|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İslâm'ın yolcu için tanıdığı kolaylık ve ruhsatlar nedir? İkamet yerinden 90 km.'den daha uzak bir yer için yola çıkan kişi "yolcu" sayılır. Gittiği yerde de 15 günden az kalma niyeti varsa, aşağıdaki yolculuk ruhsatlarından yararlanabilir. İslâm'ın yolcuya tanıdığı bu kolaylıkları şu şekilde sıralayabiliriz: a) Dört rekâtlı namazların iki rekât olarak kılınması: Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size kötülük etmesinden (fitne) korkarsanız, namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur." Hz. Peygamber'in umre, hac veya savaş için yaptığı yolculuklarında namazları kısaltarak kıldığını bildiren haberler tevatür derecesindedir. Abdullah İbn Ömer (r.a) şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.s)'e arkadaşlık ettim. O yolculuklarında iki rekâttan fazla kılmazdı. Hz Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman da böyle yaparlardı." Hz. Ömer'in de şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Yolcunun namazı, Nebî'nizin lisanı üzere kısaltmaksızın tam iki rekâttır." b) Yolculukta iki namazı birleştirerek kılmak: Hanefilere göre, beş vakit namazı kendi vakitleri içinde kılmak gerekir. Çünkü "vakit", namazın şartlarındandır. Ancak hac sırasında, Arefe günü Arafat'ta öğle ile ikindi birleştirilerek öğle vaktinde, Müzdelife'de akşamla yatsı birleştirilerek, yatsı vaktinde kılınır. Bu sahih sünnete dayanır. Yolculuk sırasında ise, Hz. Peygamber'in Tebük Gazvesi yolculuğunda yaptığı birleştirme "sûrî (şeklen) birleştirme" dir. Çoğunluk fakihlere göre ise yolculuk sırasında, öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı birbirinin vakti içinde birleştirerek kılmak caizdir. c) Ramazan orucunu sonraya bırakma: Kur'an'da şöyle buyurulur: "Sizden kim hasta olur veya yolculukta bulunursa, tutamadığı orucunu sayısınca başka günlerde tutsun." d) Mestlere üç gün süreyle meshetme: Mestler üzerine meshetme süresi mukîm için bir gün bir gece, yolcu için ise üç gün üç gecedir. e) Yolculukta nâfile namazların durumu: Hanefiler'e göre, yolculuk sırasında konaklama yerinde eğer güvenlik ve rahatlık varsa, farzlara bağlı müekked sünnetleri kılmak gerekir. Hadiste; "Sizi atlar kovalasa da sabah namazının iki rekât sünnetini terketmeyin" buyurulmuştur. Çoğunluk mezhep imamlarına göre ise, yolculukta sabah namazının sünneti dışında farzlara bağlı nâfile namazları kılmak gerekmez. Delil, Abdullah İbn Ömer'in Mekke yolculuğu sırasında arkadaşlarına öğle ve ikindi namazlarını ikişer rekât olarak kıldırıp, sünnetleri kılmamasıdır. SORU: Namazların kazası hakkında bilgi verir misiniz? Bir namazı vaktinde kılmaya "edâ" vaktinden sonra kılmaya da "kaza" denir. Bir özür olmaksızın namazın kazaya bırakılmaması gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Güvene kavuştuğunuz zaman namazı kılın. Çünkü namaz mü'minlere vakitleri belirlenmiş olarak farz kılınmıştır." Meşrû bir özür sebebiyle namazın kazaya bırakılmasında bir sakınca bulunmaz. Düşman korkusu, bir doktorun ameliyat operasyonunun uzaması, ebenin doğum yapacak kadının başından ayrılamaması bu özürler arasında sayılabilir. Nitekim, Hz. Peygamber, Hendek savaşında namazlarını tehir etmiştir. Abdullah İbn Mes'ud (r.a) durumu şöyle anlatır: "Müşrikler, Hendek savaşında Rasûlüllah (s.a.s)'ı dört vakit namaz kılmaktan alıkoydular. Nihâyet, gecenin Allah'ın bildiği kadar bir bölümü geçtikten sonra Bilâl (r.a)'e ezan okumasını emretti. Bilâl ezan okudu ve kâmet getirdi. Hz. Peygamber öğle namazını kıldırdı, sonra Bilâl kâmet getirdi, Hz. Peygamber ikindiyi kıldırdı, sonra kâmet getirdi, Rasûlüllah (s.a.s) akşam namazını kıldırdı. Sonra Bilâl kâmet getirdi. Peygamber (s.a.s) yatsı namazını kıldırdı." Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizden biri uyku sebebiyle veya unutma yüzünden bir farz namazı kılmazsa, hatırladığı zaman onu hemen kılsın. Çünkü Allah Teâlâ; Beni zikretmek için namaz kıl, buyurmuştur." Hadisi şeriflerde genel olarak namazı kazaya bırakma sebebi olarak iki özür sayılmıştır. Uyku ve unutma. Bazı bilginler bu özürlerin sınırlayıcı olduğunu düşünerek, bile bile ve tembellik yüzünden namaz kılmama halinde namazı kaza etmenin gerekmediği kanaatine varmıştır. Böyle kimsenin tevbe ve istiğfar etmesinin gerektiğini öne sürmüşlerdir. Zahirî'lerden İbn Hazm (ö. 456/1063) bu görüştedir. Dayandığı delil; "vakit şartı ortadan kalkınca, şart kılınan da kalkar" ilkesidir. Ancak Hanefîler'in de içinde bulunduğu büyük çoğunluğu oluşturan fakihlere göre; uyku veya unutma gibi insanın iradesini elinden alan bir özür nedeniyle bile namazı kaza etmek gerekince, bilerek kılmama hâlinde öncelikle kaza gerekir. Ayrıca şu hadisin genel anlamına dayanılmıştır: "Allah'ın borcu yerine getirilmeye daha lâyıktır." Bilerek namazı terkeden kişiye, bu namazı kılmak vâcip bir borç olmuştur, borç ise ödenmedikçe düşmez.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |