Çok eskiden, çocukların doğum tarihleri, aşırı kar yağışı, kuraklık yaşanması, bolluk olması, göç ya da büyük yangınlar, sel felaketleri gibi olaylara dayandırılıp ona göre hatırlanırmış. Şimdiyse darbelere göre.

- Büyük kız 60 darbesinde doğdu, 72 muhtırasında ortaokuldaydı, 80 darbesinde nişanladık, 97'de torun liseye başladı, vs.

Komedi filminden bir pasaj sanki.

Hayatımızı 27 Mayıs'lara, 12 Mart'lara, 12 Eylül'lere, 28 Şubat'lara göre endekslemek, dönüm noktalarını darbelere muhtıralara göre belirlemek ne garip!

Aradaki teşebbüs aşamasında kalanları saymayalım.

Her darbe için "Bu son olsun" diyoruz.

Her deprem sonrası söylediğimiz sözün bire bir ölçekli kopyası bu cümle.

Amma velakin bir türlü esas sonu bulamıyoruz.

Bu iyi olmadı, bir dahaki sefere daha iyisini yapalım gibisinden bir düşünce mi yerleşiyor acaba içimize?

80 yılda üç defa anayasa yaptık. Bu köklü değişikliğin sayısı. Arada bir yapılan birkaç maddelik tadilatların kaç defa olduğunu bilse bilse Anayasa Mahkemesi'ndeki arşiv görevlileri bilir ancak. Başkan bile hemen hatırlayamaz. Neyse buraya girersek konu uzayacak.

Şimdilerde yine darbe olacak söylentileri dolaşıyor aleni.

Merkezi İngiltere'de bulunan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü bir rapor hazırlamış da, önümüzdeki yıllar içinde Türkiye'de darbe olabilirmiş de...

Defolun gidin ya!

Başka işiniz yok mu sizin?

Stratejik Araştırmalar mı, yoksa "karıştırmalar" mı enstitünüzün doğru adı.

İnanır mısınız, içimden de dışımdan da bu heriflere çok kızıyorum ama, aması var işte.

Yani ne yapsın adamlar?

Bakıyorlar ve "Eh artık zamanı gelmiştir" diyorlar herhalde.

Kabahatin tümünü onlara yüklemek, kolaycılığa kaçmak olur. Hemi de yanlış.

12 Eylül 80'den sonra yazdığım şu şiiri görmüş müydünüz?

"Bahar
Üstelik mehtaplı gece
Bu koku, şu renk ve solgun ışık
Her türlü çılgınlığa gebe

Çıkıp sokağa bağırsam şimdi
Avazım yettiği kadar
Sanmam ki kimse bir şey desin
Ya sarhoş sanırlar yahut deli

- Kalkın ey ahâli
Uyumayın
Yakında ihtilâl var!

Bilmem ki bu insanlara daha ne demeli?"

SAMİMİ

İİtalya Başbakanı Berlusconi ile Tayyip Erdoğan'ın birbirlerine samimi davranmaları ve ön adlarıyla hitap etmeleri dikkat çekti.

Tayyip Erdoğan bu tür hitaplara alışkındır.

Millet uzun zamandan beri kendisine "Bizim Tayyip" diyor zaten.

İki başbakanın yakınlığı, Aycell ile Aria'nın birleşmelerini sağladı.

Bu iki telefon kuruluşu, bindikleri arabanın plakasına "Evlendik mutluyuz" yazdırmışlar.

Hayırlısı. Bakalım bu birleşmeden ne doğacak...

KUŞLAR VE TAŞLAR

Kimisi bir taşla iki kuş vururken, ötede veya beride iki taşla bir kuş vuramayan da az değildir.

Becerikli değilsen, yahut nasibin yoksa, kırk taş atsan da bir kuşu vuramayabilirsin.

Eğer kısmetin açıksa, ustaysan, bütün kuşları aynı taşla indirebilirsin.

Ortalamadan yana olmak genel düsturunsa şayet, her taşa bir kuş ilkesine razı olmuşsun demektir.

Herşeye rağmen, kuşları vurmayalım diyorsanız, o başka.

TÜP GEÇİT

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Boğaz'a üçüncü köprü tartışmalarını noktaladı. Üçüncü köprü yapılmayacak, onun yerine alttan tüp geçit yapılacak.

Tüp geçit sadece raylı sisteme ayrılacak ve oradan otomobiller, kamyonlar geçemeyecek.

Proje biraz daha geniş tutulsa ve hiç değilse tüp geçitten tüp kamyonları geçebilse...

BİT YENİĞİ VAR MI?

Tıpkı Usame bin Ladin gibi, Saddam Hüseyin de kayıp.

Elindeki yüksek teknoloji sayesinde, istediği adamın aldığı nefesi bile kontrol edebilen, kalp atışlarını sayabildiği söylenen Amerika, her nasılsa "bir numaralı" hedeflerini hep elinden kaçırıyor.

Doğal olarak, bu işte bir bit yeniği olduğu geliyor herkesin aklına.

Irak'ta halkın çoğunluğu, Saddam'ın ABD ile anlaştığını düşünüyor.

Sefer Turan'ın Irak izlenimlerinden çıkan sonuç bu yönde.

Diyorlar ki "Saddam sattı".

Aslında "Saddam saddı" demek daha doğru olur.

MEHMET ŞEKER

Künye

Temsilcilikler

AboneFormu

MesajFormu