|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin bayraktarlığını yaptığı yıllarca baştan çıkarıcı şekillerde beynimize kazılan Amerika, bugün barbarca, haydutça, zorbaca yöntemlerle ve söylemlerle dünyayı yangın yerine çevirecek çılgınlıklara hazırlanıyor. (Daha düne kadar solculuk yapıp, sonra da Amerikan liberalizminin nimetlerinden dem vuracak kadar feleğini şaşırmış, zihinleri hadım olmuş seküler eski tüfek solcularımız, şimdi de utanmadan, sıkılmadan savaş karşıtlığı nutukları atmaktan geri durmuyorlar. Bu hilkat garibelerine "artık yeter; soytarılığın da bir sınırı olmalı!" diyecek birileri çıkmayacak mı bu ülkeden?). Bir kere şu noktanın altını özenle çizmek gerekiyor: Amerikan saldırganlığı yeni başlamıyor! Amerika, neredeyse bir yüzyıl boyunca Latin Amerika ülkelerine kan kusturdu. İkinci dünya savaşından sonra da saldırganlığını küre ölçeğine yaydı ve son on yıldan bu yana Balkanlara, Kafkaslara, Ortadoğu'ya ve İç Asya'ya yerleşti; "demokrasi", "özgürlükler", "insan hakları", "terörle savaş" gibi ayartıcı sloganların arkasına sığınarak tam bir terör havası estiriyor: İstediği yeri işgal ediyor, istediği yeri bombalıyor, istediği lideri alaşağı ediyor, istediği ülkeyi karıştırıyor! Ve bizim eski tüfek solcularımız, ya da üstad Necip Fazıl'ın deyişiyle "tersi dönmüş ahmaklar"ımız, bütün bunlar olup biterken Amerikalıların baştan çıkarıcı, zihinleri hadım edici "demokrasi, insan hakları, terörle mücadele, özgürlükler" gibi sloganlarının ABD'nin ikiyüzlülüğünün ifadesinden, dolayısıyla hiperreel bir gerçek şakasından başka hiçbir anlam ifade etmediğini göremiyorlar ve sanki bugüne kadar suç ortaklığı yapanlar onlar değilmiş gibi şimdi de savaş karşıtlığı yapmaktan çekinmiyorlar! Bu kadar pişkinliğe pes doğrusu! "Tersi dönmüş ahmaklar"ımız, yalnızca dünün eski tüfek solcularından ibaret değil. Daha düne kadar İslâmcılık nutukları çeken ve Amerika'nın tüm dünyada baştan çıkarıcı şekillerde hâkim kılmayı başardığı neo-liberal söylemlerin "İslâmcı misyonerleri", şimdi de İslâm'ın kamusal hayattan uzaklaştırılması amacıyla İslâm dünyası üzerinde uygulamaya konulan İslâm'ı protestanlaştırma (=laikleştirme) projesinin teorisini ve pratiğini yapmakla meşguller! Olivier Roy gibi muhbirlikle muhabirliği karıştıran üçüncü sınıf medyatik-oryantalistlerin yeni-İslâmcılık diye icat ettikleri, İslâm'ın sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlık için yegâne evrensel çıkış yolu olan vahiy'le aklı bütünleştiren, uzun soluklu, ufuk ve çığır açıcı anlam haritalarını ve dinamizmini dinamitleyecek, hadım edecek iğrenç bir projenin taşeronluğunu yapıyorlar. (Bu "yeni-İslâmcılık" numara'sı hakkında daha sonra ayrıntılı olarak duracağım). Amerikalıların dünyaya demokrasi, insan hakları, özgürlükler armağan etmek gibi bir dertlerinin olmadığı artık anlaşılmış olmalı. Amerikalılar, neo-pagan, barbar "askerî zorbalık düzenleri"ni dünya üzerinde hâkim kılmaktan başka bir kaygı gütmüyorlar. Ancak neo-pagan, barbar, "askerî zorbalık düzeni" Amerikalıların icadı değil. Eski Roma'da icat edilmiş, Avrupa'da tüm dünyanın sömürgeleştirilmesi sürecinde pekiştirilmiş, Yeni Roma Amerika tarafından da küreselleştirilmeye çalışılmaktadır. Düzensizlik üreten bu düzen, ben-merkezci, ırk-merkezci, gücü ve güç üreten bilim, teknoloji ve askerî teknolojiyi putlaştıran gayr-ı insanî bir düzendir. Burada tartışılması ve sorgulanması gereken şey, bu düzenin dayandığı felsefî paradigmadır. Bu paradigmanın merkezinde, Tanrı'yı yeryüzünden kovan, insanı Tanrılaştıran; insan, doğa, Tanrı arasındaki harmonik ilişkileri yokeden paganizm (=putperestlik) ve paganizmin yeni versiyonları vardır. Eski paganizm biçiminin de, yeni paganizm biçimlerinin de dölyatağı sekülerizm (="laiklik")dir. Paganizm ve sekülerlik, modernlikle birlikte zirve noktasına ulaşmış ve bugün bütün insanlığı tam bir kaosun ve felâketin ortasına getirip bırakmıştır. Postmodern düşünürler, insanı, önce putlaştıran (=Tanrılaştıran), ardından da kendi bencil, baştan çıkarıcı, azman dürtülerinin kölesi haline getiren modernliğin temel paradigmalarının aşılması ve yıkılması gerektiği gerçeğini görmüşlerdir. Ancak postmodern düşünürler, seküler / pagan modern paradigmanın yerine yeni bir şey önerememişler; önerdikleri şey, "her şeyin mübah olduğu = anything goes", izâfiliğin tek mutlak gerçek katına yükseltildiği, insanları dünyanın sorunlarına yabancılaştıran, duyarsızlaştıran, seks, para ve iktidar peşinde koşturtan neo-paganizm biçimleri olmuştur. O yüzden son 10-15 yıldan bu yana Batı'lı düşünürler, sekülerizmi yoğun bir şekilde tartışmaya başlamışlar ve "seküler aklın ötesi" (J. Millbank), -pek çok düşünürün dillendirdiği- "post-seküler felsefe", "şiddetin kaynağı: sekülerizm" (J. Keane) gibi ifadelerle kavramsallaştırılan yeni bir arayış içine girmişlerdir. Dünyanın, insanlığa pahalıya patlayan sekülerliğin ürettiği barbarlık, zorbalık ve yeni-paganizm biçimlerinin yarattığı şiddet ve kaostan kurtaracak yeni bir paradigmaya ihtiyacı var: Bu paradigma, vahiy'le aklı yeniden buluşturacak; insan, doğa, kozmik dünya ve Tanrı arasındaki ilişkileri yeniden harmonik bir şekilde kurgulayacak ve kuracak yeni bir medeniyet tasavvuruna dayalı olarak geliştirilebilir ancak. Bu yeni medeniyet tasavvurunun, vahiyle ilişkisini sürdüren yegâne / tek din olan İslâm tarafından geliştirilebileceğini Batılılar çok iyi kavradıkları için şu an İslâm dünyası üzerine tam bir panik psikolojisi ile fena halde çullanmış durumdalar. Batılıların panik psikolojisi ile hareket etmelerinin en önemli nedenlerinden biri, İslâm dünyasında insanlığın sorunlarına cevap üretebilecek uzun soluklu, ufuk ve çığır açıcı yeni bir medeniyet tasavvurunu icat edilebilecek, İslâm'ı da Batı'yı da çok iyi tanıyan, bir ayağını İslâm'a muhkem bir şekilde basarak, diğer ayağı ile tüm dünyalara ve kültürlere uzanıp onlardan imajinatif şekillerde yararlanmasını bilebilen yepyeni bir öncü kuşağın ortaya çıktığının görülmesi ve bu öncü kuşağın sadece Müslüman toplumların değil, aynı zamanda, tüm dünyanın önünü ve ufkunu açacak esaslı, köklü ve çok-yönlü bir entelektüel performans ortaya koyacaklarının kavranmış olmasıdır. Çarşamba günkü yazıda artık asıl konumuza girmeye başlayacağız...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |