|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yargıtay Başkanı, kamuoyundan ve kendi meslektaşlarından gelen tepkiler üzerine Adli Yıl açılış törenine katılmaktan ve konuşmaktan vazgeçti. Bu kuşkusuz iyi bir gelişme. Yalnız bu meselenin -Geçen zaman içinde "hangi mesele olduğunu unutmuş olabilirsiniz- başka tarafları da var. Onları gözardı edemeyiz. Mesele sadece Yargıtay değildi. Bunu sık sık hatırlatmak gerekiyor galiba. Mesele, Yargı-MİT-suç örgütleri ilişkisi idi. Ne çabuk unuttuk bunu. Mesele sadece Yargıtay Başkanı da değildi. Öyle olmaması gerekirdi. O nedenle Yargıtay Başkanı'nın tepkiler nedeniyle Adli Yıl açılışını yapmaktan vazgeçmek zorunda kalması, acaba niçin içimizi rahatlatıyor? Başkan istifa etse mesele hallolmuş olacak mı? Kendimizi aldatmayalım. Duyduğumuza göre, Yargıtay bünyesinde ve yargı teşkilatı içinde çok sayıda yargı mensubu, başkanın Adli Yıl törenine katılması halinde töreni protesto etmeye hazırlanıyorlarmış. Varsayalım ki, Başkan bütün tepkilere, karşı çıkışlara ve protestolara rağmen Adli Yıl'ı açmaya karar verdi. Bunun üzerine de bir kısım yargı mensubu törene katılmadı ve ilk defa olarak Adli Yıl açılış töreni bu şekilde olaylı cereyan etti. Böylece yargı mensupları ve Yargıtay üyesi yüksek yargıçlar, mensup oldukları kurumlarına ilişkin tereddütleri, kuşkuları ve yargı teşkilatına yönelik iddiaları aklamış olabilecekler miydi? Böylece meselenin hallolabileceğine dair vicdani bir rahatlama içine girebilecekler miydi? Hepsinden önemlisi, kamuoyu vicdanını rahatlatabilecekler ve bu kutsal sayılması gereken kurumun haysiyetini kurtarmış olabilecekler miydi? Yine kendimizi aldatmayalım. Bir kurumdan çıkan 'çürük elma' arızı bir olay değildir. Bir kurumda bazı zeminlerde, bazı süreçler ve bazı vicdanlarda bir çürüme olmamışsa o yapının içinden herhangi bir 'çürük elma' çıkabilmesi hayli zordur. Oysa yargıya baktığımızda, 'çürük elma'ların sayısının öyle birle ikiyle sınırlı olmadığını görürüz. Bu hususu Yargıtay Başsavcısı da belirtiyor. O nedenle kendimizi aldatmayalım. Sorun kişilerde, karakter zaafı yaşıyan bazı görevlilerin yasaları çiğnemesinde ya da görevlerini istismar ediyor oluşlarında değildir. Kabahat o kurumların yapısında oluşmuş olan 'çürüme'dedir. Çürüyen parçayı kesip atmazsanız ve yapının çürümesine neden olan koşulların değişmesini sağlamazsanız 'çürüme'devam eder. Dediğimiz gibi kendimizi aldatmayalım. Mesele Yargıtay Başkanı'nın Adli Yıl'ı açmasını engellemek, istifaya zorlamak, onu suçlamak ve hatta yargılayıp mahkum etmek de değildir. Mesele, bu vesile sayesinde o yapının niçin 'çürüme' gibi vahim bir hastalığa maruz kaldığını tesbit edebilmekte ve yapının sağlıklı bir ortama kavuşmasını sağlamaktadır. Meselenin ikinci önemli noktasi Yargıtay-MİT-suç örgütleri sacayağındaki MİT halkasıdır. Medyanın da itelemesiyle son bir haftadır MİT neredeyse unutulmuştur. Rezaletin toplumu çok derinden etkileyen ve ilgilendiren yargı boyutu ön plana çıkarılmıştır. Öyle ya, insanların sığınacağı, güveneceği son nokta olan yargıya da kar yağarsa ne olur? Biraz da bu nedenle olsa gerek, MİT yine gölgede kalmayı başarabilmiştir. Bunda MİT'in doğrudan Başbakanlığa, yani hükümete bağlı olmasının getirdiği bir korunmacı tavır da sezilmektedir. Ama yine kendimizi aldatmayalım. Bu rezalette MİT'in düştüğü durum Yargıtay Başkanı'nınkinden daha beterdir. MİT'in, kendisini bu yasa dışı, kural dışı ilişkilerden kopartamadığını ve yapı olarak sadece gizli değil, illegal ilişkilerden de kurtulamadığını bilen kamuoyunun ilgisi daha çok yargıya çevrilmiş olabilir. Yargı, bağımsız olması gereken ve idareden ayrı bir anayasal erki temsil etmektedir. Oysa MİT doğrudan Başbakanlığa bağlıdır. Hükümet isterse MİT'i sıkı bir şekilde denetleyebilir. Bir reforma tâbi tutabilir. Bu kurumu her türlü yasa dışı ilişkilerinden arındırıp olması gerektiği kadar demokratik bir yapıya kavuşturabilir. Hükümet şimdilik bunu istemediği için MİT, yine denetimsizliğin ve devlet içinde devlet olmanın getirdiği rahatlıkla o yapış yapış illegal ilişkilerini sürdürmekte ve mesela Çakıcı rezaletinden sadece 'üzülerek' kurtulabileceğini sanmaktadır. Oysa MİT Müsteşarı'nın da Yargıtay Başkanı gibi artık kurumun başında kalması son derece sakıncalıdır. Diğer meseleleri bir tarafa bırakalım. Sadece, "Çakıcı ilişkilerini sona erdirdik" dedikten sonra bu süfli ilişkiye devam ediyor olmaları bile büyük bir görev ihmali olarak ortadadır. Ve MİT Müsteşarı, ne Çakıcı'nın ilk yakalanışında bir MİT mensubunun verdiği kırmızı pasaportla yakalanışı ne de ikinci sefer yurt dışında eski bir MİT mensubunun yeşil pasaportuyla yakalanışı üzerine kendisini hesap vermek zorunda hissetmemektedir. Hele hele bir daire başkanının, Yargıtay Başkanı ile bu kanun kaçağı için görüşme yapmasına izin vermiş olmaktan da hiçbir rahatsızlık duymamaktadır. Ayrıca değişik konularda Yargıtay'la onlarca defa, -belki de yüzlerce- konuşuklarını -yani bazı davaları etkilemeye çalıştıklarını- da aynı fütursuzlukla söyleyebilmektedir. Bu nedenle yine kendimizi aldatmayalım. 'Çürük elma' iddialarının özellikle MİT için de geçerli olduğunu bilelim.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |