AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
"XXI. Yüzyılda İslam Dünyası"

İslamî İlimler Araştırma Vakfı (İSAV) tarafından düzenlenen "XXI.Yüzyılda İslam Dünyası ve Türkiye" konulu uluslararası panelde, üç gün boyunca dünyanın muhtelif ülkelerinden ve Türkiye'den katılan bilim adamları İslam dünyasının mevcut sorunlarını ve geleceğini tartıştılar. İSAV'ın geleneksel hale getirdiği "tartışmalı ilmi toplantılar"da her yıl önemli bir konu ele alınarak dünya ve Türkiye perspektifinde çeşitli cepheleriyle değerlendirilmekte, geleceğe yönelik tahminler ve sorunlar ortaya konulmaktadır. Bu yıl gerçekleştirilen toplantının 39. olmasını belirtmem, sanıyorum İSAV'ın faaliyetlerini anlatmam için yeterlidir.

Toplantının Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin Irak'a saldırısına denk gelmesi tartışılan konunun önemini daha da artıran bir gelişme olmuştur. Konuşmacıların sık sık bu gelişmeye vurgu yapmaları dikkat çekiciydi.

İslam Dünyası bir gerçeklik mi, özlem mi?

Toplantının genel başlığını oluşturan "İslam Dünyası" kavramının ne kadar gerçekçi bir kavram olduğu tartışmaya değer. Modern dönemin bir kavramlaştırması olan İslam Dünyası ile İslam dinine mensup olanların oluşturdukları evrensel bir camia anlatılmak istenmektedir. Böyle bir anlatım doğal olarak Müslümanların aynı dine inanmaları sebebiyle, farklı kıtalarda, ülkelerde, bölgelerde ve devletlerde yaşasalar bile dayanışma ve birlik halinde bulunmaları gerekli bir büyük camia olmaları özlem ve idealini gündeme getirmektedir.

Müslümanların bir vücudun uzuvları gibi oldukları, birinin üzülmesi durumunda diğerlerinin üzülmeleri, acı duymaları ve birbirine destek olmaları gerektiği anlamında ayet ve hadislerin olduğunu biliyoruz. Bu sebeple birlik ve bütünlük özlemi temelsiz bir ideal değildir.

Ancak bu ideali mümkün kılacak objektif şartların mevcut olup olmadığı önem kazanmaktadır. Geleneksel "ümmet" kavramının yerine ikame edilen "İslam Dünyası" kavramının gerçekte ne ifade ettiği, üzerinde uzlaşılan bir kavram olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Müslümanların bir özlemini dile getiren İslam Dünyası kavramı, gerçekte bir birlik ve bütünlükten çok parçalanmışlık, bölünmüşlük ve karşıtlık özellikleriyle öne çıkan bir dünyadır. Olsa olsa din ve kültür temelinde bir bütünlük görüntüsü verse de dinin algılanışı, yorumlanması ve toplumsal hayata aktarılması noktasında da önemli farklılıklar dikkat çekmektedir. Tüm Müslümanlar aynı kitaba, aynı peygambere inanıyor, aynı vahye ve emirlere muhatap oluyorlar, ama bunların anlaşılması ve gerçek hayata aktarılması yerel farklılıklardan, bilgi ve tecrübe zenginliğinden dolayı farklı İslam anlayışlarından oluşan bir tablo ile karşı karşıya kalınıyor.

Uluslararası ilişkilerde ve dünya sisteminde İslam Dünyası'nın aktif bir aktör ve etkin bir güç olarak ortaya çıkması mümkün olmamıştır. 19.yüzyıldan bu yana devletlerden oluşan çeşitli birliklerin dünya sisteminde etkin rol oynamaları önemli bir yenilik olmuştur. Bir yandan bağımsız devletlerin sayıları artarken diğer yandan bağımsız devletler arasında çeşitli düzeylerde oluşturulan birliklerin de sayıları artmıştır. Bölgesel veya küresel düzeydeki birlikler uluslararası ilişkilere yeni boyutlar kazandırmışlardır. Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonraki dünyada uluslararası örgütler, devletlerden daha aktif roller oynamışlardır.

İKT: Müslümanların küresel örgütü...

20.yüzyılın bu yeni süreci sayıları giderek artan İslam ülkelerini de belli bölgesel örgütler kurmaya yöneltmiştir. Dünyadaki tüm İslam ülkelerini içerisine alan tek örgüt İslam Konferansı Teşkilatı (İKT)'dir.

20.yüzyıla kadar Müslümanların birliğini ve bütünlüğünü sembolik olarak temsil eden Halifeliliğin yerine bir bakıma ikame edilen İKT kurulduğu 1969'dan bu yana özellikle kültürel ve ekonomik alanda önemli başarıları gerçekleştirmiştir, ancak siyasi alanda fazla etkin olamamıştır. Birleşmiş Milletlerden sonra dünyanın en büyük örgütü olan İKT'nin büyüklüğü oranında dünya siyasetinde etkin rol oynayamaması, İslam Dünyası idealinin gerçekleştirilmesinin ne kadar zor, hatta imkansız olduğunu ortaya koymaktadır.

57 İslam ülkesinin bir örgüt çatısı altında siyasi alanda birlik ve bütünlük halinde hareket etmelerinin ne kadar imkansız olduğu tecrübe ile sabittir. Gayet iyi bilindiği gibi ekonomik ve sosyal özellikleri, yapıları, özlemleri ve beklentileri birbiriyle tamamen zıt ve aralarındaki düzey farkı çok büyük olan ülkelerin bir siyasi ve ekonomik birlik oluşturmaları imkansızdır. İslam Dünyası denen camianın dünyanın en fakir ülkeleri ile en zengin ülkelerinin birlikte olduğu bir topluluğu anlatması başarısızlığın temel sebebini ortaya koymaktadır. Bunca zıtlık ve çelişkinin bir arada bulunduğu bir dünyanın uluslararası alanda etkin bir rol oynaması imkanı bulunmamaktadır. İslam Dünyası uyumlu bir bütünden çok çelişkilerin, farklılıkların ve zıtlıkların öne çıktığı bir parçalı tabloyu yansıtmaktadır. Bu durum modern dönemdeki gelişmelerden bağımsız değildir ve önümüzdeki yüzyılda da devam edecektir.


1 Nisan 2003
Salı
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED