|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir süre önce Kıbrıs konusu etrafında "AKP ve Milli mesele" başlığı ile bir yazı yazdım. Özeti şuydu: Ak Parti Kıbrıs konusunda "milli hassasiyet"i daha çok dikkate almalı. Sırf AB kaygısıyla bu meseleyi ıskalamamalı. Böyle bir ıskalama, kimi kurumların hassasiyetini kaşımak için kullanılabilir. Kaldı ki Ak Parti de Kıbrıs konusunda duyarlı olan bir toplum zeminine oturuyor." Bu, AB ve özgürlükler için her şeyin ıskalanma ihtimaline karşı bir uyarıydı. Bu uyarıyı, "Türkiye'de derin çevreler iktidarla hesaplaşmayı Kıbrıs ve Denktaş üzerinden yapıyor. Burada iktidarı yenerlerse AB yolu suya düşer ve böylece derin çevreler ilk ve stratejik raundu kazanmış olur" yorumlarını bilmeme rağmen yaptım. Çünkü bana göre AB'nin veya özgürlüklerin bedeli Kıbrıs olmamalıydı. Nitekim sonunda Başbakan Erdoğan da, Kıbrıs konusunda hissedilir bir duyarlılığı sergilemeyi tercih etti. Şimdi de sanırım, TSK'ya bir uyarı gerekiyor. "Milli mesele"leri kullanarak veya "rejim duyarlılıkları"nı harekete geçirerek Türk Silahlı Kuvvetleri'ni bilinen macerelara sürüklemek isteyenlere karşı net tavır koyma uyarısı. İngiltere'deki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IISS)'nün yıllık raporu medyaya yansıdı. Bu kuruluş özetle diyor ki, "Gelecek günler AKP ile laikliğin savunucusu yapılar arasında ilginç gelişmelere sahne olabilir.. Askerler önce kamuoyu ve MGK işbirliği ile hükümet üzerinde baskı oluşturmaya çalışırlar. Hükümet eğer buna rağmen radikal değişikliklere yeltenirse TSK askeri sokağa çıkarabilir." Raporda daha sonra "TSK içinde halen görevde bulunan Genelkurmay başkanı, (üst kademelerden daha da kemalist olan) alt ordu kademelerinden, daha kararlı davranılması yolunda ciddi bir baskı görüyor" deniyor ve ardından da daha açık bir "darbe" ihtimali geliyor: "Eğer hükümet, önümüzdeki birkaç yıl içinde herhangi bir radikal adım atarsa Batı'da ne kadar kabul edilemez ve zıtlaşmayı göze alan tavır olarak görülürse görülsün ordu hükümeti devirebilir." Ne yapmalı şimdi bu raporu? Hiç var olmamış gibi farzedip görmezden gelmek, onu var olmamış kılabilir mi? Bu tür haberlerin siyasi-ekonomuik hayata her halükarda bir "darbe" vurduğu açıksa, o zaman nasıl görmezden gelebilirsiniz? Kaldı ki aslında IISS'nin raporundaki iddialara benzer söylentiler, bir süredir içerde de dolaşımda bulunuyor. Bu durumda ne olacak? Türkiye bundan böyle hep bir "darbe" tehdidi altında mı yaşayacak? Bunun ekonomik hayatı bıçak sırtındaki ülkeye bedeli ne olacak? Hiç kimsenin, böyle bir tehdidin Türkiye için olumlu olacağını söylemesi mümkün olmadığı açık olduğuna göre, böyle bir görüntünün Ordu-halk ilişkilerine etkisi ne olacak? "TSK'ya uyarı"mın altında "olayın halk nezdindeki algılanış"ına dair tesbitlerim yatıyor. 1. Açıkça söylemek gerekiyor ki, çok çok küçük bir grubun dışında hiç kimse "iktidarın asker tarafından terbiye edilmesi" gereğine inanmıyor. "Seçimle gelen seçimle gitmeli" düşüncesi artık Türkiye'nin ulaşması gereken bir demokratik standart olduğuna inanıyor. 2. Halka göre "İktidar henüz son derece yeni. Şu anda ekonomiyi rahatlatmak için canla başla çalışıyor ve belirli ilerlemeler sağlıyor. Üstelik rejim duyarlılıkları konusunda herhangi bir partiden daha titiz davranıyor. Çünkü bu alanda var olan allerjileri biliyor, kuruluşu da bu allerjilerin değerlendirilmesine ve siyasetin özeleştirisine dayanıyor." 3. Halk, böyle bir durumda, "darbe" söylentileri çıkarmayı "maraza çıkarmak" için bahane aramak olarak değerlendiriliyor. Halk "rejim duyarlılığı"nın bile bir "bahane"ye dönüştüğü kanaatine yöneliyor. 4. Halk bu tarz anti demokratik müdahaleler içinde TSK'nın bir aktör olarak adının geçmesine son derece üzülüyor. Bu milli kurumun silahlı gücünün "bir istismar aracı" olarak bu tür spekülasyonlar içinde adının geçmemesi gerektiğini düşünüyor. Biliniyor ki TSK da halkın nabzını tutacak kamuoyu araştırmaları yapıyor. Dolayısıyla şu yukarda söylediğim şeyleri onların da tesbit etmemesi düşünülemez. Eğer bu tesbitlerim doğru ise, "darbe" söylentilerinin TSK'yı yıpratıcı bir nitelik kazanacağını düşünmek de doğru olur. Burada yıpranmaya yol açan en önemli değerlendirme ise "AB'ye TSK'nın sistem içerisindeki etkinliğini azaltacağı düşüncesiyle karşı çıkıldığı", "rejime ilişkin tepkilerin ya da milli meselelerdeki duyarlılığın da bu kaygıyı kamufle etmek için kullanıldığı" şeklinde ortaya konuyor ki, bence TSK'nın toplumla ilişkileri açısından oldukça sıkıntılıdır. TSK'nın bu konuda ciddi bir kamuoyu değerlendirmesi yapmasında zaruret vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin itibarı sadece, orada sorumluluk üstlenmiş komutanların meselesi değildir. Toplum da, TSK'da sorumluluk üstlenmiş kişilerin bu kurumun itibarını ne ölçüde koruduklarının değerlendirmesini yapmaktadır. Belki şu anda TSK'nın itibarı konusunda gösterilecek en önemli hassasiyet bu kurumun artık demokrasi dışı hiçbir proje içinde adının geçmemesidir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |