|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Evet, ister inanın ister inanmayın, şu sıralarda ses getirecek bir eylem bekliyordum, ama İstanbul'da değil başka bir yerde ve çok daha farklı hedeflere yönelik olarak... Hadi daha açık yazayım: Cumartesi gününe, ben, hemen biraz ötemdeki iki sinagoga konulan bomba haberiyle başladım; oysa o gün esas haberi Kıbrıs'tan bekliyordum... "Ağzından yel alsın" demişseniz, haklısınız: Başbakan Tayyip Erdoğan'ın KKTC'nin 20. yılını kutlama törenlerinde bir olay çıkacağını, Türk heyetine dönük bir eylem olabileceğini düşünüyordum ben... Allah korudu, oradan öyle bir haber gelmedi; hepimizi yasa boğan bombalama eylemleri İstanbul'da görüldü... Hatırlar mısınız, bilmem: 1997 yılının kasım ayı başlarında, Kıbrıs'ta, sonraki birkaç gün üzerinde hararetle tartıştığımız bir olay yaşanmıştı. Orada sık sık yapılan askerî tatbikatlardan birinde, tatbikatı protokol sıralarından izleyen bir albay, uzaktan açılan ateşle hayatını kaybetmişti. Olaya 'komplo' boyutu katan bir gerçek kimsenin gözünden kaçmadı: Göğsünden vurulan albayın hemen önünde o sırada kara kuvvetleri komutanı olan geleceğin genelkurmay başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu oturuyordu... "Org. Kıvrıkoğlu'na niyetli kurşun şaşırıp albayın göğsüne yöneldi" diye düşünenler çok olmuştu... "Başbakan seçime tam bir ay kala Kıbrıs'a gidiyor" denildiğinde, ne yalan söyleyeyim, "Keşke gitmese" diye düşünmemin sebebi bu eski olayı hatırlamamdı. Kıbrıs nedense bana hiç tekin olmayan bir yer olarak görünmüştür hep. Bunda, bazılarının 'derin devlet' diye andığı yarı-militer ilk oluşumların Kıbrıs'ta boy vermiş olmasının etkisi çok büyük... Dikkatimi Kıbrıs'a döndürmüşken Beyoğlu ve Şişli'den gelen 'bomba' haberleriyle daha bir sarsıldım... İstanbul'daki eylemlerin pek az dikkate alınan yönü istihbarata dönük yüzü... İster yabancı ister yerli olsun, eylemleri sahneleyen terör örgütünün kapsamlı bir önhazırlığa ihtiyacı olduğu muhakkak. Keşif yapması, araç yanaştıracağı yerleri önceden belirlemesi şart. Kamyonet, patlayıcı madde, şoför temin etmek ve bunları bir yerden diğerine ulaştırmak zorunda. Eşzamanlı iki eylemi başarıyla sonuçlandırmanın zorluğunu da hesaba katmalısınız... Bir terör örgütü bütün bunları yaptı ve eylemlerini başarıyla sahneleyebildi. Üzerinde düşünülmesi gereken soru şu: Önhazırlıklar sırasında, yani patlayıcı temin edip bir yerden diğerine naklederken, araç bulup şoförleri eyleme hazırlarken, eylem mahallinde keşif yaparken nasıl oldu da istihbarat ağına yakalanmadı örgüt? Hem de eylemler İstanbul'un en ciddi biçimde korunan iki adresine karşı girişildiği halde... İstihbarat örgütlerine karşı müthiş bir saygı, hatta hayranlık duyduğum için olacak, herkesin hemeninden "İstihbarat zaafı" diye dudak büktükleri durumlarda, ben, "Durun bakalım" moduna geçerim... Hatırlayın, 11 Eylül uğursuz eylemleri sonrasında, bütün dünya ve ABD, CIA ile FBI'ın ne kadar hazırlıksız yakalandığını tartışırken, ben ısrarla, "Mutlaka haberdardırlar" deyip durmuştum. Bu arada, çeşitli kaynaklara dayanarak, Alman, İngiliz, Mısır, İsrail istihbarat örgütlerinin 11 Eylül'ü önceden Amerikalılara bildirdiğini kaydettiğimi de biliyorsunuz. Nihayet, eylemden yaklaşık dokuz ay sonra, George W. Bush, 11 Eylül'ün geleceğinden haberdar olduklarını itiraf etmek zorunda kaldı. (11 Eylül kitabım o itirafla başlar.) Acaba, 14 Kasım 2003 tarihinde, İstanbul'un Beyoğlu ve Şişli semtlerindeki iki sinagoga yönelik terör eylemlerine girişileceğinden devletin önceden haberi var mıydı? Başbakan ve ilgili bakanın olay sonrasında sergiledikleri tavır, eylemlerin onlar tarafından 'sürpriz' olarak karşılandığına işaret ediyor. Başbakan yardımcısı Abdüllatif Şener, "Böyle bir eylem yapılacağından hiç haberimiz olmadı" dedi açık açık... "İstihbarat birimlerinden birinin başında bulunan üst düzey yönetici" diye tanımladığı kişi, Sabah'tan Muharrem Sarıkaya'ya, "Son dönemde bu yönde bir eylemin gerçekleşeceğine ilişkin herhangi bir verinin kendilerine ulaşmadığını" söylemiş... Yani, siyasîleri bilgilendirmesi beklenen istihbarat birimlerinde eylemin önbilgisi bulunmuyormuş... Hayretim işte bu noktada başlıyor. Muharrem Sarıkaya'nın 'istihbarat üst düzey yöneticisi'ne atfen, "Beklemiyorduk" bilgisi sunduğu yazısının da yer aldığı dünkü Sabah gazetesinde, Erdal Şafak, birden fazla örneği tarihleriyle vererek, eylemlerin beklendiğini yazdı. Radikal'den Soner Arıkanoğlu da, dün, Mossad'ın iki, CIA'nin de bir kez, "Türkiye'deki İsrail ve Amerikan hedeflerine karşı eylem yapılacak" uyarısında bulunduğunu haberleştirdi. Son uyarı 12 Eylül günü yapılmış... Bu durumda şu soruyu gündeme getirmemiz kaçınılmaz: CIA ve Mossad Türkiye'deki mukabillerini birden fazla kez uyarmışlarsa, nasıl oluyor da, 'üst düzey istihbaratçı', "Uyarılmadık, bizde hiç bilgi yoktu" diyebiliyor? Yok, aslında uyarılar yapıldı ve bizim istihbaratçılar tarafından dikkate alındı ise, çok iyi korunan iki ayrı adrese yönelik karmaşık önhazırlık gerektiren eylemler nasıl oldu da önlenemedi? Herhalde hükümet üyeleri bu can alıcı soruyu yetkililere sormuşlardır. Bu sorunun neden can alıcı olduğunu da yazacağım; ama yarını beklemek zorundasınız...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |