|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Askeri birliklerdeki görev devir teslimleri dolayısıyla komutanlar kaygı taşıyan konuşmalar yapıyorlar. Kaygıların bir bölümü küreselleşmeden kaynaklanıyorsa, büyük kısmı iç tehdit ağırlıklı olarak ortaya konuyor. İç tehditte ise bölücülük ve irtica başı çekiyor. Son olarak, yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt, laiklik ilkesinin Atatürkçü Düşünce Sistemi'nin çağdaş ve aydınlık rehberliğinde uygulanmasının kaçınılmaz bir görev ve sorumluluk olduğuna ve TSK'nın bu sorumluluğu her türlü kişisel çıkardan soyutlanmış olarak yerine getireceğinden kimsenin şüphesi olmaması gerektiğine işaret ettikten sonra, "hiç kimsenin bu konudaki kararlılığımızı sınamamasını tavsiye ediyorum" diyor. Anlaşılan Org. Büyükanıt, TSK'nın sabrını sınamak isteyen çevreler bulunduğunu düşünüyor. Benzeri bir kaygı emekli olan Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman tarafından seslendiriliyor. Yalman, "Rejim kaygılarımızı ön planda tutmalıyız" diyor. Her iki generalin sözlerinde ayrıca TSK'nın etkinliğinin azaltılmasına yönelik bir çaba bulunduğu, bu çabaların Türkiye'nin güvenliğini olumsuz etkilediği yönünde kaygılar da yer alıyor. Önce şöyle bir soru sorsak; -Acaba sayın generallerin rejim kaygıları halkımız tarafından ne ölçüde paylaşılıyor? Mesela, halkımız da laiklik konusunda birilerinin TSK'nın sabrını sınadığı kanaatini taşıyor mu? Ya da, rejim kaygılarının ön planda tutulmasını gerektiren bir tehlike halk tarafından da var kabul ediliyor mu? Bu soruların cevabı, kamuoyu yoklamalarında genelde "evet" diye verilmiyor. "İç tehdit", halkın gündeminde ya hiç yok, ya da gündemin en alt sıralarında... Demek ki asker, bu konuda özel bir duyarlılık taşıyor. Peki, ülke güvenliği açısından hayati kabul edilen bu duyarlılığın gündeme getirilmesi gereken yer, kamuoyu mudur, ya da kamuoyunda bunu gündeme getirmek, güvenlik sağlayıcı bir adım mıdır? Yani asker, bir kamuoyu oluşturma çalışması mı yapmaktadır? Bu soruların devamında şunlar üzerinde durulabilir: -Aslında rejim kaygısını ön planda tutmamızı isteyen eski KK Komutanı da, "sabrımızı sınamayın" diye seslenen yeni KK Komutanı da Milli Güvenlik Kurulu üyesi idi. Türkeyi'nin iç ve dış güvenlik sorunlarının gündeme geldiği, enine boyuna tartışılması gereken platform, MGK platformudur. Herhalde sayın komutanlar, başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere, bütün bu konuları orada gündeme getiriyorlardır, getirmişlerdir. Bu konuları orada gündeme getirmek, ülkenin icrasından sorumlu makama durumu arzetmek ve tedbir alınmasını sağlamaktır. Eğer gündeme getirilmişse, başta Başbakan olmak üzere not almışlar, tehdit değerlendirmesini yapmışlar ve gerekli görmüşlerse gerekli tedbirleri almak üzere harekete geçmişlerdir. Peki bütün bunlar olmuşsa, hükümetin icraatına katılmak ve etkili sonuçlar alınmasını sağlamak varken bir de kamuoyu önünde bunları seslendirmek ne anlam taşıyor? Burada -Hükümeti yeterli görmüyor olmak, -Hükümeti zımnen suçlama niyeti taşımak, -Rejimin asıl sahibi ve denetleyicisi biziz görünümü vermek, -Hükümeti denetliyor konumda gözükmek... Bunların her biri Türkiye'nin tam da "asker etkisinde bir ülke" gibi algılanmasının ifadesidir. "Kimse sabrımızı sınamaya kalkmasın" ifadesi, küçük topluluklara yönelik bir meydan okuma değildir. Peki kim o büyük tehdit oluşturan güç? Hem de halkın gündeminde öncelikli olarak hiç yer almayan güç, kim? Asker silahı elinde bulunduruyor ve ara sıra ortaya çıkıp "Kimse sabrımızı taşırmasın" diye sesleniyor. Bunu kendisinin de hukuken sorumlu bulunduğu hükümet üyelerinin huzurunda söylüyor. Acaba sorsam Sayın Başbakan'a "Siz, askerin sabrını taşıracak bir gelişme görmekte misiniz? Asker neden kaygılı? Bir ülkede askerin ikide bir böyle sabrımızı taşırmayın yollu açıklamalar yapması, ülke güvenliği açısından sağlıklı mıdır, ülke ekonomisi açısından sağlıklı mıdır, rejim açısından bir anlamı var mıdır, halkta tedirginlik doğurucu bu tür açıklamalar neyi amaçlamaktadır, bu tür açıklamalar ülke yönetimine hangi ölçüde olumlu veya olumsuz katkı-etki sağlamaktadır, bu tür sözleri dinlerken içinizden hangi duygular geçmektedir, halkın hangi duygular içine girdiğini düşünmektesiniz? Bu soruların cevabı nedir acaba? Acaba komutanlar ne hissederler Başbakan huzurunda bunları söylerken? Bence bu konuşmaların tümü problemli konuşmalardır. Rejim için kaygıdan söz etmek gerekirse, tam da bu sözler rejimi zorlayan konuşmalardır. "Atatürkçü Düşünce Sistemi" komutanların sık sık çıkıp rejim kaygısı seslendirdikleri bir yapıyı mı öngörüyor? Bu tür çıkışlar, hükümet ve siyaset üzerinde etkili olduğu sürece, rejim üzerindeki asker ağırlığını artırıcı nitelik taşır. Komutanlar AB süreci içinde sistem üzerindeki asker etkisinin azaltılmasını da tehlike algısı içinde görüyorlar. İnsanın aklına ister istemez, gündeme rejim tartışması getirerek etkinlik arayışına mı gidiliyor sorusu geliyor. Asker, 30 Ağustos dolayısıyla halkla ilişkiler çalışması yapıyor. Bu, olumlu bir çalışma sayılmalı. Ama bence, bu arada, halkın da nabzı tutulmalı, çünkü halkta da derin bir sağduyu yaşıyor ve orası ile bağ kurmak, siyasetçi için olduğu kadar asker için de sağduyu kaynağı olacaktır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |