AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

D Ü Ş Ü N C E    G Ü N L Ü Ğ Ü
Hinduların ve Budistlerin ibadet ritüellerinden
Yoga ve meditasyon

Namaz, zikir, tefekkür, oruç birer ibadettir. Yoga ve meditasyon ise muayyen zamanlarda yapılan bir çeşit deşarj olma olayıdır. Ancak hayatı ibadet olarak gören müslümanlar, bu deşarjı, bu rahatlamayı her an yaşıyor. Müslümanlar yoga ve meditasyon değil, onun yerine namazı huşu içinde kılar, zikir ve tefekkür ederler.

Son günlerde Türkiye'de özellikle İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerde yoga ve meditasyon merkezlerinin büyük ilgi gördüğü haberleri dyuyoruz. Bu, insanın gizemli şeylere olan merakından kaynaklanıyor herhalde. Gerçekte beni yakından ilgilendiren şey, 20. yüzyılda Avrupa'da popülerleşen ve son yıllarda da Türkiye'de yaygınlaşmaya başlayan Hindu ve Budist inançlarına İslam'dan bihaber Müslümanların gösterdiği ilgi. Mamafih, bugün bize bir çok yönleri gösterilmeyen Hinduizm ve Budizm'de, modern insanın veya düşünen insanın kabul asla kabul edemeyeceği bir çok şey bulunmasına rağmen, insanlar bu gibi gizemli şeylere daha merak sarar oldular.

Evrensel olan tek din vardır; o da İslamdır. Hristiyanlık ise Hz. İsa'dan sonra farklı bir açılım içine girdi. 18. yüzyılın ortalarından itibaren Hinduizm ve Budizm'de de bölgesellikten evrenselliğe doğru bir sıçrama oldu. Bunun öncülüğünü Ramakrishna, Swami Vivekananda ve Mahatma (Mohandas) Gandhi yaptı. Bunlar kitaplarının bir çoğunu sömürgeleri altında bulundukları İngilizlerin dilinde neşrettiler.

Böylelikle maddiyatın zirvesinde olan, ancak maneviyatını yitirmiş batı toplumları için modernize edilmiş Hindu mistisizmi cazibe kaynağı oldu. İslam'ın yayılmasını önlemek isteyen sömürgeci güçler bu bu düşünce yaygınlaşması için çaba gösterdiler. Evrenselleştirilen Hindu dininin en büyük sorunlarından biri, Hindulaştırılan bir insanın hangi kast sisteminde yer alacağı.

Egzersizm = Yoga

Yoga ve Meditasyon, binlerce yıldır Hindistan'da ve Budist ülkelerde yapılan bir ibadet türüdür. Yoga sözcüğü Sanskritçe "birleştirmek ve bütünleşmek" anlamına gelir. Bu ibadeti uygulayan kişiye de "Yogi" denir. Hinduların kutsal kitapları Vedalar ve Upaşinad'lar yoga öğretisinin temelini oluştururlar. Egzersiz türlerini içeren Yoga, çeşitli duruş biçimleri ve nefes kontrolü ile tanrıyle bütünleşme ve birleşme yollarıdır.

Yoga'nın Karma Yoga, Bhakti, Yoga, Jnana yoga, Hatha yoga, Raja yoga gibi birçok türleri bulunmaktadır. Ancak batılı yogiler yoga'ya yeni tür egzersizler katarak nev'i şahsına münhasır yoga ve meditasyon türleri icat ettiler. Bununla kalmayan batılı yogiler, yoga türlerinin başına İngilizce kelimeler koyup, yogayı sözüm ona çağdaşlatırdılar. Integral yoga, Power yoga gibi... Hindistanlı yogiler ise buna tamamen karşı çıkıp, batılıların sözde Yoga'yı çağdaşlaştırmalarının 'Şakra' (Vücuttaki enerji merkezleri)'yı bozduğunu belirtiyorlar. 7 Şakra bel kemiğinin altından başlayarak başa doğru yükselir ve enerjinin dönen tekerleri olarak kabul edilir.

Konsantrasyon = Meditasyon

Meditasyon ise müridin başka bir kimliği aşması ve Buda doğasını keşfetmesi için, önemli bir Budist ruhsal uygulamasıdır. Zihin düşüncelerle dolu olursa, tam bilinç boşluğu engellenir, bu nedenle Budistler zihni sakinleştirmek için meditasyon yaparlar. Dikkatini, basit bir nefes hareketini duyumsama gibi, bir düşünce nesnesi üzerinde yoğunlaştırır ve sessiz bir izleyici olur.

Meditasyon yapan kişi, sakin bir biçimde oturup, sanki gökyüzündeki bulutlar bir ufuktan diğerine geçiyormuş gibi, sadece düşüncelerin yükselip alçalmasını izler. Böylece Nirvana'ya ulaşılmaya çalışılır. Batılılar yoga'yı çağdaşlaştırdıkları gibi, meditasyonu da çağdaşlaştırmışlardır. Örneğin, Mantra Meditasyonu "Transandantal meditasyon" olarak adlandırılmaktadır. Yoga ve meditasyon'da sık sık zikredilen "OM" hecesi sanskritçe olup "Kutsal Ruh" manasına gelmekte. OM Yoga ve meditasyon yapanın ulaşmak ve bütünleşmek istediği bir tür "Kutsal Ruh"tur. Bütün Hintliler kutsal simge 'OM'ye hürmet gösterirler ve milyonlarca kişi bu güçlü mantrayı hergün şarkılarla kutlar. Mantra 'sözcük' veya 'ses titreşimi' demektir.

Yoga yerine namazı huşu içinde kılın

Her dinde ibadet türleri vardır. Müslüman için hayatın her merhalesi bir ibadettir. Çalışmak, düşünmek, yardım etmek ve hatta insanlara tebessüm etmek dahi bir ibadettir. Namaz, zikir, tefekkür, oruç da birer ibadettir. Yoga ve meditasyon ise muayyen zamanlarda yapılan bir çeşit deşarjdır. Ancak hayatı ibadet olarak gören müslümanlar, bu deşarjı her an yaşıyor. Müslümanlar yoga ve meditasyon değil, onun yerine namazı huşu içinde kılar, zikir ve tefekkür ederler. Zira, yoga ve meditasyon, hiçbir zaman namazın ve zikirin alternatifi değildir ve olamaz. Allah'ın Rasulü (s.a.v.): "Sizden biri namaz kıldığında Rabbi ile münacat yaptığını unutmasın" buyuruyor. Zikir ise Allah'ın azametini kalbe yerleştirerek Allah'ı tanımak ve anmaktır. Kalbine O'nun azameti nakş edilen kişi elbetteki iyiliğe ve hayra yönelip günah ve kötülükten sakınır. Allah Rasulü (s.a.v.): "Tefekkür gibi ibadet yoktur" buyurmuştur. "Bir saat düşünmek, bir yıl ibadetten daha iyidir" der islam alimleri. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Göklerde ve yerde nice ayetler olduğu halde, onlar bu delillerden yüz çevirirler." (Yusuf/105), "Sabah ve akşamları içinden yalvararak, gizlice ve kendin işitecek kadar bir sesle Rabbini zikret de gafillerden olma! (Araf/205), "Kalbler, ancak Allah'ı zikir ile itminan bulur." (Ra'd/ 28).


Modernizmin açmazları

  • YUSUF YAVUZYILMAZ / ARAŞTIRMACI
    Modernizm, sistemleştirdiği evren, toplum ve tarih anlayışıyla bir yeryüzü cenneti yaratma amacıyla ortaya çıkmış felsefi,siyasi ve ideolojik tasarımdır. Bacon ve Descartes felsefeleriyle temelleri atılan modernizm düşüncesi; Newton'un mekanik evren tasarımı, Spencer'in sosyolojisi ve Freud'un psikolojisi ile dünya çapında etkin bir proje haline geldi. Modernizmin tarih anlayışının anahtar kavramı ilerleme kavramıdır. İlerleme düşüncesine göre bugün dünden, dün bir önceki günden daha ileri düzeydedir ve daha iyidir. Modernizmin epistemolojik temeli ise rasyonalizme dolayısı ile aydınlanma düşüncesine dayanır. Aydınlanmanın en önemli düşünürü olan Kant aydınlanmayı "insanoğlunun kendi hatası ile düştüğü olumsuz durumdan kurtulması" olarak tanımlar. Burada dikkat edilmesi gereken, insanın bu durumdan yalnız aklını referans alarak kurtulabileceği noktasıdır. Aydınlanmanın tasvir ettiği akıl, gerçeği başka hiçbir şeye ihtiyaç duymadan bilebilecek tek kaynaktır. Aklın dışında, üstünde ve ötesinde gerçek hakkında bize rehberlik edecek hiçbir bilgi kaynağı yoktur. Bu anlamda aydınlanma temeline dayanan modernizm, dini bilginin dayanağı olan vahyi bilgi kaynağı olmaktan çıkarmıştır.

    Modernizmin tarih anlayışının doğal sonucu olarak din, geçmiş zamanlarda kalan arkaik bir bilgi yığını olarak görülmüştür. Bu anlamda din ve modernizm arasında derin ve giderilmesi mümkün olmayan bir uzlaşmazlık vardır. Ancak modernizmi asıl sıkıntıya sokan faktör kendi iddialarını gerçekleştirmede ortaya çıkan yetersizliklerdir. Özellikle 20. yüzyılda ortaya çıkan etnik, dini ve bölgesel çatışmalar, modernizmin hedeflediği "mutlu dünya" özlemini gerçekleştirmekten uzaktır Modernist politikalar ekonomik yönden de dünya ölçeğinde büyük bir dengesizliğe yol açmıştır. Dünya zengin kuzey ülkeleri ile fakir güney ülkeleri arasında ikiye bölünmüştür. Ayrıca sürdürülen politikalar zengin ve fakir ülkeler arasındaki farkı açmakta, böylece fakirleşen insanların sisteme karşı öfkesi giderek artmaktadır.


    Sevginin içi boşaltıldı

  • NAİF KARABATAK / YAZAR
    Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, ülkeler arasındaki sınırlar kalktı. Sevgi, aşk dejenere oldu. Şimdi mevsimlik sevgilerimiz ve aşklarımız revaçta.

    Aşkınderin anlamını yitirdik. Ferhatları, Şirinlerin yaşadığı aşkı, aşktaki o varılmaz yüceliği kaybettik. Aşkı; o kadar basite indirgedik ki, sadece güzellik ve cinsellik olarak kabullenmeye başladık.

    Ama öyle mi?

    En ulvi, en kutsal, en kavuşulmaz ve aynı zamanda yanı başımızdadır da aşk. Aşk her an, her zaman, her yerde karşımıza çıkabilir. Önemli olan aşkı kalbimizle, beynimizle birleştirerek, ona içten, samimi bir hoş geldin diyebilmektedir.

    Aşkı layık olduğu yere oturtmamız lazım. Aşkı öldürmeye, süründürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

    Yaz aşkları, ah yaz aşkları diye inlemektense "ah ölümsüz aşkım" demeyi özlüyorum. Aşkları mecnunlaştırmalı, Leylalaştırmalı, Ferhatlaştırmalı, Şirinleştirmeliyiz artık. Aşkı yaşamalıyız. Aşkı yaşatmalıyız. Geleceğimiz buna bağlı çünkü. Her güzel şeyin arkasında sevgi vardır.

    Yeni Mecnunlar, Leylalar mı arayalım, yoksa onlar yanı başımızda da bizler mi görmüyoruz. Bakmayı bilmiyoruz aslında. Herkesin bir mecnunu ve bir Leyla'sı vardır. Kalbimize sormasını, kalbimizle konuşmasını öğrendiğimiz zaman Mecnunu ve Leyla'yı bulacağız. O zaman aşkın o anlatılmaz anlamına biz de bir anlam katacağız.


    Türkiye'den tarihi adım

  • MUSTAFA KÖKER / ARAŞTIRMACI
    Uluslararası alanda ve hemen hemen her zeminde Türkiye'nin önüne konan sözde "Ermeni soykırımı" iddiaları, artık anıt dikmelere kadar vardırıldı, biliyorsunuz.

    Fransa'nın izni ile Paris'in ortalık yerine dikilen anıtın kaidesine, geçen yüzyılın başında Osmanlı devletinin son döneminde Ermenilere soykırım yapıldığı iddiası yazıldı. Böylelikle bu iddia, resmi kayıtlara geçirilmekle kalmadı, deyim yerindeyse sokak başlarına kadar yayıldı. Yani bir bakıma, gelecekte Türkiye'yi yargılamaya kadar gidecek bir sürecin adımlarından biri daha atılmış oldu.

    Ermeni "diasporası"nın soykırım suçlamaları başta ABD olmak üzere batılı ülkelerde küçümsenmeyecek bir destek buldu. Buna karşın, Türkiye'nin sözkonusu suçlamalara verdiği cevaplar, savunmanın ötesine geçmedi. Türkiye'nin diplomatik ve bilimsel alanlardaki bütün çabalarına rağmen, Ermeni diasporasının iddiaları uluslararası camiada destek buldu. Bu iddiaların nihai hedefi, Türkiye'yi savaş yıllarında yaşanan olayların sorumlusu haline getirip, sanık sandalyesine taşımak ve uluslararası mahkeme önüne çıkarararak, geriye dönük hak tazminine kadar götürmek.

    Oysa, başta Osmanlı arşivleri olmak üzere bir çok kaynaktan elde edilen bilgiler, uzman tarihçiler tarafından bilimsel verilerle ortaya kondu, tartışıldı. Sistemli bir entelijans faaliyeti ile Türkiye bir kıskaca sokulmak isteniyor.

    Ve Türkiye harekete geçti

    İşte gelinen bu noktada Ankara da önemli bir adım attı! Çeşitli üniversitelerde görev yapan ehliyetli bir grup bilim adamı, Türkiye'yi suçlu sandalyesine götürecek Ermeni diasporası kaynaklı iddialara karşı yeni bir strateji belirledi. Herbiri kendi alanında başarısını ortaya koymuş bu bilim adamları grubu, aynı anda dünyanın önemli merkezlerinde görevler üstlendi.

    Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve İsviçre devlet arşivlerinde çalışmaya başlayan bilim adamları, bugüne kadar yapılmış çalışmalardan farklı bir araştırma gerçekleştirdi. Şimdiye kadar yapılan çalışmalar, Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'nda Ermeni vatandaşlarına "Tehcir" (Göç ettirme) politikası uyguladığı, yaşanan talihsizliklerin bu nedenle soykırım kapsamına alınamayacağını ispata yönelikti.

    Bilim adamlarının oluşturduğu çalışma grubu, farklı bir çıkış noktasından hareketle, ikinci dünya savaşı yıllarında hayatını kaybettiği iddia edilen Ermeni nüfusunu değil, o tarihte Anadolu'da yaşayan toplam Ermeni nüfusunu araştırdı. Mevcut araştırmada yerli kaynaklardan değil, batılı ülkelerin kaynaklarından yararlanıldı. Çalışmayı gerçekleştiren grup, elde edilen belgelerin Türkiye'yi bu beladan kurtaracak kadar önemli olduğundan da emin.

    Bilim budur işte. Bilim, hele haklının elinde bir adalet silahı olabilir diyenler haksız değillermiş, değil mi?


  • 14 Haziran 2003
    Cumartesi
     


    Künye
    Temsilcilikler
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED