu bile bilmeden Arafat'ı Filistin dışına göndermek, susturmak istiyor. Buna bir program demek mümkün mü? Bugün siyasi açıdan durumu kontrol altında tutan kimse yok. Bu boşluğu şiddet dolduruyor. Bir yanda intihar saldırıları diğer yanda Filistinlerin kovulmasını, yok edilmesini açıkça dillendiren İsrail İçişleri bakanı Uzi Landu ya da Benny Elon gibiler. Bugün İsrail ordusu bile ahlakını yitiriyor. Birçok asker yağmalardan para ve mücevherle geri dönüyor... Şiddetin bitmesi için Filistinlilerin bir umudunun olması gerekir. Bunun için işgali bitirmek, aşağılamalara son vermek gerekir. İşgal, terörizmi besleyen en önemli şey. Baskı, intihar saldırılarını da beraberinde getiriyor... Kalıcı bir barış için, intihar girişimlerinin sona ermesi, gençliğin başka bir ruh haline girmesi için ise Filistinlilerin kendi devletlerinin olması gerek. Devlet olmadan şiddet aşamasından çıkamazlar. Ancak bu olduğu takdirde, İsrail ve Filistin arasında gerçek görüşmeler ve barış süreci başlar. Aynı Güney Afrika'da olduğu gibi... Şunu gözardı etmemek gerek: Filistinliler siyonizmin reddinden İsrail'in kabulüne kadar giden uzun bir yol katettiler. İsrail vatandaşlarının büyük bir çoğunluğu büyük kolonilere bölünmeye ve Filistin devletini kabule hazırlar... Savaş bittiği gün, bu önemli eğilimler diğerlerinin önüne çıkacaktır. Bu durum, çatışmalardan daha güçlü bir durumdur..." Evet, eşkıya devletler, güvenlik düzenleri bireylerinin, toplumun iradesinin üzerinde bir tahakkümü ifade eder; şiddet ve savaş çığlıklarıyla o bireyleri ve toplumları kendilerine benzetirler. Güvenlikten yola çıkar, bizzat bu yüzden hiçbir zaman güven altında olmazlar...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |