AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Ne olmalı, ne olmamalı?

Peki de bu kavganın sonunda ne olacak? Tarafların tavırlarına bakarsanız fazla bir beklentiye girmemek gerekiyor. MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun kısa süreliğine bozmak zorunda kaldığı tatiline devam etmek üzere Ankara'yı yeniden terk etmiş bile. Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya ise 6 Eylül günü yeni adlî yılın açılış töreninde yapacağı konuşmasını hazırlıyormuş... Bekledikleri, kavga ortamının bir süre sonra ortadan kalkması ve olan-bitenin unutulması... Geçmişte de öyle olmamış mıydı?

Öyle olmuştu, ama bu kez öyle olmamalı.

Farklı bir sonuç beklememizin ilk sebebi, ülkemizin içinden geçtiği süreçte, kavganın tarafı olan devlet kurumlarının 'aykırı' kalmaya devam imkânı bulunmaması... Bütün birimleri AB ile uyum açısından kendini yenileyen bir ülke Türkiye; bu yönde ciddi başarılar da kaydedildi. Ancak, yargının, Meclis'in çıkardığı uyum yasalarına ayak sürüdüğü gözden kaçmıyor; Yargıtay Başkanının ilgilendiği konular demokratik bir ülkenin yargı kurumunun başına yakışıyor mu? MİT bir süredir sütre gerisinde ve sessizdi; ancak kavga vesilesiyle ortalığa dökülen ilişkiler onun da yasallık sınırlarını epey zorladığına işaret ediyor...

Bir devletin demokratik oluşu onun bütün kurumlarının âhenkli çalışmasıyla mümkündür. Türkiye'de yeni döneme ayak uyduran pek çok kurum var; ancak bir tek kurumun bile farklı adım atması beklenen âhengi bozucu bir etkiye sahip. Hele bu kurumlar yargı ve istihbarat örgütü ise, onların 'aykırı' görüntüsü, devletin demokratik olma iddiasını müthiş zedeler. Şimdi öyle bir görüntüde ülkemiz.

Bütün dünyadaki istihbarat örgütleri CIA'ye özenirler. CIA'nin de istenmeyen ilişkiler içine girebildiği, siyasî sürece müdahale anlamı taşıyan kirli operasyonlar düzenleyebildiği biliniyor. Nitekim, "Neden Mafya ile bu içli dışlılık?" sorusuna muhatap olduklarında, bizim istihbaratçılar, "Bu tür ilişkilere girmeyen örgüt mü var?" sorusunu, akıllarında CIA olduğu halde soruyorlar. CIA, bilindiği gibi, yabancı devlet başkanlarının suikastlarında aktif görevler üstlendiği gibi, 'Watergate Skandalı' sırasında siyasîler adına sisteme müdahaleye de kalkışabilmişti. Sonra ne oldu? Amerikan Kongresi CIA'yi hesaba çekti ve operasyonlarına sınırlama getirdi.

Bizde de öyle olmalı. Meclis, istihbarat örgütünün başına buyruk davranışlarına denetleme getirecek yeni bir yapılanmayı zorlamalıdır. Oluşturulacak bir komisyonla MİT'in faaliyetlerini gözden geçirmeyi de düşünebilir Meclis.

İstihbarat örgütü sonuçta bürokrasinin ve yürütmenin bir parçası; bu sebeple denetim altına almak ve hesaba çekmek o kadar zor değil. Yargı için durum elbette farklı. Yargı mensuplarını dış etkilerden uzak tutabilmek için düşünülmüş çare 'bağımsızlık'; bu doğru bir ilke. Yargı, bu özelliği sebebiyle, sistemin üç temel kuvvetinden biri. 'Kuvvetler ayrılığı' ilkesi yasama ile yürütmenin birbirinden bütünüyle bağımsız davranmasına pek imkân vermiyor; yargı ise nispeten bağımsızlığını koruyabiliyor. Ancak, son kavganın ortaya serdiği kirli çamaşırlar, yasama ve yürütmeye tepeden baksa bile yargının devletin bazı birimleri ve yasadışı unsurlardan etkilenebildiğini gözlere sokmuş oldu.

Yargıyı gerçekten bağımsızlığına kavuşturmanın yollarını aramak ve bulmak gerekiyor.

Hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmek, tatili tamamlayıp Ankara'ya dönerek yeniden istihbarat örgütünü yönetmek veya yeni adlî yılın açılış töreninde yargının bağımsızlığı vurgusu hayli yüklü bir konuşma yaparak emekliliği beklemek de mümkün. Mümkün de, bunun ağır faturası altında ezilen devletin öteki birimleri buna izin verirler mi?

Vermezler, vermemeliler de...


« Geri Dön

 

22 Ağustos 2004
Pazar
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED