|
|
bir de sinemayı...
ALİ MURAT GÜVEN
'Büyük dönüşüm'e doğru 1980'li yıllarda ağır bir ruhsal çöküntü yaşayan Şasa, evinde derin bir inzivaya çekildi. Söylendiğine göre, o bir "şizofreni hastası" olmuştu. Bu can yakıcı süreçte bir gün, o zamana dek sektörde "banal bir sinema anlayışının temsilcisi" olarak görüp her fırsatta aşağıladığı kadim rakibi senarist Bülent Oran'ı yardıma çağırdı. Ve halk filmlerinin unutulmaz senaristi Oran her daim güleç yüzüyle bu çağrıya icabet ederek koşa koşa ona geldi. Üçüncü evliliğini yaptığı bu insan için kitabında "rakibim ve kurtarıcım" ifadesini kullanıyor Ayşe Şasa... Kur'an-ı Kerim'in büyüleyici müjdelerinden "Sizin hayır bildiğiniz işte şer, şer bildiğiniz işte hayır vardır" mesajının hikmeti işte tam o buhran yıllarında tecelli eder. Kainatı Engels'in "Beyin bir kastır, düşünce ise beynin bir salgısıdır" fetvasından hareketle tanımlamaya çalışan Ayşe Şasa, kendisine şah damarından daha yakın olan "Yaratıcı"yı farkeder. O güne kadar 'solcuların Ayşe'si' olan Ayşe Şasa, dindar kitlelerin gündemine ise bu dönemde, yani "yeniden doğuşuyla" birlikte girecektir. Okumayı seven dindarlar onu da okur ve severler. Amerikan Koleji'nden mezun o ateist kız, sinemayla haşır neşir bütün genç Müslümanların dizinin dibine oturup "irfanî sinema"yı konuştukları Ayşe ablaları olmuştur artık. Bu süreçte, yaşadığı onca zorlu serüven içinde şizofreni hastalığını da adım adım yenecektir. Hoş, bize sorarsanız, aslında bu hastalığın belleğinden çekilip alınması gibi verilmesi de büyük bir armağan sayılmalıdır kendisine. 1993 yılında, geliştirdiği yeni sinema anlayışının manifestosu niteliğindeki 'Yeşilçam Günlüğü'nü yayımlar. Kitap, sizleri aklın, inancın ve sanatın labirentlerinde müthiş bir yolculuğa davet ediyor. Kayıtsız kalmayın.
Ayşe Şasa, tam on yıl süren bir suskunluktan sonra "camiaya" bir döndü, pir döndü. Gazeteler, dergiler haftalardır ondan ve ünlü kitabı "Yeşilçam Günlüğü"nün ikinci baskısından söz ediyor. Sıradan bir 'ikinci baskı' operasyonu değil bu. İlk kez 1993'de yayımlanan ve o dönemde bir hayli ilgi gören bu özgün yapıt, geçtiğimiz ay Gelenek Yayınları tarafından hem içerik, hem de estetik açıdan geliştirilmiş biçimiyle yeniden piyasaya sürüldü. Özellikle, Türk sinema eleştirmenlerinin duayeni Atilla Dorsay'ın okuyanlara dudak uçuklatan lezzet ve samimiyetteki önsözü bile başlıbaşına bir olay. Bir kere bu önsözü okumazsanız çok şey kaybedersiniz, onu baştan söyleyeyim. Ayrıca, sevgili Ayşe Şasa kitabına ilk baskıdan sonraki süreçte kaleme aldığı bir dizi yeni denemeyi, bu arada ilerleyen yıllarda kendisiyle yapılan bazı önemli söyleşileri de eklemiş. Tüm bu denemeler demetinden ortaya çıkan sonuç ise, sinemayı çok seven, bu sanatın gönülleri ve zihinleri fethetmekte ne denli etkili olduğu gerçeğini derinlemesine kavramış, öte yandan da sinemanın günümüzde büyük ölçüde bürün(dürül)düğü biçim ve içerik anlayışından pek hoşnut olmayanları yüksek irtifada uçuşa sürükleyen bir tür meditasyon seansı... 'İrfani Sinema'yı örüyor Evet, sevgili Ayşe Şasa, son derece çetin ceviz bir kavramı, kendi deyimiyle "irfanî sinema" adını verdiği yepyeni bir "anlatım dili"ni 217 sayfalık bir kitap kapsamında gayet rahat bir biçimde önce adlandırıyor, ardından bu işin teorisini dantel örer gibi ustaca oluşturuyor ve giderek böyle bir sinemanın anlatım tekniğinin nasıl olması gerektiğine ilişkin bir sürü de somut veri sunuyor bizlere... Gerçi, kendisiyle kitabı üzerine son haftalarda yapılan söyleşilerin -Gerçek Hayat'ta sevgili Hasanali Yıldırım'ın yaptığı hariç- hepsinin temel derdi yazarın artık gerilerde kalan "şizofreni deneyimi"ydi ve medyamızı esir alan modern zaman hastalıklarından "rating"in bir gereği olarak hemen bütün sorular da "Kafayı nasıl yediniz?" düzlemi üzerine kurulmuştu. Verilmek istenen asıl mesaj, popüler kültürün -her zaman olduğu gibi- pek umurunda değildi. Ancak, bu âlemin eski kurtlarından Şasa'nın, yoluna dizilen barikatları güle oynaya aşıp mesajını yine de güçlü bir biçimde verdiğini gözlemledim o söyleşilerde... Heyecan verici tanışma
Yeşilçam Günlüğü'nün 1993'deki ilk baskısı sırasında vatanî görevimi yapmaktaydım, dolayısıyla o ilk rüzgârı yakalayamadım. Sonraki yıllarda ise methini sıkça duymakla birlikte bir türlü edinip okuma şansım olmadı. İkinci baskıyı bir solukta bitirdiğimde ise, bu kitabı daha önce okumamış olmaktan dolayı ciddi bir rahatsızlık duydum. Çünkü, ilk gençlik yıllarımdan beri sinemayla yatıp kalkmakla birlikte, bu eşsiz ileti teknolojisinin insanlığın hayrına bir yöne çekilebilmesi yönünde samimi sancılar çeken biri olarak, Ayşe Hanım'ın sözkonusu işi daha yıllar önce bitirdiğini ve cevapların büyük bir bölümüne zaten fazlasıyla ulaştığını şaşkınlık içinde gördüm. Kitabı okuduktan sonra yaşadığım sersemlik, Şasa'yı ziyarete gittiğimde ise tam bir dayak yemişlik duygusuna dönüştü. Saatler süren o güzel sohbette, karşımda oturan insanın -hayatının her cephesine sirayet eden genel derinliği içinde- sinema sanatına getirdiği alışılmadık bakış açısı ve bu sektörle teması olanlara sunduğu özgün terminolojiyle yakından tanışma fırsatı elde ettim. Bilgi tel: (Gelenek Yay.) 0 212 633 46 13
|
|
|