|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Engin Ardıç yakınıyordu; "Atatürk'e Mustafa Kemal dedim diye, neredeyse vatan haini ilan edecekler; demek ki bize okulda yanlış öğretmişler, adı herhalde Selahattin ya da Seyfi falanmış. Görüyor musunuz nelerle uğraşıyorum?" Bu iyi yine. Bundan dört yıl önce, Çanakkale Savaşı'nı anlattığım bir yazıma, kendisine "Atatürkçü" diyen bir arkadaştan iki sayfalık küfürname gelmişti. Haltetmiş, "Atatürk Çanakkale'de" yerine, "Mustafa Kemal Çanakkale'de" yazmışım. Çocuk bilmiyor ki, Atatürk o zaman Albay rütbesinde ve henüz Mustafa Kemal diye çağrılıyor. İzinli olduğum için, tartışmaya zamanında duhul edemedim. Sinemacı Tolga Örnek, Atatürk'ü Çanakkale'den silmek isteyen sinsi şeriatçıların Çanakkale'yi "alternatif Anıtkabir" yapmaya çalıştıklarını söyleyince, Aydın Doğan'ın tahsisli gazeteleri balıklama atladılar konunun üzerine. Çanakkale'yi, kendi gerçeğinin dışında, "menkıbelerle" anlatıyorlarmış. Bölgeye "hurafe turizmi" düzenliyorlarmış. Atatürk'ün ve Mehmetçiğin adını anmamaya da özen gösteriyorlarmış, filan! İşte burada açıklıyorum: O hurafecilerden biri de benim. Çetin Altan, bir yazısında, "300 bin ölü verdiğimiz bir savaşı hâlâ neden 'Çanakkale Zaferi' diye kutluyoruz, anlamıyorum!" demişti. İlkgençliğimde ben de anlamıyordum. Kendilerine hiçbir ütopya, hiçbir ülkü, hiçbir doğru dürüst gelecek sunulmamış milyonlarca "Mehmet" hiç anlamayacaktı. Ezine'de, 177. Piyade Alayı'nda askerlik görevimi ifa ediyorum. 1983 Şubat'ının o soğuk, gri, pis yağmuru altında "tatbikat" amaçlı olarak "birerli kol" Odunluk İskelesi'ne yürüyoruz. Temsili düşman kuvvetleri Ege'den çıkarma yapmış, vaziyet ehem... Dündar Yüzbaşı'nın Karargah Destek Bölüğü muhkem tepelerde mevzilenmiş, Geyikli'den doğru 106'lık aşırtma havan atışları yapıyor. Düşman, çamurlu dolakları, sömürge biçimi kısa pantolonlarıyla savaşan Senegal'in, Yeni Zelanda'nın zenci kırması çelimsiz George'lar, Johnson'lar değil; Ali Rıza Üsteğmen'in komutasında kırmızı yeleklerini kuşanmış 1. Tabur, 2. Bölük'ten Rizeli, Tokatlı, Çorumlu yeniyetmeler... 106'lık, 81'lik havanların cehenneme çevirdiği o "savaş artığı" tatbikatta gördüm onları: Diyarbakırlı Mehmet, Yozgatlı Şaban, İnegöllü Dursun. Haziran arazilerinde, soğuk demirleri etime işleyen kampet yatağıma çekilir, onları düşünürdüm. Uzaktan, Midilli adasının ışıkları görünürdü. Çadır arkadaşım Derviş anlatmıştı; Akçaabatlı Derviş Onbaşı... Gelibolu'da bir otelde kalırken, gece "koro halinde" inlemelerle uyanmış. Uyuyamamış... Çanakkale'de şehid düşmüş yüzbinlerce Mehmet'in iniltisi ruhunu muazzep etmiş. "Sabaha kadar gözünü kırpmadan yatağın içinde dönüp durdum" diyordu. Yıllar sonra Gelibolu'ya gittim. Sarı ışıklı, pleksiglas çerçeveli Marlboro, Camel, Show tabelalarının muhasarası altında soluk, kasaba çağrışımlı, orta halli bir İngiliz kolonisine dönmüş kasaba. Bir otelde kaldım ve ruhumu muazzep edecek o şehid iniltilerini bekledim. Takdir edersiniz ki, ses mes duyamadım. Şeriatçı rehber eşliğinde mi gitseydim acaba? Önceleri ben de Çetin Altan gibi düşünüyordum. Mehmed Niyazi'nin "Çanakkale Mahşeri"ni okuyunca fikrim değişti, tövbe istiğfar ettim. Çanakkale Savaşı'nı anlatan en ciddi, en derli toplu, belki de en güzel kitap... Bakmayın, "Anıtkabirciler-Çanakkaleciler" tepişmesine; buradan ekmek çıkmaz. Hâlâ bu sömürge artığı ülkede ayakta durabiliyorsak, hâlâ McDonald's, Kentucky Fried Chicken, Pizza Hut ormanında soluk alabiliyorsak, "topyekün savaş" stratejilerine ve illegal çalışma gruplarına karşı kuyruğu dik tutabiliyorsak, bunu onlara, onların menkıbelerle örülmüş o "anlamsız" ve "zaid" savaşına borçluyuz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |