Yeni Safak Online...
T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
ABD'ye karşı yeni küresel cephe ve Türkiye kavgası

Dünya, Amerika'nın İngiltere ve İsrail'le birlikte Irak'a saldırı hazırlıklarına, Kafkaslar/Orta Asya'dan sonra Ortadoğu ve Güneydoğu Asya'nın enerji kaynaklarını ve stratejik noktalarını ele geçirme harekatına, bu "şeytan üçgeni"nin tek taraflı yeni küresel sistem inşa etme planlarınının 21. yüzyılı ne tür bir kaosa sürükleyeceğine yoğunlaşırken, bunlara paralel bir başka tartışma da Türkiye üzerinde şekilleniyor: Türkiye'yi kontrol altında tutma kavgası. Kopenhag Zirvesi sırasında ABD ile Avrupa arasında kendini hissettiren bu savaş, Irak'a saldırı ile daha da şiddetlenecek ve Irak konusundaki tavrı Türkiye'nin geleceğinde tarihi bir kırılma noktası olacak.

Avrupa Birliği, Rusya ve Çin ile İran gibi bazı bölge ülkelerinin Bill Clinton döneminde ABD'ye karşı oluşturmaya çalıştıkları ancak 11 Eylül sonrası ABD'nin karşı manevrası ile dondurulan "çok kutuplu dünya sistemi"ni oluşturma süreci yeni bir dalga yakaladı. O dönemde AB, Rusya ve İran arasında oluşturulan ve Brüksel'den Moskova'ya oradan da Basra Körfezi'ne uzanan ekonomik/güvenlik eksenli dayanışma hattı, Rusya ve Çin arasındaki "çok kutuplu sistem" çağrıları ile kendini hissettiren yakınlaşma çabalarının da yardımıyla, ABD'nin Hazar ve Orta Asya'yadaki bütün planlarını bozmuştu. Ancak 11 Eylül'den sonra ABD, İngiltere ve İsrail'le birlikte, küresel bir harekat başlatarak bu süreci baltaladı. ABD "terörle mücadele ajitasyonu"na sığınarak Kafkaslar, Orta Asya ve Güney Asya'ya yerleşti. Şimdi aynı senaryoyu Ortadoğu'da uygulamaya çalışıyor. Ardından da Endonezya merkezli Güneydoğu Asya ve Orta Afrika'da uygulayacak.

11 Eylül sonrası "terörle savaş" gerekçesiyle ABD'ye verilen desteğin bir anda çekilmesinin ve ABD'nin İngiltere ve İsrail dışında yapayalnız kalmasının ve bu yalnızlığın bugün Irak konusunda kendini açıkça göstermesinin nedeni Avrupa, Rusya ve Çin'in kendilerini kuşatan tehlikenin ciddiyetini görmeleri oldu. Şimdi ABD'ye karşı yeni güç dengesi Avrupa öncülüğünde tekrar şekilleniyor ve Türkiye, bu yeni süreçte kendi konumunu yeniden belirlemek gibi bir durumla karşı karşıya.

AB meydan okuması, yeni dünya düzeni

Amerika ile ona karşı yeni güç dengesinin şekillendiren Almanya ve Fransa öncülüğündeki Avrupa arasındaki açı belirginleştikçe, Türkiye üzerindeki kavga da şiddetleniyor. Avrupa'nın, ABD'nin küresel hegemonyasına meydan okuma süreci derinleştikçe Türkiye'nin Amerika'nın yedek gücü olmakla Avrupa ile yakınlaşma arasında tercih yapma veya ABD ve Avrupa arasında bir denge kurma ya da üçüncü bir yol arayışına girme zorunluluğu ertelenemez hale geliyor.

Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye üzerinde kendini gösteren restleşme, ABD'nin Irak'a saldırmasıyla şiddetlenecek. Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesi için Avrupa başkentlerine yoğun baskı yapan AK Parti lideri Tayyip Erdoğan'ın hemen Washington'a davet edilmesi ve Bush yönetiminin üst yönetimi ile biraraya gelip ilgi görmesi, sadece Türkiye'nin Irak konusunda vereceği kararı etkileme amacıyla sınırlı değildi. Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen ve Türkiye'yi birlik içinde İngiltere gibi bir "truva atı" olarak kullanmayı planlayan ABD, Brüksel'in bu yaklaşımdan rahatsızlığını yüksek sesle ifade etmesi üzerine, "Türkiye'yi Avrupa'ya kaptırmak" ya da "Türkiye gibi bir müttefiki kaybetme tehlikesi"ni yakından hissetti.

Erdoğan'a gösterilen ilgi ve ABD'nin Türkiye'nin önemli hava ve deniz üslerini istemesi, Türkiye topraklarına onbinlerce asker konuşlandırmaya çalışması, sadece Irak'a saldırı hazırlıklarının değil "Türkiye'ye elde tutma" girişimlerinin göstergeleridir. Irak'a saldırının genel bir "Ortadoğu cephesi"nin ilk aşaması olduğu, bölgenin enerji kaynaklarına el konup rejimlerin yeniden şekillendirileceği göz önüne getirilirse, Türkiye'nin bu operasyonda ABD için önemi ortya çıkar. Bush yönetiminin bu riski göze alması mümkün mü? Türkiyesiz Ortadoğu planlaması, ABD ve İsrail'in bütün bölgeyi karşısında bulması demek.

Irak ve sonrası İran, Suriye ve İsrail için tehdit olarak görülen bölge ülkelerinin silahsızlandırılması ve Basra Körfezi'nden Doğu Akdeniz'e kadar olan hattın İsrail'in denetimine bırakılması, karşılığında İsrail'in her tür kitle imha silahıyla donatılması Ortadoğu'da ABD'ye karşı şiddetli bir tepkinin gelişmesine zemin hazırlayacak. İsrail'e yüklenecek bu misyon, zamanla Türkiye için çok ciddi tehdit oluşturacak.

Irak kararı Türkiye'nin geleceğini belirler

Türkiye ve Ak Parti yönetimi, Kopenhag'da ABD-AB rekabetini, bunun uluslararası yansımalarını ve Türkiye'nin bir yol ayrımına geldiği gerçeğini farketti. ABD'nin baskılarının Brüksel'den geri dönmesi, böyle bir kanaatin oluşması için fazlasıyla yeterli. Ankara, bu çerçeveden hem AB ile entegrasyon sürecini hem de ABD ile ilişkilerini veya farklı arayışlarını yeniden değerlendirmek zorunda. Türkiye'nin, sadece "ABD-İngiltere-İsrail üçlüsü"nün projesi olan Irak'a saldırı ve sonrası Ortadoğu'daki gelişmelerde ABD safında yer alması ve bunu, "ABD-İsrail-Türkiye ekseni"nin gereği olarak meşrulaştırmaya çalışması, 11 Eylül sonrası gelişen yeni süreçle değerlendirildiğinde, Avrupa ile iplerin kopartacak bir karar olacak.

Daha da vahimi Türkiye, ABD tarafından cepheye sürülmenin ekonomik ve siyasal bedelini ağır şekilde ödeyecek. Yeni uluslararası süreçte pazarlık gücünü kaybedip manevra alanını daraltacak, Suriye ve İran'a karşı da cepheye sürülmesinin kapılarını açacaktır. ABD'nin nükleer, biyolojik ya da kimyasal silah gerekçesiyle Irak, İran, Suriye, Suudi Arabistan, Mısır, Libya, Sudan ve Lübnan'ı kara listeye aldığı düşünülürse Türkiye'nin nasıl bir serüvene sürüklendiği iyi anlaşılır.

Her ne kadar 28 Şubat sürecini uygulayıp Türkiye'yi bu günlere hazırlamış olsalar da, Ankara'nın Irak konusunda Güvenlik Konseyi kararını zorunlu görmesi, Avrupa, Rusya ve Çin'in ABD'ye yönelik politikalarıyla örtüşmesi bakımından kararlı bir tutum. Türkiye, bu duruşunda yalnız değil. ABD'nin küresel hegemonya planlarına karşı yeni bir dünya şekilleniyor. AKP yönetimi süreci iyi değerlendiremez, bölgede ve dünyada ABD'nin tek yanlı hegemonik saldırılarına destek olursa, bırakın "ABD'nin bulaşıkçı ülkesi" olmayı, kendini hem Ortadoğu ve İslam dünyası, hem Avrupa Birliği, hem de, Kafkaslar/Orta Asya'da ABD adına hareket etmesinin bedeli olarak Rusya ve Çin karşısında yalnız bulacaktır.


4 Ocak 2003
Cumartesi
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED