AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
İran ve Suriye'ye karşı da cepheye sürülecek miyiz?

Amerika ve İngiltere'nin Irak'a saldırısını "Saddam Hüseyin'i devirme projesi" olarak "pazarlayan"lar, Türkiye'yi günlerdir devam eden sivil katliamlara ortak etmek isteyenler, Amerika'ya desteğin dışında Türkiye'nin hiçbir seçeneği olmadığını iddia edenler, ABD askerlerinin Türkiye topraklarına gelmesinin reddedilmesinden sonra felaket senaryoları üretenler nerede? Aylardır Amerika'ya istediği desteği vermezse Türkiye'nin sınırlarının bile değişeceğini iddia edenler, savaşın gerçek yüzü ortaya çıkmaya başladığından bu yana sessiz. Oysa dünya, bu saldırıyı, hazırlık aşamasından bu yana şiddetle sorguladı. ABD'nin en yakın müttefikleri bile ABD'nin potansiyel tehdit olarak gördüğü ülkelerle aynı noktaya geldi. Türkiye'deki Pentagon kuryeleri, Irak'a yönelik yağma savaşının gerçek nedenlerini hep gizlediler ancak Amerika, üstelik Irak'ta durumları her geçen gün kötüye giderken, gerçek amacını açıkça ortaya koydu.

ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfel'in ve Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın İran ve Suriye'yi hedef alan tehditleri, Irak'ta başlayan ancak bütün Ortadoğu'yu hedef alan, Türkiye dahil bir çok ülkeyi derinden sarsacak olan bu yağma savaşına karşı bölgenin ortak tavır koymasının zorunluluğunu bir kez daha hatırlattı. Powell ABD'deki güçlü Yahudi kuruluşu IPAC'te yaptığı konuşmada İran ve Suriye'yi, İsrail çıkarlarının öngördüğü şekilde tehdit ederken bütün salonda ayakta alkışlandı. Powell'ı çılgınca alkışlayanlar arasında İsrail Dışişleri Bakanı Silvan Shalom da vardı.

İran ve Suriye kuşatılıyor: Türkiye şimdi ne yapacak?

CIA eski Başkanı James Woolsey, "Irak'ta başarılı bir rejim değişikliğinden sonra Suriye ile ilgilenmeliyiz" demişti. ABD Dışişleri Müsteşarı John Bolton, Ariel Şaron'a, "Irak'tan sonra Suriye ve İran'ın hedef alınacağını" taahhüt etti. Şahinler'in öncülerinden olan, bütün Ortadoğu'nun ele geçirilmesi için planlamalar yapan ancak Irak'a saldırının ilk kurbanı olan Pentagon Başdanışmanı Richard Perle de, Irak'tan sonra "İran, Suriye, Lübnan, Filistin hattı"na ve Suudi Arabistan'a yöneleceklerini, ardından da Sudan, Libya, Yemen ve Somali'nin ABD'nin askeri gücüyle yüzleşeceklerini söyledi. Irak, Suriye ve Suudi Arabistan'ın yerine mini devletler kurulacağını, İran ve Türkiye'nin savaşın içine çekileceğini, bölgesel düzeyde istikrarsızlık oluşturularak Amerikan askeri varlığının meşrulaştırılacağını, Türkiye, İran gibi ülkelerin bağımsız tavır geliştirmelerinin engelleneceğini bizzat savaş lobisinin üyeleri söyledi. Rumsfeld ve Powell'ın, Irak'ta büyük hayal kırıklığı yaşamalarına rağmen, İran ve Suriye'yi tehdit etmesi, hala "eski planlar"ını uygulama konusunda kararlı olduklarına işaret ediyor. Bu da, krizin, bütün insani trajediye rağmen, hızla "bölgesel bir felaket"e dönüşmek üzere olduğunu gösteriyor.

Afganistan'a yönelik saldırılar ve aynı dönemde ABD'nin kurduğu askeri üslere bakılınca bugünler öngörülebiliyordu. Suriye ve İran çepeçevre kuşatılmış durumda. Afganistan'a, Pakistan'a, Gürcistan'a, Basra Körfezi'ne yerleşen, Türkiye'de bulunan Amerikan askeri gücü, Irak'a da yerleşince İran'ı tamamen kuşatmış olacak. Kuşatılan İran'ın Türkiye'den başka dünyaya açılan penceresi kalmıyor. İran, Basra Körfezi'nden petrol satamayacak hale bile gelebilir. Bölgeye yerleşen işgal güçleri İran için hiç te iyi planlar yapmıyor. Suriye'nin kaderi de İran'dan farklı değil. İsrail, Ürdün, Suudi Arabistan, Doğu Akdeniz ve Türkiye'de bulunan ABD askeri varlığı Suriye'yi de kuşatma altına aldı. Türkiye'den istedikleri üslerin hep Suriye sınırında olması, İskenderun'dan Irak sınırına kadar neredeyse bir tampon bölge oluşturmaya çalışmaları bu amaca yönelikti. Dua edelim ki, "tezkere" reddedildi de bu planlar "kısmen" suya düştü.

Suriye ve İran'ı kuşatanların aslında Türkiye için de büyük bir tehdit oluşturacakları ortada. İsrail için caydırıcı hiçbir gücün kalmasına müsaade etmeyecek olan işgal güçleri, planlarının en sonuna Türkiye'yi bıraktılar. Amerikan askerlerinin Türkiye topraklarına yerleşmesine karşı çıkanlar, sadece Türkiye'nin Irak'ın işgalinde taşeronluk yapmasını engellemekle kalmadılar, bu ülkenin Irak'tan sonra Suriye ve İran'a karşı da cepheye sürülmesinin önüne geçtiler. Türkiye'yi Amerika ve İngiltere'ye taşeron yapmak isteyenler, amaçlarına ulaşsalardı Suriye ve İran'a karşı Türkiye'yi cepheye sürmek için yeni "ulusal çıkar" söylemleri geliştireceklerdi. Bunu şimdilik başaramadılar. Ancak hem Irak konusunda hem de İran ve Suriye konusunda Türkiye'yi bu kaosun içine çekmek için ısrarları sürecek. Pazarlıkların devam ettiğine dair haberler ortalıkta dolaşıyor.

Birlikte namaz, siyasi bilinç ve direniş

Yüzyılın en vahşi sömürge savaşına sahne olan Irak'ın Başkenti Bağdat'ta Şiiler ve Sünnilerin birlikte namaz kılmaları, ardından direniş çağrısı yapmaları, yaşanan tehlikenin boyutunu gözler önüne seriyor. Müthiş bir siyasi bilinç göstergesi olan bu tavır, Irak'ta yaşananların hiçbir şekilde etnik veya mezhebi bakış açısıyla görülmediğinin, Saddam Hüseyin eksenli algılanmadığının kanıtı. Türkiye, bu tarihi sınavda bölgesel bir güç olarak geçmişin birikimiyle tavrını belirlemeli ve asla "sömürgeci güçleri bu topraklara taşıyan ülke" olmamalı. Zira herkes, yaşananların Osmanlı'nın çöküşünden sonra bölgenin ikinci kez paylaşılması olduğunu ve Irak'la sınırlı kalmayacağını biliyor.

Türkiye, İran ve Suriye ile işbirliği içinde bu tehlikeye karşı inisiyatif geliştirmek zorunda. Krizinin ilk günlerinde yaptığı gibi, bölgesel düzeyde barış arayışlarını sürdürmek, kendisini de tehdit eden sürece direnmek zorunda. Türkiye'nin de tek "ulusal çıkar"ı bu yöndedir. Türkler, Araplar, İranlılar, Kürtler, Sünniler veya Şiiler; bütün bölgenin tek kurtuluşu bu yeni sömürge harekatına direnmek, ABD-İngiliz yağma savaşına karşı duran güçlerle konjonktürel işbirliği yollarını aramak zorunda. Bölge ülkeleri asla kitleleri karşılarına almamalı. Zira öyle bir kitlesel öfke büyüyor ki, bu güce direnmek, Amerika ve İngiltere'ye direnmekten çok daha zor olacak. İşgalcilerle birlikte saf tutan ülkeler veya örgütler, bundan fazlasıyla nasiplenecek.


1 Nisan 2003
Salı
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED