T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bu YÖK'ü yöketmek insanlık borcudur

Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı, önceki gece, YÖK'ü ve "Acil Eylem Planı" çerçevesinde gündeme gelen (rektörlerce speküle edilen) konuları tartıştı...

Hissiyatımı söyleyeyim hemen:

Tartışma'nın "tarafı" olarak Ali Kırca'yı, ismini hatırlamadığım ama soyadı Ertepınar olan YÖK temsilcisinden daha başarılı buldum. YÖK karşıtı öğrencilerin salonda çoğunluğu oluşturmaları, Kırca'ya göre, "üniversetelerdeki demokratik ortamın ne kadar geliştiğini" gösteriyordu.

Ali'ye aferin.

Bir aferin de, "ara rejimler ülkenin kurtulmasında önemli katkılar sağlamıştır" diyen rektör Kemal Alemdaroğlu'na...

Son aferini ikna odalarının mucidine ayırdım:

YÖK'ü savunmak Atatürkçülükten ve çağdaşlıktan yana olmak, eleştirmek ise "gericilikten ve bölücülükten" yana olmakmış

Bu kadarmış...

Başka türlüsü düşünülemezmiş...

Bunu söyleyen bir akademisyen ve isminin önünde nal gibi "profesör" etiketi var.

Kabus dolu bir geceydi.

Statükodan yana olması gerekenlerin bilimsel özerkliği, bilimsel özerkliği savunması gerekenlerin "statüko"yu savundukları "müstesna" bir gece...

Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu, neredeyse her kesimin, her meslek grubunun, her görüşten öğrencinin tepkisini çeken YÖK'ü yeniden yapılandırmak istediklerini, ama bunu "geniş bir uzlaşma" içinde, akademyanın katkılarıyla, "akademyanın öncülüğünde" yapmayı daha doğru bulduklarını söylediği halde, bilimsel özerkliği savunması gerekenlerce (sanki böyle bir şeye hakları varmış gibi) "kuşkuyla" karşılandı ve daha da kötüsü, muaheze edildi.

Bilimin temeli kuşkuymuş.

Dolayısıyla, sözkonusu teklifin kuşkuyla karşılanması doğalmış.

Kuşku "bilimsel bir yordam" olabilir.

Ama ortada kuşku yok.

Septisizm var.

Septisizm de, kusura bakmasınlar ama, ciddi bir hastalıktır.

O gece bir şeyi daha öğrendik; "ikna odaları"ndan sonra bazı üniversitelerde "soruşturma odaları" ihdas edilmiş; basına demeç veren öğretim üyeleri, ideolojik halay çeken öğrenciler önce soruşturma odalarına sokuluyor, ardından okuldan uzaklaştırılıyor.

İdare Mahkemesi kararları da rektörlükçe uygulanmıyor.

Rektör ve dekan seçimleri "demokratik" değil, söz hakkı isteyen öğrenciler soruşturma tehditiyle susturuluyor, "akademik özerklik" yok, istenmeyen hocalar türlü ayak oyunlarıyla istifaya zorlanıyor; bütün bunları anladık da, yaptığı bilimsel araştırmadan dolayı bizzat rektörü tarafından DGM'ye ihbar edilen öğretim üyeleri var. Ali Kırca refikimizin "demokratik" bulduğu üniversitelerde bunlar oluyor işte...

Bakan Mumcu iyileştirmekten, ıslah etmekten, "bilimsel hüviyet" kazandırmaktan sözediyor ama, bence külliyen ortadan kaldırılmalı.

YÖK, çünkü, 12 Eylül'ün toplumu denetleme, nizam altına alma, "tektipleştirme" projesinin ürünü olarak doğmuş bir kurumdur ve başat görevi insanların resmî ideolojiye biat etmelerini sağlamaktır.

Efendim, olumlu işler de yapmış.

Ne yapmış?

12 Eylül dönemindeki kadrolaşmayı dağıtmış.

O zamanki YÖK marifetiyle yapılan kötü şeyler, bugünkü YÖK marifetiyle ortadan kaldırıldı... Peki, yarınki YÖK marifetiyle yapılacak "kötü şeyler"in güvecesi bugünkü (antidemokratik) YÖK olabilir mi?


4 Ocak 2003
Cumartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED