AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Herkesin 'Batı'sı başka...

Türkiye'nin siyasetini anlama noktasında pek çok kişi kafa yormuştur. Türkiye, Türklerin Anadolu'ya gelmeleri ve burada Bizans'a karşı üstünlük elde etmelerinden beri Batılıların odak noktasında yer almaktadır. Binli yıllardan bu yana Batı dünyasında Türkler ve Türkiye konusunda yapılmış değerlendirmelerin ne kadar indi, keyfi ve yanıltıcı olduğunu konuyla ilgilenen herkes bilir.

Türkiye'yi anlama noktasındaki indi ve yanlı çabadan doğan bilgilere dayalı açıklama kalıpları da yanlı ve eksik olmuştur. Mesela Doğu Despotizmi, Sultanlık Rejimi, Feodalite, Patrimonyalizm veya Asya Tipi Üretim Tarzı gibi farklı modellerin eksik ve yanlı açıklamalar sunduğu kabul edilmektedir.

Türk siyasetini anlama ve açıklama noktasında genelde Batılıların bu modelleri tercih edilmekte ve eksiklikler sorgulanmaksızın yanlış değerlendirmeler yapılmaktadır. Yetmişli yıllarda Osmanlı Devleti'nin feodalite mi yoksa Asya Tipi Üretim Tarzı mı olduğu tartışmalarıyla geçmiştir. Arada bir Doğu Despotizmi veya Sultanlık Rejimi modeliyle tartışmaya dahil olanlar da vardı. Elbette bunların gerçekliğin bir boyutuna işaret ettiği görmezlikten gelinemez ancak Türk siyasetini tarihsel süreç içerisindeki gelişimi ile anlamamıza fazla bir katkısının olmadığı açıktı.

Kendi toplumsal gerçekliğimizi anlamak noktasında bizim dışımızdaki dünyalarda geliştirilmiş açıklama modellerinin sorgulamaksızın kullanılması fazla bir yarar getirmiyor. Bunlardan yararlanılmalı ancak kendi toplum iklimimize aktarmaya çalışırken yeteri kadar sorgulamadan geçirilmelidir.

Batı ama hangi Batı?...

Özellikle son bir asırdır Türk aydını ve siyasetçisi Batı'dan beslenmektedir. Türkiye için Batı bulunduğumuz yerin coğrafi olarak batısına işaret etmiyor, medeniyeti, gelişmişliği, her şeyin en iyisini, insanlığı, hak ve hukuk düzenini... ifade ediyor.

Bu "mütearife" bir gerçeklik mi, yoksa zihinde yaratılmış bir hayal mi? En azından sorgulanması gerekir.

Batı denince biz bir bütün anlıyoruz. Oysa ki "Hangi Batı?" sorusunun anlamlı bir soru olduğunu herkes biliyor. Türk aydını gözünde "Batı" devamlı görüntü değiştirmiştir. 20. yüzyılın ilk yarılarına kadar Batı Fransa idi. Bugünse Amerika, Avrupa Birliği, daha özelde Almanya, İngiltere'dir. Fransa'nın Batı'yı temsil kabiliyeti giderek kayboldu.

Fransa'nın temsil ettiği "Batı"nın siyaset üslubu ve idare tarzı ile Amerika veya Almanya'nın temsil ettiği "Batı"nınki aynı değildir. Mesela Fransa'nın siyaset ve idare tarzında merkeziyetçilik, devletçilik, pozitivizm, laiklik temel parametreler iken Anglo-Sakson dünyasının temsil ettiği "Batı"nın siyaset ve idare üslubunda girişim özgürlüğü, sekülarizm, hukuk devleti, insan hakları, adem-i merkeziyetçilik, minimal devlet, toplumun en geniş anlamda önünün açılması temel değerler ve ilkelerdir.

Türk siyaseti ve idaresi hem düşünce olarak hem de "örnek model" olarak Fransa'dan beslenmiştir. Fransa'nın zihin düzeyindeki temsilcisi olarak görülen "Galatasaraylılık" yakın döneme kadar etkinliğini korumuştur. Bugün bu etki azalmışsa da klasik bakanlıklarda bu yapının korunduğunu araştırmalar göstermektedir.

Farklı Batılılıklar arasında sıkışmış Türkiye...

Türkiye bugün "farklı Batılılık" tercihleri arasında sıkışıp kalmıştır. Fransa'nın merkeziyetçi, tepeden inme siyasi kararlarla toplumun dönüştürülmesini savunan, devletçi, pozitivist ve laikçi mantalitesine göre şekillenmiş olan hantal idari yapısını değiştirmek istiyor. Yerine adem-i merkeziyetçi, yetkilerin yerel yönetimlere delege edildiği, etkin ve üretken bir idari yapı kurmak istiyor. Ancak bunu bir türlü gerçekleştiremiyor. Bir sürü engelle karşılaşıyor. Engelleri aşmakta zorlanıyor.

Sorunun özü şu: Türk aydını ve siyasetçisi "hangi Batı?" tartışmasını rasyonel bir zeminde yapmış değil. Geçen yüzyılın ilk yarısındaki Batı tercihiyle bugünü götüreceğini sanıyor. Ne kendi açıklama modelini geliştirebiliyor, ne de Batılı modelleri sorgulayabiliyor ve isabetli tercih yapabiliyor. Çünkü ne kendisini, ne de Batı'yı tanıyabiliyor. Bilmiyor ki Batı'yı tanımak için önce kendisini tanıması gerekiyor.

Bu ortamda statükoya sarılmaktan, mevcudu korumak için çırpınmaktan başka yapacağı bir şey kalmıyor. Türkiye'de mücadele farklı Batılılıklar arasındaki mücadele gibi tezahür ediyor.


19 Ağustos 2004
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED