AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Trendy kahraman Garfield

"Uyuşuk, çirkin, obur bu şeyden pek de hazzetmem ama..."larla icabet ediyoruz TV8'in Garfield gösterimine. Salona girmek ve oturmanın ufak çaplı bir itiş kakışa yetmesine neden olabilecek sayıdaki insan kalabalığı, belli ki gülmeye çok önceden ayar etmiş kendini. Kucaklardaki çocukların "ebeveynin toplu taşıma ortamı müsamahası"nı kullanarak bağıra çağıra ağlamalarına rağmen, mutlu mesut ifadeler dökülüyor havaya uymuş yüzlerden.

Galaya basının gösterdiği teveccühün en popüler müsebbibi Okan Bayülgen'in kalabalığı dalgalandırarak içeri girip, mini röportaj ve fotoğraf çekimi faslının ardından gelen muzip iyi seyir dileklerinden sonra, "film galası ritüeli" tamama eriyor ve Garfield başlıyor.

Bir kediden çok fazlası

İtalya'da doğmuş olmasına rağmen, pazartesi sendromu yaşamasından lazanyayı sevmesine, çevresindeki her türlü canlıyı kullanabilme becerisinden hayatı hiçbir durumda ciddiye almayışına kadar doğal hayatın zincirlerinden biri olan kedileri değil, insanları hatta, pekçok özelliğinin örtüşmesiyle düpedüz Amerikalılar'ı çağrıştıran Garfield'ın dünya çapında bu kadar çok sempatizan toplamasını, çağın 'trendy' değerlerini bünyesinde barındıran bir karakter oluşuyla açıklamak mümkün elbet.

Kediyi seslendiren Okan Bayülgen'in "Olmak istediğim erkek" diye methettiği Garfield'ın kendinden başkasını düşünmeme, tembellik, şişmanlık, sözünü sakınmama gibi, yeni dizayn yaşam felsefesinin uzantısı olarak bencilliğe yaptığı vurgu okunabilir pekala film üzerinden.

Ya da topuklarını birbirine vurunca istediği yere gidiveren, boynundaki kolyeyi avuçladığında harikalar âlemine uçuveren, kendi etrafında dönmeye başlar başlamaz iyilikli bir kurtarıcıya dönüşen tertemiz çizgi karakterlerin artık, kulağa eski bir tevatür gibi gelmesine hayıflanmak, tedavülden kalkalı çok olmuş çocukluk kahramanlarına içten bir üzüntüyle yas tutmak da mümkün, "next generation" karakterin uyanıklıklarına gülmeden.

Odie'nin pısırıklığı

Ancak, filmdeki Garfield-Odie arkadaşlığından hareketle yeryüzünün iki farklı cinsinden; uyanıklar ve diğerlerinden bahsetmek daha iyi olur sanırım.

Köpek Odie'nin eve alınmasıyla iktidarı yara alan Garfield, tam bir safdil olan sersem köpeği evden atmak için denediği türlü kötülük numaraları sayesinde hain emeline ulaşıyor. Odie kaybolunca her nasılsa, vicdan azabı çekmeye başlayan kedi, artık arkadaşı saydığı köpeği, kötü adamların elinden kurtarmak için tehlikeli maceraya atılınca hareket başlıyor. Bir badire silsilesinden sonra eve dönen ikilinin hikayesi elbette, Hollywood jargonunun dışına taşmayan, kokmaz bulaşmaz, 'happy end'li bir hayvan dostluğu temasının altını çiziyor.

Gelgelelim, bütün bu iyilik-güzellik, kardeşlik-dostluk mesajlarının ardından, Garfield'ın hep bencil kalacağını, köpeğin nihai kaderinin masadan ve koltuktan atılmak olacağını son sahnesiyle haber veren film işte, insanın aklına nasılsa bu iki tür insanı düşürüyor: Kaybedenler ve onların üstünden kazananların âlemini. Dünya durdukça yani bu iki türün hep var olacağını. Hiç kimse söylemez çünkü çocuklara; kazanmanın bile kaybedebileceği kıymetli şeylerinin olacağını.

Ha, Garfield'ın seslendirmesi mükemmel. Film, okul sezonunun başlamasına az kala, bu çizgi karakterle büyümüş çocuklar için harika bir seçenek. Kedinin tombul butlarıyla dansediş sahnesi bile tek başına Garfield'ı izlemek için yeter bir sebep. Ama bütün bunlar ayrı tabii...


19 Ağustos 2004
Perşembe
 
ÖZLEM ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED