AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Hayırdır inşallah Demirel'e ilgi büyük!..

Vatan (31 mart) başsayfanın manşetini ve buna ilaveten bir tam ve bir yarım sayfasını daha Süleyman Demirel'e tahsis etmiş. Eğer bu "bol kepçe" servis gazetenin "Pazartesi sıkıntısı"ndan kaynaklanmıyorsa, bunda bir iş var demektir...

Basının Demirel'e ilgisi son günlerde süratle yükseliyor. Sabah'ta günlerce süren yazarı meçhul bir "yazı dizisi", epeyce sayıda röportaj, televizyon programları cabası... Ne oldu, neden icabetti de memleketin şu sıkıntılı günlerinde herkes Demirel'in nasihatlarına bu kadar merak sardı? Çok enteresan tahliller mi yapıyor, çok önemli gelişmelere mi işaret ediyor? Bu soruların cevabını birazdan Demirel'in kendi ifadeleriyle vermeye çalışacağız. Ancak önce bununla ilgisiz bir tespit: Sizin de dikkat ettiğiniz gibi, Demirel son günlerde kendisine gösterilen bu aşırı ilgi sonucu "dirildi" de... Dokuzuncu cumhurbaşkanının birkaç ay öncesi verdiği fotoğraflarla bugünkü halini karşılaştırınca arada olumlu yönde çok büyük bir fark var. Fotoğraflarda karşımızda "ilgisizlik"ten dolayı her bakımdan çok "moralsiz" görünen bir eski cumhurbaşkanı dururken, "devlet tecrübesi"ne başvurulmasıyla birlikte kanlı canlı, dinamik bir Demirel'e tekrar kavuştuk...

GÜLÜMSETEN MANŞET

Vatan'ın Demirel'den naklen attığı manşet okurları gülümseten bir nitelikte: "Türkiye'yi iyi yönetemediler"(!) Gülümsememek mümkün mü? 40 yıllık bir kötü yönetimin mimarı, kırkı daha yeni çıkmış bir hükümeti topa tutuyor. Fakat Demirel'in de hakkını yemeyelim; röportajın bir yerinde "Ben hâlâ şans tanıyorum" demeyi de unutmamış doğrusu...

Demirel ile yapılan röportajda ana konu tahmin ettiğiniz gibi Irak meselesi. Demirel bu konuda kendisine yöneltilen soruları (hemen her zaman olduğu gibi) yine atasözü ve fıkraları dolayıma sokarak açıkca yanıtlamaya yanaşmasa da, Irak meselesinde Türkiye'nin ABD'nin yanında eksiksiz yer almasını savunduğu apaçık. Mesela, "Halkın yüzde 94'ü savaşa karşıyken, öyle bir tezkereyi geçirmek için bastırmak bir başbakan için herhalde kötü ve zor birşeydir" şeklindeki bir soru/tespite verdiği cevap şu kadarcık: "Niye götürdü tezkereyi Meclis'ten geçirtmeyecekti de öyleyse?" Yani soruya etraflıca bir cevap vermek gibi bir niyeti yok. "Yine da savaşa girmeye değer miydi?" sorusuna da benzer bir cevap yetiştiriyor. Eski cumhurbaşkanına göre "ikinci tezkere"nin kabulü Türkiye'nin savaşa girmesi anlamına gelmiyordu. Peki ne anlama geliyordu? Bunun cevabı da hiç mi hiç orijinal değil; her Allahın günü gazete köşelerinden ve televizyon ekranlarından dinlediğimiz senaryonun aynı: "Kuzey cephesinin Türkiye'den açılmamasından dolayı bu savaş uzayacaktır. Bu savaşta Amerika'nın zannettiğinden fazla zayiatı olacaktır. Yarın Amerika'da, 'Kuzey cephesinin açılmasına Türkiye müsade etmediği için savaş uzadı ve Coniler öldü' dendiğinde bunun altından kalkamayız."

Görüyorsunuz, bombardımanın 10 günü geride kalmış ve içinde Amerika da olmak üzere bütün dünya Iraklıların başına düşen bombaların hesabını sormakla meşgulken, bizim dokuzuncu cumhurbaşkanımızın aklını meşgul eden birinci mesele hâlâ ABD'nin ilerde Türkiye'den "Coniler"in hesabını sorması...

TECRÜBELİ DEVLET ADAMI

Vatan'ın bu "Demirel sayısı"nda Bilal Çetin'in yazdıkları da ilginç. Çetin, Demirel'le ilgili olarak hükümete şu eleştiriyi yöneltiyor: Demirel gibi tecrübeli bir devlet adamı bir köşede dururken arada bir de olsa kapısına gidip niçin görüş almıyorsunuz? "Çünkü bugün Türkiye'nin 'Tüccar siyaset'e ihtiyacı olduğunu söyleyenler, çok övündükleri belediye tecrübesinin her şeye yeterli olacağını düşünüyorlar. O nedenle de örneğin Demirel'le, örneğin Ecevit'le görüşüp Türkiye'nin yarım asırlık siyaset ve yönetim birikimlerini, türkiye için değerlendirmek akıllarından bile geçmiyor."(!)

Görüyorsunuz, Demirel'in yanına bir de Ecevit eklendi... Acaba sırada başka "örneğin"ler de yok muydu?

Sonuç olarak, Demirel'e şu son günlerde gösterilen aşırı ilgi, doğru yanlış, insanı işkillendirmiyor değil yani... Kimsenin günahını almak istemeyiz ama bu aşırı "ilgi" kimilerinin yakasını hiç bırakmayan bir takım "hayaller"den kaynaklanıyor olmasın?! (K.B.)

Haberöcü: Peşmergeler Kerkük'e giriyor

Geçtiğimiz hafta Habertürk gazetesinin iki gün üst üste sürmanşetten "Amerika'yı 'Rum'a ve 'Ermeni'ye kaptırmamıza neden olanlar"dan nasıl hesap sorduğunu hatırlayacaksınız... Bu yayınları, bin ABD'li komandonun Kuzey Irak'a paraşütle indirilmesinin ardından kaleme alınan korku masalı izlemişti... Bunları size aktarmıştık...

Habertürk açısından "Rum" ve "Ermeni"nin bir atımlık silahlar olduğu belliydi; nitekim "Bin Amerikalı komando"dan sonra gazete sadece "Kürt" meselesine yoğunlaşmış görünüyor.

30 Mart tarihli Habertürk'te başka hiçbir gazetede olmayan, hiçbir yerli ve yabancı televizyonda duymadığımız bir haber vardı... "Peşmergeler Kerkük'e giriyor" başlığını taşıyan haberin "patlangaç"ı "Bize kimse karışamaz" şeklinde tasarlanmıştı. Alt başlıkta da şöyle deniyordu:

"Peşmerge komutanı Rüstem Hamit Rahim, 20 km yaklaştıkları Kerkük'ü ele geçireceklerini belirterek 'Bunu kimse engelleyemez' dedi..."

Dedik ya, hiçbir gazetede olmayan bir haberdi bu, öbür gazeteler tam tersine ABD'nin bu konudaki kararlılığını gösteren haberlerle doluydu. Biz haberi Vatan'dan alalım:

"HALİLZAD'DAN GARANTİ: KÜRTLER MUSUL VE KERKÜK'E GİRMEYECEK... ABD Başkanı Bush'un özel temsilcisi Zalmay Halilzad dün, Kuzey Irak'taki Kürt liderleriyle görüşmelerini tamamlayıp Ankara'ya döndü. Dışişleri'nde temaslarda bulunan Halilzad'ın 'Kürt gruplar Musul-Kekük'e girmeyecek' güvencesini verdiğini öğrendi.Halilzad'ın Kürt grupların Kerkük'e girdiği haberlerini yalanlayarak, 'Bu konuda resmî güvence veriyoruz. Böyle bir şey olmadı olmayacak, olursa oyunun kuralları bozulur' dediği kaydedildi."

Vatan'ın muhabiri İlker Akgüngör de haftalardır Kuzey Irak'ta zaten ve aynı günkü Vatan'da, Habertürk'ün sözünü ettiği KYB'ye bağlı peşmergelerle bir fotoğrafı bile var. Onun verdiği haber de şöyle:

"KÜRTLER KERKÜK KAPISINDA DURDU... Irak'ın çekildiği Kerkük'ü kuşatan KYB'li peşmergeler Türkiye'nin olası tepkisinden çekindikleri için kentin içlerine giremiyorlar..."

Peşmergeler'in Kerkük'e girmesine ilişkin haberler konusunda durum şöyle: Habertürk'te olan haber hiçbir gazetede yok, öbür gazetelerdeki haberler Habertürk'te yok.

Milliyet yazarı Melih Aşık da konuya değiniyor aynı gün. Aşık'ın "Komplo uyarısı" başlığını taşıyan kısa değerlendirmesi de şöyle:

"Amerika Güney Irak'ta durdu. Kuzey cephesini açamıyor. New York Times dahil... Kimi gazeteler ve haber kaynakları ufak ufak: 'Peşmergeler Kerkük'e yürüyor', 'Kürtler Kerkük'ü yağmalamaya hazırlanıyor' gibisinden haberler yayıyor... Bir dostumuz uyarıyor... Diyor ki: Amerika'nın da yeşil ışığıyla... Türkiye telaşlandırılıp Kerkük ve Musul'un zaptına yönlendirilebilir. Amerika Kerkük ve Musul'un alınmasını Türkiye'ye ihale edebilir. Provokasyonlara çok dikkat." (A.G.)

"B planı" rüyası....

Tercüman'dan (Karamehmet) Ergun Göze, Türkiye'nin Irak'a ilişkin mutlaka bir "B planı" olması gerektiğini belirttikten sonra, bu planın gerçekleşmesi durumunda karşımıza çıkacak manzarayı özetliyor:

"Şöyle bir düşünelim, isterlerse istedikleri devleti kursunlar, biz Azerbaycan'la, Karabağ üzerinden birleşmiş Avrasya olmuşuz. Kerkük'teki soydaşlarımızla birleşmişiz, KKTC egemen olmuş, Yunanistan'la Ege meselesi halledilmiş, ekonomik ve politik gücümüz birden bire tavana vurmuş ve gerçekten bir dünya devleti olmuşuz, milli duygular canlanmış ve yürekleri birleştirmiş, enerjiyi çoşturmuş, geleceğimiz ümit dolmuş daha ne istenir? Rüya diyeceksiniz biliyorum, ama olsun, ben o rüyaya da bin canla inandım..."

Ne diyebiliriz; Göze'nin rüyası da bu.... Ama bizce Göze'nin rüyası çok önemli bir yerinde kesilmiş. İsterseniz gerisini de biz tamamlayalım: Avrasya'dan Kerkük'e ve KKTC'ye uzanan ve milli duyguları canlandıran bu bol enerjili "rüya"da Göze de "başbuğ"muş!

Dedik ya, "rüya" işte... (K.B.)

Savaşa çok farklı bir bakış

Tercüman (Ilıcaklar) bayağı etkileyici bir manşet atmış: "UTANIN!" Manşetin iki yanında da Bush ve Saddam'ın fotoğrafları....

Altbaşlık şöyle: "Bush ve Saddam insanları ölümün kucağına attı. Cephede savaşanlar ise onlara insanlık dersi verdi. Askerler sivillere yardım etti. Iraklılar da yiyeceğini paylaştı".

Bu da güzel....

Altbaşlığın altında da iki fotoğraf; birinin üzerine "Amerikalılar yardım paketlerini dağıttı", diğerinin üzerine ise "Iraklılar aç askerlere yardım etti" açıklaması yapıştırılmış.

Tercüman çok ısrarlı: "İki liderin sebep olduğu savaş dün de bütün şiddetiyle devam etti. Bombalar ölüm yağdırdı. Masum siviller can verdi. Cephe gerisinde ise 'İnsanlık duygusu' ön plana çıktı. Askerler yardım paketlerini savaşın kurbanlarına ulaştırmaya çabaladı. (...) Çölde perişan hale gelen Amerikalılar kendilerine yiyecek ulaştırılması için yardım beklemeye başladı. Askerlerin yardımına bir otobüs dolusu yoksul Iraklı koştu. Amerikalıların halini gören Iraklılar, yiyeceklerini onlarla paylaştı."

Savaşa çok (ama çok!) farklı bir bakış değil mi? Gazeteye göre Irak savaşında herkes iyi, herkes "insanlık duygusu" ile dolu; ah bir de şu Bush ve Saddam olmasa!

Aslında Iraklılar ve Irak'taki Amerikalılar elele, büyük bir dayanışma içinde ama ah şu iki şeytan lider...

Irak savaşı da içinde olmak üzere savaşın anlamının bu pencereden tercümesi mümkün mü? (K.B.)

Demek 'İkisi de çaresiz...'

Önce, fotoğrafın üzerine yerleştirilen "izâhât"ı olduğu gibi aktaralım:

"BASRA'nın güneyinde Baas Parti üyesini ele geçiren İngiliz Onbaşı Steve Ritsan, esirinin arkasını dönmesini ve yere oturması talimatını veriyor. Eli her an tetikte, bir yanlışı asla affetmeyecek. O, askerliğin gereğini yapıyor. Iraklı da çaresiz teslimiyetin hüznünü yaşıyor. Savaşın en acı ve en ağır yüzü. Gerçek, insanın yüzünde tokat gibi patlıyor."(!)

Ülkenin "en büyük gazetesi"nin önünüzdeki fotoğrafa uygun gördüğü bu "izâhât" çok, hem de çok düşündürücü... Gazetenin "izâhât"ı kaleme almakla görevlendirdiği "memur"un seçtiği sözcüklere dikkat edin: "Çaresiz teslimiyetin hüznü", "savaşın en acı ve ağır yüzü", "insanın yüzünde tokat gibi" patlayan "gerçek".... Ve tabii herşeyden önce "İkisi de çaresiz..." başlığı.

Şurası artık muhakkak ki, Hürriyet'in okurlarına sunduğu savaş hikayeleri artık iyiden iyiye arsız bir özellik kazanmıştır. Bu arsızlığı önleminin çaresi nedir, doğrusu bilmiyoruz. Bu çare, bazı internet sitelerinde kaynamaya başlayan bir "boykot"ta yatıyor olmasın? "İzâhât"tan bir sözcük çekerek söyleyecek olursak, hani şöyle "yüzünde tokat gibi patlayan" bir boykot...

Artık iyiden iyiye anlaşıldı ki, Hürriyet bu savaşta kendisine "karargâh bülteni" rolünü biçmiştir.

"İkisi de çaresiz"miş! "Karargâh bülteni" rolünü üstlenmış basılı kağıtları saymazsak, bir gazetenin ülkesinde esir düşmüş bir Iraklı ile bir İngiliz onbaşıyı aynı "çaresizlik" içinde sunması akla hayale gelebilir mi? Biri "Eli her an tetikte" olarak "çaresiz", diğeri ensesine namlu dayanmış olarak gerçekten çaresiz...

Unutmadan şunu da ekleyelim: Dikkat ediyorsanız bu iki "çaresiz"den eli tetikte olanını neredeyse aileden birisi gibi adı ve sanıyla da tanıyoruz: "İngiliz Onbaşı Steve Ritson." (Emredim komutanım!) Peki ya diğeri, hani o "Baas Partisi üyesi" olan? O kimin nesi, onun rütbesi ve adı sanı nedir?

Bitirirken hatırlatalım: Sahi, bir yerlerde kaynamaya başlaşan şu boykot niçin olmasın? Hani şöyle "okurların intifadası" denebilecek türden bir şey.... (K.B.)


1 Nisan 2003
Salı
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED