|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ani hastanın karşı yüzünde, hastanın bizzat kendisi yer alır. Hem de şaşkınlık ve şoka uğramış olarak.. alttan alta seyreden hastalığının ciddi biçimde farkında olmamıştır, ta o son ana değin.. hastalığı her ne ise, onun habercileri aslında haftalardır, aylardır, hatta belki yıllardır onu yoklayıp duruyordur, ama bu durumu hiçbir zaman önemsememiştir ve daima "inşallah bana değildir" tavrını sürdürüp durmuştur. Ha, şu, artık tıp öğrencilerinin daha işin başında öğrendikleri hususu, o, ancak başına geldiği anda öğrenecektir: evet, o, daha önce -yani hekimin karşısına çıkmadan, bir hastaneye başvurmadan önce- bir "hasta" değildir, böyle bir kimliği yoktur. Bu kimlik ona, hekimin sekreterine veya hastanenin kabul servisine kaydını yaptırdığı esnada da verilmez; her ne kadar, hastane kabulü hastalar için olsa da ve hekimin sekreteri bir hasta için hekimle buluşma vaktini ayarlamış ise de.. Kişi, ancak, hekimin, kendisine: "Sen filan hastalığa duçar olmuşsun!" dediği anda artık kaçınılmaz biçimde ve gerçek anlamında hastadır. İşte olanlar o andan itibaren başlar: "Hasta" kuşkusuz ki, bu hastalığın adını daha önceden işitmiştir. Ne ki, o hastalığa yakalananlar, o ana değin, daima başkaları olarak görünmüştür. O hastalık, o kişiye, şimdiye değin, belirsiz mesafelerin ötesinde duran bir vaka idi. O hastalığa yakalanmamak için öngörülen tedbirler bile ancak başkaları için bir anlam taşıyordu. Hastalık, aslında, evet, gerçek bir olguydu, ama bu gerçeklik onun dışında bulunduğu sürece yalnızca bir hayal, bir imge, bir simge değerindeydi. O hastalık ve o hastalar üzerine konuşulabilirdi. O hastalık hakkında o da gazetelerde bir şeyler okumuştu. Ama bütün bunlar bizim dünyamızın ve hele bu dünyada bizim çevremizin gerçekleri olmaktan uzak bulunuyordu. Bu yüzden, hastanın, hastalığı üzerine kendisine bildirilen teşhis konusundaki ilk tepkisi, şaka yapıldığı yolunda dışa vurur. İçinin bir yanı, ta derinlerde, kimsenin kimseye böyle bir şaka yapmayacağını söylemesine rağmen, emin olmak ister: "Şaka yapıyorsunuz!" deyiverir. Öyle ya, hekimler şakacı insanlardır! Kişi, evine, hastalığını sırtlamış olarak döner. Evinde onunla ilgilenebilecek birileri bulunuyorsa, müstehzi bir gülümsemeyle onları da hastalığından haberdar eder. O acı dolu istihzalı gülüş, gerçeği olanca çıplaklığıyla gözler önüne serer. Onlar da: "Hadi canım, şaka yapıyorsun, senin bir şeyin yok!" derler. Ama aslında, artık herkes için yeni bir safha başlamıştır. Hasta artık yalnızdır. Yanında birileri olması çok da önemli değildir.. yani onun kendini yalnız hissetmesi bakımından.. o, hasta olarak, o hastalığın hastası olarak artık yalnızdır ve biriciktir. Bu yalnızlık nerdeyse bir mutlaklık taşır, çünkü artık kimse onun yerine geçemez, onun yerine o hastalığı yaşayamaz: o hastalık onundur, başkasının değil! O zaman şu imkânsız soru düğümlenip durur hastanın zihninde, açılır, bir daha düğümlenir; düğümlenir, bir daha açılır, bir daha düğümlenir: bu hasta niçin benim, niçin ben olmak zorunda kaldım? Cevapsız bir sorudur bu, bir düğümden ibaret..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |