AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

G Ü N D E M
Yargıtay Başkanı kendini savundu

Yargıtay Başkanı Özkaya, Neşter-2 soruşturması kapsamında sekiz Yargıtay üyesi hakkında verilen kararın 'rastgele, etkiyle' verilen bir karar olmadığını söyledi. Alaattin Çakıcı ile ilgili davada karar yazılana kadar olaydan habersiz olduğunu kaydeden Özkaya, "Benim şahsımda yargı yıpratılıyor" dedi.

Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu'nun Neşter-2 soruşturması kapsamında 8 Yargıtay üyesi hakkında verdiği kararın "rastgele, etkiyle" verilen bir karar olmadığını söyledi. Özkaya, "Benim dahi etkimle karar verecek bir kurul değil. Bu Yüksek yargıya bir hakarettir. Verilen kararda birilerinin aklanması niyeti kimsenin aklının köşesinden geçmemiştir, olamaz da geçemez de... " dedi. Özkaya, "Bir Yargıtay başkanının, müteahhit-işveren ilişkisinde Çakıcı ile ilgili ne konuşabilir? Böyle bir şey yapabilir miyim? Çok yanlış, çok çirkin! Benim şahsımda yargı yıpranıyor. Fevkalade yanlış" diye konuştu. Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, Alaattin Çakıcı'nın Yargıtay'daki dava sürecinde MİT'in devreye girmesi ve basına yansıyan bazı haberler konusunda AA muhabirinin sorularını cevapladı.

Birinci Başkanlık Kurulu'nun Neşter 2 soruşturması kapsamında, 8 Yargıtay üyesi hakkında verdiği karar öncesinde, sizin müteahhit Hakkı Süha Şen ile görüşerek savcılığa verdiği ifade hakkında bilgi aldığınız ve telefon görüşmelerinden haberiniz olduğu ileri sürülüyor. Bu konuya açıklık getirir misiniz?

Bu müteahhidin Çakıcı ile ilgisi olduğu, tamamen benim bilgim dışında. Eğer Çakıcı ile ilgisi olduğunu bilsem, bir kere Yargıtay Başkanı olarak ister benim işimi ilgilendirsin, ister ilgilendirmesin böyle bir kişiye bulaşmamak için bu ilişkiye derhal son veririm. Bana müteahhidin anlattığı şu: "Benim uzaktan yakından ilişkim olmadığı halde Kaşif bey benim başıma bu işi açtı. Şimdi Çakıcı'nın kaçışı ile ilgili bazı sorular soruyorlar, beni ilgilendirmeye çalışıyorlar. Ben sade vatandaşım, kendi işimle uğraşıyorum. Şaşırdım, huzurum kaçtı" dedi.

Ben de kendisine "Doğruyu söylediysen, doğruyu yaptıysan ne korkuyorsun" dedim. Konuşmamız bu... Benimle ne ilgisi olur ki? Benim, Yargıtay Başkanı olarak etik kuralların dışında en küçük bir eylemim, en küçük bir davranışım olamaz ki... Yerel savcı benim hakkımda tahkikat yapamaz ki... Ben niye sorayım? Bunlar hep çarpıtılan, bilinmeden söylenen sözler. Savcı belki ondan bazı sorular sormuş olabilir. O beni ilgilendirmez. Bu, hukuku bilmeden söylenen sözler... Birinci Başkanlık Kurulu, rastgele, etkiyle, benim dahi etkimle karar verecek bir kurul değil. Bu, yüksek yargıya bir hakarettir. Verilen kararda birilerinin aklanması niyeti kimsenin aklının köşesinden geçmemiştir, olamaz da geçemez de... Koskoca bir Yargıtay Başkanı 'efendim benim hakkımda ne soruldu' diye soracak? Benim hakkımda tahkikat olamaz ki... Müteahhide sorulan sorular da beni enterese etmez... Müteahhidin böyle Çakıcı ile ilgili bir davranış içerisine girdiği aklımdan geçmiş değil... Eğer bu kişinin Çakıcı ile ilgisi olduğunu tespit etsem, müteahhitle ilişki o anda son bulurdu. Kasıtlı mı yoksa yeterli bilgi araştırma yapılmadan mı söyleniyor bunlar...

'Kaşif bey başkanıma saygılarımı arz edeyim diyor'

MİT Dış İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Kaşif Kozinoğlu ile görüşme davetinin sizden geldiği söylendi. Siz mi davet ettiniz?

Bu müteahhit gelip giderken inşaatın tadilatıyla ilgili bilgi verirdi. Bir geldiğinde bana telefon etti. "Yemek yiyebilir miyiz" dedi. Telefonda, "Kaşif bey de var, yemekte bulunabilir mi?" dedi. Kaşif beyi daha önce bana anlatırdı. Çocukluk arkadaşı, çok yakın dostlukları varmış, bunları anlatırdı. Gittik yemek yedik. Hadise bu. Nisan ayının başlarıydı. Yemek sırasında Kaşif bey "Efendim size bir soru sorabilir miyim?" dedi. "Nedir?" dedim. "Yargıyla ilgili" dedi. "Çakıcı ile ilgili bir dosya" dedi. Aklımda yargının bu Çakıcı dosyasına bulaştırılarak normal seyrinin dışında bir işlem mi olabilir diye bir şüphe uyandı. Bunun üzerine ben dedim ki, "Bunlar burada konuşulacak zemin değil. Bir gün randevu alır gelirsiniz, makamımda görüşürüz" dedim. Aradan belli bir süre geçti. 10 gün veya daha fazla olabilir.

Müteahhit benim yanıma geldi, dairedeydim. Bir ara telefonu çaldı. "Efendim Kaşif bey başkanıma saygılarımı arz edeyim diyor" dedi. Bana telefonu verdi. "Ne var, ne yok" dedim. Efendim "Ziyaretinize gelebilir miyim?" dedi. "Şimdi sekreterden sormam lazım, müsait miyim, değil miyim?" dedim. Öğleden sonra bir saat verildi. Ekibiyle geldi. Uğurlarken epey kalabalıktı, "Kim bunlar" dedim, bizim görevliler söyledi. Mesele bu. Bu kadar açık, bunun çarpıtılmaması lazım... Bu istişari bir görüşme... Ben herkesle görüşürüm. Kendisine sordum. "Resmen geldim" dedi. "Müsteşarımın izniyle geldim. Haberi var" dedi... "İsterseniz açayım, konuşayım" dedi, "Lüzum yok" dedim. Şu sırada açıklamayı mahsurlu gördüğüm bazı şeyler söyledi. Bunların yansıttığı Çakıcı'yı korumak falan değil... Çakıcı'nın dışarı gitmesini istemiyorlar, cezaevine girmesini de istemiyorlar idi...

"Bana bir, bir buçuk ay lazım tam temas halindeyiz. Bunda bilgiler var, bu bilgileri almak istiyoruz. Bu davanın süreci ne olabilir, dava bittiği takdirde bu bağın kopma ihtimali var... Eğer yakın tarihte karar verilirse, bunun hukuki prosedürü gibi" sorular sordu. Ben de kendisini dedim ki, "Senin işin ayrı bizim işimiz ayrı... Ben temsil yerindeyim. Dosyaya etki etmem mümkün değil... Etki edecek olsam bile bunu yapmam. Bu prosedür devam ederken inşallah emelinize kavuşursunuz, neticeyi elde edersiniz" dedim. Netice dediğim, kendi istihbarî çalışmalarını kastediyorum. Kozinoğlu'nun çok önemli olduğunu söylediği görev, devlet sırrı bana tevdi edildi, bunu açıklayamam. Sonra Kozinoğlu çıktı gitti.

'Beni en çok üzen, Çakıcı ile cübbeli resmimin gösterilmesi'

Müteahhide yapılan son iki ödemenin, müteahhidin sorgulanmasının ardından yapılmasının anlamlı olduğu şeklinde yorumlar yapılıyor. Ödemeler nasıl yapıldı?

Ben 45 yıldır çalışan ve mesleğin doruğunda olan bir insanım. Ben üç kuruş parayı nereden olsa bulurum. Fakat kardeşimden dahi istemiyorum, bankadan kredi çekiyorum. İşi yapıyor, kitapların telif hakları ödendikçe, ben de ödemeyi yapıyorum. Zaten planımı öyle yaptım. Parça parça gönderiyorum. Müteahhit bana ev yapacak, ben de bunun altında kalacağım.... Ben o evi hiç yaptırmam. O evi altın olarak yapıp verseler, buna tenezzül etmem. Benim Çayyolu'nda kooperatiften bir evim var. Benim böyle bir niyetim olsa, Allah korusun söylemekten bile hicap duyuyorum. Mesleğin sonuna gelmişim, filanca kişi benim bedava evimi onaracak.... Niye bedava yapsın, benle alakası ne, ben ona ne vereceğim de bedava yapacak? Bir de bunun karşılığını düşünelim. Çakıcı ile benim en küçük bir ilişkim varsa bunu açıkça söylesinler. Ben bu müteahhidi ararken dedim ki "Yargı ile ilgisi olmasın, devletle ilişkisi olmasın."

Bizim açıklamalarımız bilinen şeyleri MİT'e hatırlatmaktan ibarettir. "Şu dosyanın içinden artık çıkın" demekten ibarettir. Yani söylemek istediğim, o kadar açık ve seçik bir şey ki. İlk önce villa hediyesi ile başladı. Küçük iki katlı bir ev. Şimdi diyorlar ki malzemeleri Çakıcı'nın adamları taşıdı. Benim bunlarla hiç ilgim yok. Hicap duyuyorum. Çakıcı niye getirsin benim malzeme mi? Bu kadar açık bir konu nasıl bana mal edilir? Bilemiyorum. Çakıcı ile doğrudan veya dolaylı bir ilgim olsa, çevremin Çakıcı ile ilgili olduğunu bilsem... Yapılan bir suiistimal, anormallik mi var? Beni en çok üzen bir Çakıcı ile yahut bir yüklenici ile aynı kare içinde cübbeli resmimin gösterilmesi... Saygın bir basın, vazifesini bilen bir basının, bunu yapmaması lazım. Bu yargı hakikaten herkese lazım. Bu yargıyı yıpratmamamız lazım. Bu şekilde çürütmememiz lazım. Mesleğin etik kurallarını -söylemekten bile hicap duyuyorum- bir basit menfaatle mesleğini ihlal etme gibi bir durum, asla söz konusu olmamıştır, olamaz da.

'Çekilmesini bilirim'

6 Eylül'de adli yılın açılış konuşmasını sizin yapmamanız ve istifa etmeniz gerektiği yönünde görüşler var...

Vazifemi yaparken, bu mesleğin onuruyla şerefiyle 40-45 yıla yakın şerefli mazimle bugünlere geldim. Bu vazifemi de hakkı ile yaptığıma inanıyorum. 6 Eylül açılışı benim bir vazifemdir. Ben bu mesleğe göbeği ile bağlı bir kimse değilim. Önümde uzun yıllar olsa bile gerektiği zaman çekilmesini bilirim. Benim 3 ayım kalmış. Bu vazifemi mesleğin onuruna yakışır, benim mazime yakışır şekilde temsil edip vazifemi yapacağım. Ancak şu var, hukuki süreç başlamıştır, onun için konuşmuyorum. Herkesten bu hukuki süreç başladığına göre, yasal sorumluluğa riayet bekliyorum.

'Linç baskısı altındayım'

Yayınlarla ilgili suç duyurusunda bulunacak mısınız?

Savcılıkların resen harekete geçmesi lazım. Suç duyurusunda ben bulunursam, "Yargıtay Başkanı yayınların önünü almak istiyor" şeklinde yorumlanır. Herkes vazifesinin idraki içinde olmalı. Bu kadar korkunç bir linç baskısı altındayım. Ben dahi konuşmuyorum, savunma hakkım olmasına rağmen. Ben tapeleri (telefon görüşmeleri çözümü) bilmiyorum. Her gün tefrika gibi bir bölümünü yayınlıyorlar. Bütün tapeler açıklansın, baştan sona kadar. Olay bütünü ile ele alınsın. Tam bir objektif değerlendirme yapılsın. Niye küçücük bir bölüm.... Hukuki süreçte tapelerin gizli kalması gerekir.

"Komplo akla geliyor"

Bir komplo olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Bütün açıklığıyla olayı anlatıyorum. Bu derece deliller saptırılırsa, ister istemez akla bu geliyor.

Peki amaç nedir?

Bu amacı şu aşamada belli kişileri, belli grupları itham edercesine açıklamak istemiyorum. Bunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Çünkü bu kadar açık, saf, temiz bir olay, bir ilişki... MİT, bana Çakıcı'yı koruma, yardım etme değil, kendi görevini yapma çabası içinde görünümü vermiştir. Onun için de benden her şey belli olduktan sonra (Çakıcı'nın davası) bir açıklama istenmiştir. Benim bilgilendirmem, MİT'i dosya içinden çekmektir. "Bitmiştir bu iş, bu iş kapanmıştır, kendi işinize bakın" demektir.

Benim şahsımda yargı yıpranıyor. Neticede toplumun inanacağı, güveneceği odak noktalar acayip senaryolarla yıpratılırsa, vatandaşın güveneceği hiçbir kurum ve kuruluş kalmaz. Bundan Türk toplumu, rejimi zarar görür. Eğer yargıya yönelik değişiklik yapılacaksa, biz bunları daha önce söyledik. Bu yargının zirvesi yıpratılarak değil, toplumla paylaşılarak çeşitli usullerle yapılır. Haksız eleştiriler kimseye fayda vermez. Bunun olumsuz sonuçları daha sonra ortaya çıkar."

Çakıcı kararını basın özetlerinden öğrendim

Çakıcı'nın davası hakkında ne zaman bilgi verdiniz? Karardan önce mi, sonra mı?

Bana günlük getirilen basın özetlerinden Çakıcı ile ilgili kararın çıktığını öğrendim. Ben o tarihe kadar dosyanın hangi dairede olduğunu bilmiyorum. MİT'in ilgilendiğini gördüğüm için basından o zaman dikkatimi çekti. "Neden MİT bununla ilgileniyor" dedim. Bana verilen bilgiler doğru mu, yanlış mı şeklinde kafamda istifham belirdi. 15-20 gün sonra karar yazıldı. Karar bundan önce tefhim (verilen kararın açıklanması) edilmişti. Çakıcı'nın avukatının yüzüne, yani bunu artık taraf biliyor. Davanın ne olduğunu biliyor... Bu karar yazılana kadar benim dosyayla ilgim ve bilgim olmamıştır. Karar yazıldıktan sonra mahiyetini öğrenmek için istedim. MİT'i ilgilendiren bana anlattığı konuyla bu dosyanın bir ilgisi yok... Adi bir terör suçu...

'Çakıcı da arasa söylenir'

Müteahhit, Kozinoğlu'na yardım eden bir kişi konumunda, bunu sonradan anladım. Müteahhit beni aradı, Kozinoğlu'nun telefon ettirdiğini biliyorum, zaten konuşmalarından o anlaşılıyor. Bana, "Bu dosya ne zaman yazılır" türünde sorular sordu. Bu bilgiler zaten Çakıcı da karar veren daireyi arayıp "Kararım ne zaman yazılır, ne zaman postaya verilir" dese, bu söylenir, internetten bilinir. Benim aktardığım bilgi, her hukukçu tarafından bilinen bir şey. Ben MİT'i bilgilendirmek suretiyle, Yargıtay içinden MİT çıksın amaçladım. Hatta "Git daireden öğren" de diyebilirdim. Daireyi bundan mahsun tutmak istedim. Birinci Başkan olarak daireye göndermek istemedim. MİT'in bu dosyayla ilgisi kesilsin, artık kurcalanmasın istedim. Benim amacım bu. Zaten dosya bitmiş gidiyor. Bununla ilgi Kaşif'in beni yemekte ziyareti, sonra dairede ziyaret etmesi. Müteahhidi daha sonradan ikaz ettim, "Sen bu işe burnunu sokma, işine bak" dedim. Müteahhit, Kaşif namına bu bilgiyi benden sordu. Kaşif'ten ben bunu sordum. "O bizim adımıza bunu takip ediyor" dedi. Zaten bu bilgiyi açıklamakta mahsur yok, gizli bir bilgi değil. Çakıcı'nın kaçmasıyla da ilgili değil. Verilen karar tefhimle öğrenilmiş zaten. Dosyanın postalanmasıyla ne ilgisi var? Bunlar tamamen saptırılan şeyler. Bir Yargıtay Başkanı, müteahhit-işveren ilişkisinde Çakıcı ile ilgili ne konuşabilir? Böyle bir şey yapabilir miyim? Çok yanlış, çok çirkin! Benim şahsımda yargı yıpranıyor. Fevkalade yanlış."

Milas'ta, Çakıcı ile bağlantılı olduğu öne sürülen bazı kişilerle görüştüğünüz yönünde haberler var...

Zaman zaman Milas'a gidip evin tadilatı için malzeme seçiyoruz. Niko denilen kişi, müteahhidin şoförü. Müteahhit dediğim adam da benim işimi gören kişi. Bu bağlantı kuruyor oradakilerle. Bir malzeme seçimi söz konusu, o da onların tanıdıkları varmış Mehmet denilen kişi. Ben bunu şimdi sokakta görsem tanımam. Gittik pazarlığını yaptık 4,5 milyara... Bundan ibaret. Bu 'Milas Zirvesi'. Düşünün... Yargıtay Başkanı olarak gideceğim, bir müteahhitle, bir emekli ile Çakıcı meselesinde zirve yapacağım. Bunlar çirkin...



22 Ağustos 2004
Pazar
 
Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED