|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Sekiz asırdır dilden dile dolaşan fıkralarıyla düşündürürken güldüren ve ünü Türk dünyasının ötelerine ulaşan Nasreddin Hoca, Ramazan ayının ve bayramların değişmez figürleri arasında.
Fıkralarıyla ünlü Türk nüktedanı ve halk filozofu Nasreddin Hoca'nın, Abbasi halifelerinden Harun Reşid veya Harezmşahlar'dan Alaeddin Tökiş zamanında yaşadığı; yahut Çobanoğulları'ndan Kastamonu Beyi Yavlak Arslan'n oğlu Nasiruddin Mahmut olduğu; yahut da Yıldırım Bayezid ve Timur'la çağdaşlığı hakkında anlatılagelen iddia ve rivayetler bulunmakla birlikte, 1208 yılında Akşehir'in Sivrihisar beldesine bulunan Hortu Köyü'nde doğduğu konusunda tarihçiler arasında mutlak bir uzlaşma vardır. Babası Hortu'da imamlık yapan Abdullah Efendi, annesi Sıdıka Hanım'dır. Güldürürken düşündürüyor Birçok kaynakta Nasreddin'in, mutasavvuf Seyyid Mahmud Hayrani'den ders aldığı, Akşehir'e gelme nedeninin de hocasının ikametgâh değişikliği olduğu belirtilir. Akşehir'de müderrislik ve kadılık yapan Nasreddin Efendi; kötüyü eleştiren, bunu hikayeye döktüğü olaylarla anlatan konuşmalarıyla halkın sevgi ve saygısını kazanmıştır. Gösterişe önem vermeyen Hoca'nın birkaç kez evlendiği ve kızlarının olduğu, fıkralarından ve günümüze kadar ulaşan belgelerden anlaşılmaktadır. Nasreddin Hoca 1284 yılında öldüğünde ardında, dilden dile anlatılacak ve asırlar boyunca yaşayacak olan koca bir miras bırakmıştır. Güldürürken düşündürüyor Bitmeyen taht kavgalarının yanısıra bir de Moğol istilasının bastırdırdığı bunalımlı bir dönemde yaşayan Nasredddin Hoca; hem bu ortamda, hem de sonraki yüzyıllarda sıkıntı içindeki halkın yaratma gücünün ve mizah anlayışının bir simgesi olmuştur. İnce bir düşünce ürününün ve mizah gücünün yer aldığı, güldürürken düşündüren Nasreddin Hoca fıkraları ise toplumdaki karşıtlıklar, olumsuzluklar ve aksaklıkları büyük bir ustalıkla ortaya koyar. Fıkralarda köylü-kentli, zengin-fakir her kesimden halkın 'eğri tarafları' Hoca'nın ağzından dile getirilir. Nükte ile mizahın çoğu kez zarif bir birleşimimin toplandığı son cümle kısa, kesin, çarpıcıdır ve mutlaka Hoca'ya aittir. Bencillik, bilgiçlik, tutarsızlık, gösteriş, adam kayırma, dalkavukluk ve menfaati önde tutma alay konusu edildir. Hoca, fıkralarında ayrıntıya girmeden kısa bir diyalogla sonuca ulaşmasını bilir. Zeka, gerçek ve hiciv Bir gün birisinin "Hocam cenaze giderken önünde mi, ardında mı, sağında mı, solunda mı bulunayım?" sorusuna verdiği "Tabutun içinde bulunma da nerede bulunursan bulun" cevabı, gereksiz düşünceleri ve uğraşları yerdiği fıkralarından yalnızca biridir. Vermek istemediği urganını isteyen komşusuna "Kusura bakma komşu, urgana un serdim" demesi; komşusunun "A Hoca, hiç urgana un serilir mi?" diye sorması üzerine "Canım, vermeye gönlüm yoksa urgana un da sererim, bulgur da" diye verdiği cevap, onun bir nükteyle sonuca ulaşmasının en güzel örneklerinden biridir. Yeni kürküyle gittiği bir ziyafette gösterilen yoğun ilgi karşısında "Ye kürküm ye!" sözüyle insanı yalnızca dış görünüşüyle değerlendiren cemiyeti, doğuran kazan hikayesiyle aç gözlülüğü eleştirmektedir. Akşehir Gölü'ne yoğurt çalarken "Hoca, göl yoğurt tutar mı" diyenlere karşı "Ya tutarsa!" sözüyle insanoğlunun sonsuz azmini ve ümidini ortaya koymaktadır. Onun; 'Parayı veren düdüğü çalar', 'Bizim eve giden baklavadan sana ne' gibi her biri hikmet dolu fıkraları, her devirde tazeliğini korumuştur. Bugün ülkemizde özellikle Ramazan ayında ve bayramlarda resmi ya da özel kurumların organizasyonlağunda 'temsili hoca'lar Nasreddin Hoca'nın hayatından kesitleri yaşlısından gencine halkla paylaşırlar. Hoca bildiğimiz hoca ama ismi başka başka Fıkraları sayesinde ünü Türk dünyasının çok ötelerine ulaşan Hoca, Azeriler'de ve İran'da Molla Nasreddin, Kazaklar'da Koja Nasreddin, Özbekler'de Nasreddin Efendi, Uygurlar'da Afandi adı ile bilinir. Nasreddin Hoca fıkralarıyla ilgili kitaplar Uzakdoğu'dan Amerika'ya, Orta Avrupa'dan İskandinav ülkelerine, Ortadoğu'dan Kuzey Afrika'ya kadar dünyanın pekçok ülkesinde yayımlanmıştır. Üstün bir zekanın ürünü olduğu şüphe götürmeyen ve dilden dile anlatılan fıkralarıyla sembol bir şahsiyet haline gelen Hoca'nın kavuğu, cüppesi, kürkü, eşeği, aile fertleri ve komşuları gerçek hayatta bugün de karşımıza çıkar. Fıkraları, ailesi, komşuları, eşeği, kedisi, kavuğu, kürkü, tenceresi vesairesi, vesairesiyle Nasreddin Hoca, çocukluğumuzun ilk yıllarıyla birlikte hayatımıza giren ve hep bizimle olan gülmece ustamız... Onun adını biz Nasreddin olarak bilsek de dünya üzerinde birbirinden farklı onlarca adı, aşağı yukarı birbirinin aynı yüzlerce fıkrası var. İnce bir düşüncenin ve mizah gücünün kristalleştiği Nasreddin Hoca fıkraları, toplumdaki karşıtlıklar, olumsuzluklar ve aksaklıkları büyük bir ustalıkla ortaya koyan fıkralardır. Bu yüzden işte, anlatımların dışında çizgi bantlar, çizgi filmler yahut bizatihi canlandırmalarla nesilden nesile aktarılan en önemli geleneksel figürlerimizden biridir o bizim. ÖMER ÇAKKAL
|
|
|
|
|
|
|
|