|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İktidar kavgalarını azdıran ve iktidar kavgalarıyla azan ağır bunalımın neden ve sonuçlarını zaman faktörünün etkisiyle daha iyi anlamamız gerekirken, tersi oluyor. Sonuçları neden ilan ettikçe, çözümü sonuçlar çerçevesinde zorluyor, kaçınılmaz olarak iktidar kavgalarını yüceltiyor, onlara taraf oluyoruz; yaşanan ve alttan gelen değişimi farketmiyoruz; sürekli olarak suçlular arıyor, sürekli eski dengelere öykünüyoruz. Oysa bu ülke, "toplumsal ve ekonomik bir seyyaliyet"in yarattığı değişim gerçeği ve bu gerçeğin yol açtığı sorunlarla karşı karşıya. Kısacası, değişimin yerleşik yönetim modelini, yerleşik büyüme modelini, yerleşik iktidar ilişkilerini, siyasi ve toplumsal ittifakları, toplumsal tabakalaşmayı altüst ettiği bir Türkiye'de yaşıyoruz. Bu, dünden bugüne, 28 Şubat öncesinden 18 Nisan sonrasına, 3 Kasım'dan 23 Nisan krizine değişmedi… 90'ların son iki yılı, bir açıdan bakınca değişimin yarattığı yeni aktörlerle eski aktörler arasındaki rant kavgasına, biraz derine inince yönetemeyen siyasetin ve devletin yaşadığı krize tanıklık etmişti. Toplumun sağlık, eğitim sorunlarını, ekonomik ve kültürel taleplerini, hatta ihtiyaçlarını bile kuşatamayan; kuşatamadıkça toplumsal krizi azdıran ve ondan etkilenen bir "yönetim krizi"ne işaret etmişti. Bu krizlerin altında yatan sorun ve sorunlar bugün de alabildiğine sürüyor. Batı Avrupa'nın periferisindeki ülkeler açısından yaşadığımız çağın bildik bir gelişmesidir bu: Değişimi kuşatamayan, uyum sağlayamayan, değişimi yönetemeyen önce otoriter yola girer. Ardından otoriter tercih, yönetim cihazını ve kurumlarını hırpalamaya başlar. Yönetim kuralları işlev görmez hale gelince; mafyadan faili meçhul cinayetlere, ihalelerden özelleştirmelere uzanan yasaları, kuralları, gelenekleri delen "fiili durumlar"ın doğması kaçınılmaz olur. Asıl vahamet; ikame edilen kurum ve yöntemlerin altan alta meşruluk kazanmaya başlamasıdır. Bu durumda, varılan nokta ikili bir meşruiyet sisteminin, bir "kaos" halinin doğmasıdır. Bu "kaos hali"nin yarattığı iki sonuç vardır ki, bugün bu ülkede yaşayan ve düşünen her insan iliklerinde hissetmektedir. İlki, kaba güç ilişkileri üzerine kurulu, yeni rant paylaşım sistemini ifade eden bu fiili durumların toplumun bir kesimini besler ve onlar tarafından desteklenirken, diğer kesimince rant ya da ilke adına mahkum edilmesidir. İkincisi, aynı "fiili durumlar"ın devlet cihazı içinde de benzer gelişmeler yol açması, yani devlet cihazı içinde kah 28 Şubat günlerinde olduğu gibi açık, kah bugün olduğu gibi üstü kapalı bir çatışma ve kutuplaşmanın alıp yürümesi, bu çatışmanın tüm ciddi kararların eşiğinde kararlara, siyasi atmosfere kendisini bir tür empoze etmesidir. Bu durum sadece Susurluk'un dünü ve bugününün, işkence tartışmalarının, askeri vesayet arayışlarının perde arkasını oluşturmuyor. İçe dönük iktidar kavgaları yerleşik kurumların meşruiyetini de zedeliyor. Yönetim krizi açısından dün ile bugün bir madalyonun iki yüzü gibi. Tek fark, biçimde… Ve bu biçimi aşmak, kırmak için gereken de ortada: Toplumsal siyaset fikrinden, siyasi alana sahip olma niyetinden yola çıkan, temsil kabiliyetini devletle ya da kendi cemaatiyle kuracağı ilişkiden daha çok önemseyen bir siyasallaşma...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |