AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
İnsan merkezli siyaset

Siyasetin merkezine insanı koymak acaba ne anlam taşır? Socrates "kainatın gayesi insandır" der, Bediüzzaman da insanı kainat ağacının meyvesi olarak niteler.

İnsan gerçekten uçsuz bucaksız bu kaniatın en önemli varlığıdır ve hayat onun etrafında döner. Bu hüküm sadece dini bir bakışın sonucu değil, görünen gerçeğin ifadesidir.

Ancak insan hayatın amacı değil, aktörüdür. Amaç ideolojilerle dinlerin farklı izahlarıyla ortaya konur. Kimine göre insanın hazzı veya mutluluğu, kimine göre ise ubudiyettir.

İktidar ilişkilerini ve halk idaresini konu edinen siyasetin insanı merkeze yerleştirmesi aslında kaçınılmaz bir durumdur. Ancak Türkiye gibi halk için ve halk adına başka şeylerin kavgasının verildiği ve hizmet kavramının çok gerilerde kaldığı ülkelerde bunu hedeflemek hiç de küçümsenecek bir durum değildir.

İnsana dönmek aslında fıtrata dönmek; akla, vicdana ve ideallere yönelmek demektir.

İnsani olan fazilet, şefkat, samimiyet, fedakarlık gibi özellikleri siyasette canlı kılmak siyasal ahlakın oluşmasının da ilk adımıdır.

"Aklın iktidarsızlığı" ile "aklın diktatörlüğü" arasında sıkışan insanın önüne "akl-ı selim"i koyabilmek hiç de önemsiz değildir.

Hakikatın akıl ölçeğinde tezahürü olan "hikmet"i siyasete kazandırmak az mı değer taşır?

İdealler dünyası beşeriyetle kaimdir. İdealleri siyasette diriltmek, realizm bataklığına saplanmaktan kurtulmak bir anlam taşımaz mı?

Hür olmayan insan ve hür olmayan düşünce çok eksiktir. İnsanı hedefleyen bir siyasal anlayış öncelikle özgürlükleri ve hakları merkeze almalıdır.

Benliğin inkarı şahsiyet erozyonuna, benliğin kutsanması kör bir milliyetçiliğe sebep olabilir. Benliğin keşfi insanın kendisini keşfetmesi demektir ki, kendini tanımayan insan olup biten hiçbir şeyi de anlamlandıramaz.

İç aleminde bir muhasebesi olmayan, dünyada olup bitenlerin hesabını nasıl yapabilir?

Vicdanını dinlemeyen başkalarının feryatlarını nasıl duyar, kendi aklını işletmeyen başkalarıyla nasıl istişare yapar?

Benliğin keşfi enaniyette boğulmak demek olmamalı. İnsanın kendisini tanımasıyla, ene'nin (ben, ego) kuyruğuna takılması, ihtiraslarının ve kibrinin altında kalması birbirine karıştırılmamalı.

Bireyin enaniyetten kurtulmasıyla şahsiyetten yoksun kalmasının birbirine karıştırılmaması gibi.

Siyasetin insan merkezli olması insanın ali değer ve idealleri etrafında dönmesini gerektirir; yoksa insan enesinin kıskançlık, çekememezlik, gurur ve kibir gibi süfli duygularının değil.

Nurettin Topçu'nun "istikbalimizin kefili" ve "neslimizin mürebbisi" dediği demokrasinin esası, zümreleri ve toplulukları bireylere bağlanmak değil, fikirlere ve hakikatlere bağlamaktır.

İnsan odaklı siyaset kişiler merkezli siyaset de değildir. Siyasetin omurgası fikriyat, lokomotifi hissiyat ve ideallerdir.

Siyasetin ahlaki amacı adalettir. Amacını yitiren siyaset, istikbalini de yitirir.

İnsan hayalini ve amacını yitirirse zihinler enelere döner ve etrafında dolaşmaya başlar. O zamanda ne mesafe alınabilir, ne de çekişmelerden kurtulunabilir.

Siyaset amacını ve ideallerini yitirmemeli ki, istikbali de olsun...


8 Ağustos 2004
Pazar
 
YALÇIN AKDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED