|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün Radikal'den Mehmet Ali Kışlalı'ya verdiği mülakat, çok yararlı bir tartışmanın açılmasını sağladı. Söz konusu tartışma Org. Özkök'ün Kıbrıs'ın Türkiye açısından temsil ettiği "jeopolitik" öneme ilişkin yaptığı analiz etrafında gelişti. Mutlaka hatırlıyorsunuzdur; Genelkurmay Başkanı, konuya ilişkin şu önemli analizi yapmıştı: "(Kıbrıs'ın) önemini şöyle anlatıyorum: Stratejik bir hat üzerinde. İngiltere'den başlar, Cebelitarık, Malta, Kıbrıs, Süveyş Kanalı, Hindistan, Singapur. İngiltere bunun için Kıbrıs'taki üslerini Avrupa Birliği müktesebatına da sokmuyor. Egemen üsler olarak tutmak istiyor. Ada bu çok önemli zincir üzerinde bir yer. Türkiye açısından düşünürsek; orada konuşlanacak bir muhasım güç, özellikle hava gücünü kullanması Türkiye'nin bütün doğusundaki şu an uçakla ulaşılamayan yerlere ulaşma imkanı sağlar...." Görüyorsunuz, Org. Özkök bu analizi, taşıdığı sıfat gereği tamamen haklı olarak ülkenin "güvenliği"ni merkeze alarak yapmaktaydı. Peki Genelkurmay Başkanı gibi askeri bir otoritenin yaptığı bu analiz karşısında, neredeyse tamamı haklı olarak (haklı olarak, çünkü milletin başka işi gücü var!) Kıbrıs sorununa uluslararası jeopolitik açıdan bakmayı beceremeyen, askeri açıdan "çok önemli zincir"lerle özel olarak ilgilenmemiş vatandaşların elinden ne gelebilirdi? Ne gelecek, tabii ki söz konusu analizi içinde barındırdığı siyasi sonuçlarıyla birlikte olduğu gibi doğru kabul etmek ve Kıbrıs sorunu hakkında ileri geri konuşmayı kesmek! Madem ki "analiz"in sahibi alanında bir "otorite"dir, yaptığı açıklamada önümüze sürdüğü bilgilerin tartışılması konunun yabancısı olan biz sivil fanilerin üzerine vazife değildir... Ama öyle olmadı; Genelkurmay Başkanı'nın açıklamasının üzerinden bir haftaya yakın zaman geçmesine rağmen, kimi köşeyazarları söz konusu "analiz"i analiz etmekten ve (deyim yerindeyse) yerden yere vurmaktan geri durmuyor... Bugüne kadar karşılaşmadığımız, çok şaşırtıcı bir manzara doğrusu... Tamam, bugüne kadar yüksek rütbeli komutanların başta siyaset olmak üzere bazı alanlara ilişkin yaptıkları açıklamaların sırasında kuvvetle eleştirildiğine çok kez şahit olduğumuz bir doğru; ama bir komutanın doğrudan mesleğini ilgilendiren, yani tamamen "askeri" nitelikte yaptığı bir değerlendirmenin üzerinde bu derece yoğun bir tartışmanın açılmasıyla sanırım ilk kez karşılaşıyoruz. Hemen söyleyeyim ki, bana göre bu gelişme de, ülkede demokrasinin yerleşmesi açısından çok olumlu bir gelişmedir. Eğer "askeri" dediğimiz konuların (en taze örneğiyle Kıbrıs konusunda olduğu gibi) "siyasal" dediğimiz konularla ilişkisi inkar edilemeyecek bir olguysa, ilk bakışta pür "askeri" gibi görülen analizlerin üzerinde de ciddi tartışmaların açılması-açılabilmesi zorunludur. Bu analizler de bir kere açıklandıktan sonra artık "ortada"dır ve sırasında ciddi olarak "hırpalanma" riskini bile daha başından itibaren kabul etmiş demektir. Zaten "demokrasi" dediğimiz sistem de böyle bir şey değil midir; yani, hiçbir "otoritesi" tartışma dışında bırakılmayan bir sistem değil midir? Şimdi gelelim, Org. Özkök'ün "Kıbrıs Türkiye için nedir?" konulu analizine gelen itirazların gözden geçirilmesine: Önce Radikal'den Murat Belge'nin "analiz"e ilişkin peş peşe yayımladığı iki yazıdan bazı alıntılar. Belge'nin "analiz"in belkemiğini oluşturan "jeopolitik" meselesine yaklaşımı (belki "dış politikacı"lar ve "uluslararasıcılar" kızacak ama!) doğrusu benim de katıldığım bir yaklaşım: "Dünyada her şeye, her nesne ya da konuya, her türlü bakış olabileceği gibi, 'jeopolitik' denilen 'pseudo' bilim açısından bakmak da mümkündür. Sözgelişi, Boğaziçi, olduğu başka yığınla şeyin arasında, jeopolitik bakımından da önemlidir. İyi, isterseniz buna dayanarak Boğaziçi'nde yaşamayı, ev sahibi olmayı, hatta gezmeyi yasaklayın. 'Stratejik bölge' dersiniz, akan sular durur." Belge'nin bu yazılardan birinde yer alıp da benim çok dikkatimi çeken bir diğer bölüm de şu: "Bundan önce de bu 'Kıbrıs jeopolitiği' tartışıldığında bir soru sormuş ve cevap alamamıştım. Bunu gene soruyorum: Türkiye, bugün bu tartışmaya yol açan 1974 çıkarmasını yaptığında oraya jeopolitik gerekçelerle gittiğini açıklamış mıydı? O niyetle gitmiş de bunu gizli mi tutmuştu? Yoksa başka niyetle gidip, gidince de bunu mu akıl etmişti?" Belge'nin bu sorusununun cevabını ben de merak ediyorum doğrusu. Bu cevap önemli, çünkü bildiğiniz gibi Türkiye'nin Kıbrıs'a bırakın "jeopolitik açıdan ilgi"yi sıradan bir ilgi duymaya başlaması bile ancak 50'li yılların ortasında mümkün oldu... Bu ilgi Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarında (dönemin Dışişleri Bakanı Köprülü'nün "ilgisiz" açıklamalarını hatırlayın) henüz yeşermemiştir bile... Hatta bunun yanına bir genelkurmay başkanının (C. Tural) Kıbrıs'a ilişkin yine aynı "ilgisizlik"le malûl açıklamasını koyun. Ve tabii , Belge'nin de belirttiği gibi, 1974'teki çıkarma ve ardından gelen uzun mu uzun yıllar boyunca Kıbrıs'ın Türkiye açısından "jeopolitik" öneminin hiç mi hiç gündeme gelmediğini unutmayın... Oysa bugün, Genelkurmay Başkanı bize İngiltere'den başlayıp Singapur'a kadar uzanan "cok önemli bir zincir"den söz ediyor... İyi güzel de bugün hâlâ böyle bir "zincir" var mı? Ya da sözü edilen bu "çok önemli zincir" hangi zamanlar vardı ve ne zamandan beri artık yok? Yarınki yazıda devam edelim; göreceksiniz ki, Cengiz Çandar (Tercüman) ve Erdal Güven (Radikal) Genelkurmay Başkanı'nın "analizi" hakkında gerçekten önemli tespitlerde bulunuyorlar. Bana göre çok önemli ve de çok yararlı tespitler.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |