T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kıbrıs gerginliği

Acaba Tayyip Erdoğan'ın Kıbrıs'la ilgili tüm söylediği "Masaya çözüm için oturalım, çözüm için oturursak çözüme ulaşırız. İki lider, Denktaş ve Klerides senelerdir masaya oturuyor ve sorunu çözemiyor."dan mı ibarettir? Bu sözlerle de en azından Dentaş'ı "çözümsüzlük çözümdür" politikasını izlemekle, dolayısıyla bu yolla Kıbrıs'ta kendi iktidarını sürdürmekle mi suçlamaktadır?

Son gelinen noktada Denktaş'ın Erdoğan'ın duruşunu böyle algıladığı anlaşılıyor ve bu duruşa cevap çerçevesinde "Ankara Kıbrıs'la ilgili politikasını netleştirmeli. Eğer Kıbrıs konusunda bugüne kadar sürdürülenden farklı yeni bir politika varsa bunu bana bildirmeli, ben de şayet o politikayı sürdüremeyeceksem ayrılmalıyım, benim yerime yeni bir isim gelip Annan Planı'nı imzalamalı. Değilse müzakere masasına otururken benim konumum zayıflatılmamalı." diyor.

Denktaş bu yönde bir açıklama yaptığında Erdoğan cenahından bir açıklama daha yapılıyor ve Erdoğan'ın "ver kurtul" dan yana olmadığı, sadece "müzakereden kaçan taraf" görüntüsü sergilenmemesini istediği ifade ediliyor. Bu söylem savunma söylemi. Denktaş yeniden ısrar ediyor: "Neyse politikanız açıklayın, bilelim, ona göre davranalım."

Bu arada Erdoğan'ın durduğu noktayı savunur görünümde şu tarz yorumlar yapılıyor:

-Ankara'da hükümete direnen bazı odaklar var. Bunlar Kıbrıs ve Denktaş üzerinden hükümeti dar alana sıkıştırmaya çalışıyorlar. Kıbrıs AKP hükümeti için bir "iktidar olup olamama sınavı" olacaktır.

Bu konu biraz daha açıldığında şuna geliniyor: AKP hükümeti, Kıbrıs'ta çözümü istiyor, çünkü Kıbrıs'ta çözümsüzlük Türkiye'nin AB ile ilişkilerini de dinamitleyecek. Bu da, AB ekseninde yapılacak reformların rafa kaldırılmasına yol açacak ve Türkiye'de eski statükonun devamından yana olanların elini güçlendirecek. Ankara'daki bazı odaklar, Kıbrıs üzerinden iktidar savaşı veriyor, yani milli bir davayı kullanıyorlar.

Şu anda durum böyle bir gerilim noktasına gelmiş bulunuyor.

Nasıl bakmalı gerilime? Kimin duruşunu nasıl değerlendirmeli?

Bir kere, Türkiye'de statükonun değişmesini istemeyen, sistem üzerinde etkin güç odaklarının belirleyiciliğini sürdürmesini isteyen çevrelerin olduğu kesin. Bunların, AB ekseninde yapılan demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ve insan hakları çerçevesindeki gelişmelerden rahatsız oldukları da söylenebilir. Yine aynı çevrelerin, direnci bu alanda göstermek yerine, milli bir davayı mevzi edinip oradan taarruza geçmek gibi bir çıkarcı çizgiyi benimseyebileceği de var sayılabilir. Ve nihayet Kıbrıs'ın bunun için uygun bir malzeme olabileceğini düşündüklerini de öngörebiliriz.

Burada "milli davalar" yönünden bir ahlaki zaaf bulunduğunu tesbit etmek gerekir. Bunu sorgulamak da mümkün.

Ancak, bu tavrı eleştirirken, çok sağlam yerde durmak gerekiyor. Mesela;

-Kıbrıs aslında önemsiz bir meseledir, günümüzde stratejik önemini kaybetmiştir, sun'i bir önem kazandırılıyor gibi, savunulması güç ve "milli bir dava"yı ıskalıyor görünümünde olmamak gerekir.

-Bir müzarere süreci yaşanırken, "AB ile ilişkiler her şeyden önemlidir, AB hedefi için Kıbrıs'ı da görmezden gelebiliriz" görüntüsü sergilememek gerekir.

-Denktaş'ın çizgisinden memnun değilseniz, hem onun konumunu eleştirip, hem de müzakareci olarak onu masaya oturtmamanız gerekir.

-Eğer Denktaş'la götürecekseniz, farklı mekanlarda söz yarıştırmak yerine Kıbrıs'ta nereye kadar verip, nereye kadar veremeyeceğinizi belirlemiş, yani Annan Planı'nı yeterince değerlendirmiş ve kırmızı çizgilerinizi oluşturmuş, masaya oturan kişilerle de bu çerçevede mutabakat sağlamış olmanız gerekir.

-Nihai planda "Rumlar bir adım gerilemiş olmasalar bile 28 Şubat'ta biz Annan Planı'nı imzalalamak zorundayız" gibi bir mahkumiyet görüntüsü sergilememek gerekir.

-Bu gerilimde Denktaş, "Annan Planı'nı değiştirmeden imzalamak zorunda olduğumuzu düşünüyorlarsa, söylesinler ben çekileyim, bir başkası imzalasın" derken, hiç şüphesiz kendi adına en kudretli çıkışını yapmaktadır. "Denktaş çözümden kaçıyor" görüntüsüne yol açacak her tavır, bu davranışı beklemeli ve cevabını hazırlamış olmalıdır. Denktaş'ın tavrının cevabı "Biz ver kurtulcu değiliz" demek değildir. Bunu söylediğiniz anda geliştirilmiş bir çözümünüzün olmadığı, çözüm için tavize hazır olduğunuz ama bu tavizi kendiniz imzalamak yerine Denktaş'a imzalatmayı tercih ettiğiniz gibi bir görüntüye yol açıyorsunuz. Denktaş'ın da bunca politik – diplomatik tecrübeden sonra, böyle bir şeye razı olmasını beklemek gerçekçi olmaz.

-Tabii burada, Kıbrıs'ta Denktaş'ın hassasiyetlerini paylaşan toplumsal tabanın zayıflamış olduğu, dolayısıyla "millilik" zırhına bürünmüş bazı mevzilerin toplumundan kopmuş bir dava durumuna düştüğü, çözümsüzlüğün hem Türkiye hem Kıbrıs Türkleri için ödenemeyecek bir bedel haline gelebileceği ihtimalini ve, bizatihi AB'nin Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin kolunu büktüğü gerçeğini de dikkate almak gerekiyor.

Elhasıl hem Ankara'da iktidar olmak, hem Kıbrıs'ta milli çıkarlardan taviz vermemek, hem AB ile ilişkileri geliştirmek, hem Kıbrıs'ın geleceğini kurtarmak, hem Türkiye'ye bedel ödetmemek çok kolay çözülecek bir denklem değil. Ak Parti iktidarı iktidar olmakla milli bir davada duyarlılığı kaybetmemek gibi bir sentezi gerçekleştirme sınavını yaşıyor.


27 Ocak 2003
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED