|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Gazetemizin bölge temsilcileri toplantısında bir temsilci, son hediye sebebiyle bölgesinde, Hamîdullah Hoca aleyhinde propaganda yapıldığını söyledi. "Neler söylüyorlar" diye sorduğumda aldığım cevap, yıllarca önce yapılan dedikodu ve iftiraların kırıntılarının hâlâ devam ettiğini gösteriyordu. İyi niyetli insanların günaha girmemeleri ve bu büyük insandan istifade etmelerinin engellenmemesi için bu yazıyı kaleme aldım. Hamîdullah Hoca Türkiye'de ders vermeye ve tanınmaya başlandığında bazı çevrelerde hakim olan din anlayışı koyu bir taklit ve taassuba dayanıyordu. Bu anlayışa göre Müslüman, bir mezhebin ilmihal kitabını Kur'an gibi doğru bilecek, orada yazılanlar dışında kalan anlayışları yok sayacak, mezhep imamlarının dayandıkları deliller (âyetler ve hadisler) ile ilgilenmeyecek, bunları anlamak ve uygulamak için değil, yalnızca sevap almak için okuyacaktı. Yapılan baskılar yüzünden din "ibadetler ile ahlak" çerçevesine hapsedildiği için bunun dışında kalan konuları konuşmak ve tartışmak da yasaktı. Dînî hükümlerin hikmeti (fayda-zarar ve bilimin verileri açısından değerlendirilmesi) geri plana atılmıştı. Verilen fetvaların ve ilmihallerde yazılı din bilgilerinin uygulanma kabiliyetleri de gözönüne alınmıyor, zaman veya şahıslarda meydana gelen değişiklikler ve ortaya çıkan sıkıntılar sebebiyle ictihada dayalı hükümlerde yapılması gereken değişmelerden hiç söz edilmiyor, bu konuları gündeme getirenlere kötü gözle (mesela reformcu, naylon müctehid diyerek) bakılıyordu... Bir yandan İmam Hatip Okulları, öte yandan Yüksek İslam Enstitüleri, İlahiyat Fakültesi gençleri bünyesinde topladığı ve din, emekliler ile köylülerin olmaktan çıkıp gençlerin de dini olmaya başladığı zaman, dini bu çağda yaşayan, yaşamak isteyen gençlerin yeni soruları ve ihtiyaçları gündeme geldi. Bu sorulara cevap veren hoca sayısı çok az idi. İşte bu günlerde Hamîdullah Hoca Türkiye'ye geldi. Gençler onun derslerine akın ettiler, o yalnızca ibadetlerden değil, İslam kültür ve medeniyetinden, dinler tarihinden, İslam anayasa hukukundan, İslam devletler hukukundan, İslam iktisadından... söz ediyordu, gençlerin sorularına tatmin edici cevaplar veriyor veya bu cevapları bulmanın yollarını gösteriyordu. Gençler hayatından memnun idi, ama saltanatı sarsılan veya bilgilerinin yetersizliği ortaya çıkan bazı kimseler ile İslam'ın canlanmasını istemeyen bazı kötü niyetli kişiler bu gelişmeden rahatsızlık duydular ve bir yıpratma kampanyasına giriştiler. Bu kampanyaya katılanların tamamı kötü niyetli değildi, ama iyi niyetli olanların tamamı ehliyetsizdi. Çoğu âhirete intikal ettikleri ve orada yaptıklarının hesabını vermekte oldukları için isim vermeden bikaç misal ile yetineceğim: İyi niyetli ama kalkıştığı iş için yetersiz bir doktor (bunu kendisi de söylüyor; s. 11), Hoca'nın mirac hakkındaki anlayış ve yorumunu reddeden bir kitap yazıyor (Mirac ve Hamidullah, İst. 1976). Bu kitaba bir övgü yazısı yazan meşhur bir hoca, Allah'tan korkmadan, bilenlerden utanmadan şöyle diyor: "Onun Peygamber (s.a.) hakkında yazdığı eserini okuyanlar Kur'ân-ı Kerim'in Cebrail (a.s.) vasıtasıyla indirildiğine dair bir izahat bulamazlar..." (s. 6). Evet bakmazlarsa bulamazlar, ama zahmet edip kitaba bakarlarsa (149, 155, 253, 255, 1162, 1210) numaralı paragraflarda, Cebrail (a.s.)'in adının açıkça zikredildiğini ve hepimizin bildiği, inandığı şekilde Kur'an'ın, Cebrail vasıtasıyla nasıl indirildiğinin en sağlam kaynaklara dayanılarak mükemmel bir şekilde anlatıldığını görürler. Keza "İslam'a Giriş" isimli eserinin (İst. 1965) 14-15. sayfalarında ve 53-58. sayfalarında yer alan melekler ve kitaplara iman bahislerinde "Kur'an'a göre vahyi Peygamber'e (s.a.) getiren semâvî habercinin adı Cebrâîl'dir..." diye başlayıp devam eden satırlarında görebilirler. Aynı şahıs (hoca) orada şunu da söylüyor: "...reformcu eserlerini gördüğüm için aynı yolu takip eden bir Prof. Hamîdullah'a şaşmam, ama onu bir din yetkilisi imiş gibi kabul ederek Türkiye'de fesat tohumu ekmesine müsaade edenlere şaşar kalırım..." (s.6). Bir kere İslam'da Allah'tan ve O'nun vahyetmesi sebebiyle Peygamber'den (s.a.) başka din yetkilisi yoktur, din âlimi vardır, din konusunda konuşmaya, fetva vermeye ehil âlimler vardır. Hamîdullah Hoca fesat tohumu ekmemiş, her biri birer yıldız olan, olma yolunda ilerleyen öğrenciler yetiştirmiş, binlerce kişi tarafından istifade ile okunan değerli eserler vermiştir. Onun, bu dedikoduculardan önemli bir farkı da şu idi: Hiçbir dersinde ve sohbetinde dedikodu yapmaz, kimsenin aleyhinde konuşmaz (yanlış bir düşünce veya bilgi varsa onun üzerinde konuşurdu), kendi aleyhinde konuşan ve yazanlara cevap vermez, bunların bile söyledikleri arasında istifade edebileceği bir şeyin olup olmadığına bakardı. Bu yazıya sığmayacağı için diğer iki örneği gelecek yazıya bırakıyorum.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |