AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Türkiye biterse, dünya da biter!

Abartıyor muyum? Ufuk ve zihin daralması illetiyle malul olanlardansanız, evet. Ama pergelinizi dünya coğrafyasını kuşatacak ve kucaklayacak ölçüde genişletip Türkiye'de ve dünyada dün ve bugün olup bitenlere bakabilecek bir ufuk çizgisi geliştirerek geleceğe projeksiyon yapmaya soyunacak bir vizyona, özgüvene ve donanıma sahipseniz, hayır.

Dün, Batılıların tüm dünyayı sömürgeleştirme ve köleleştirme girişimlerinin önündeki en büyük engel biz değil miydik?

Dün, bu topraklara ayak basmamızın ilk adımı olan Malazgirt Zaferi'yle birlikte fetih yürüyüşümüzü Anadolu'da durdurmadık, Avrupa'nın içlerine kadar götürdük. Hem de İslâm medeniyetinin ölüm-kalım mücadelesi verdiği, dört bir taraftan kuşatıldığımız bir küresel konjonktürde. Bir taraftan Moğol sürülerinin İslâm medeniyetinin doğu cephesini tam yarım asır süren bir saldırı sonrasında tarumar ettiği, öte taraftan Endülüs'ün ölüm kalım savaşı verdiği, Avrupalıların Rönesans ve Reformasyon sonrası süreçte tüm karaları sömürgeleştirdikleri, okyanusları ve deniz ticaret yollarını birer birer kontrol etmeye, karşılaştıkları tüm medeniyetleri teker teker yok etmeye başladıkları bir süreçte biz tarih sahnesinde hem kurucu, hem koruyucu, hem de yeni cepheler açıcı roller üstlendik.

Avrupalıların İslâm'ın Batı cephesini çökerttikleri, doğu cephesinin ise bir yandan Moğol sürülerinin, öte yandan da Haçlı sürülerinin ateşi arasında ölüm-kalım mücadelesi verdiği bir zaman diliminde eğer biz Müslüman olarak tarih sahnesine çıkmamış; kurucu, koruyucu ve akıncı rolümüzü oynamamış olsaydık, İslâm medeniyeti 13-15. yüzyıllarda tarih sahnesinden çekilecek; Batılı emperyalistler dünya üzerindeki tüm dinleri ve medeniyetleri yok ederek bütün dünyayı sömürgeleştireceklerdi.

Bizim Selçuklu ve Osmanlı olarak tarihte oynadığımız sadece Müslümanların onurunu değil, insanlığın onurunu kurtaran tarihî ve anahtar rol, dünyanın ve dolayısıyla tarihin bitmesini önlemiş bir roldür. Büyük tarihçimiz Halil İnalcık'ın "Osmanlı tarihi bilinmeden dünya tarihi yazılamaz" şeklindeki tespitinden yola çıkarak, Osmanlı'nın dünya barışının ve insanlığın onurunun korunmasında oynadığı rol, bütün boyutlarıyla kavranmadan, dünyada barışın, hakkın, hukukun, hakkaniyetin ve adaletin nasıl tesis ve temin edileceği bilinemez, diyorum. Ve Avrupalıların dünyayı sömürgeleştirdikleri, mevcut medeniyetleri teker teker yok ettikleri bir zaman diliminde, Osmanlı'nın hükümfermâ olduğu coğrafyalarda sulhü, selâmeti ve adaleti hayata geçiren bir dünya düzenini (Pax Ottomana'yı) gerçekleştirdiği yakıcı gerçeğini altını çizerek hatırlatma gereği hissediyorum.

Doğal olarak burada sorulması gereken soru şu: Bunlar, dündü. Bugün Osmanlı diye bir aktör yok. O halde, neye dayanarak Türkiye biterse, dünya da biter diyorsun ve Türkiye'nin hâlâ yeniden büyük işler yapabileceğini söylüyorsun?

Dün, henüz bitmemiştir. Osmanlı resmen bitmiştir; ama fiilen bitmemiştir. İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Rusya emperyal iddialarından ve vizyonundan nasıl vazgeçmemişse ve vazgeçemezse, Türkiye de medeniyet iddialarından ve vizyonundan vazgeçemez. Vazgeçerse, yok olmaktan kurtulamaz ve dünya biter.

Dün, bizim için de, bölge ülkeleri için de Batılılar için de bitmemiştir; başka şekiller alarak sürmektedir. Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu, Türkiye'nin medeniyet iddialarına, ufkuna ve vizyonuna er geç yeniden ve daha muhkem şekillerde sahip çıkabileceğini ümit etmekte ve bizi beklemektedir. "Uyduruk bir tezkere"nin Meclis'ten geçmemesinin Osmanlı coğrafyasındaki, İslâm dünyasındaki ve mazlum coğrafyalardaki "millet"leri nasıl heyecanlandırdığını ve beklenti içine girdirdiğini bizzat kendi gözlerimle gördüm ben.

Ancak Türkiye'yi Türkiye'nin içindeki Amerikanlaşmış / yamyamlaşmış, milleti soyup soğana çeviren "beyaz Türkler" denen mandacılar bitirmeye çalışıyorlar: Amerika'nın, Avrupa'nın ve İsrail'in sözcülüğünü yapan; bunun için de toplumu hedef göstererek, toplumun temel dinamiklerine karşı "topyekûn savaş" manşetleri atan mandacılar ve asalaklar Türkiye'yi bitirme kavgası veriyorlar: Ve bu toplumu ayakta tutan en temel dinamklere karşı topyekûn savaşı şimdi de zina yasası dolayısıyla veriyorlar: "Anadolu kadını nasıl olur da zinaya karşı çıkarmış! Kimmiş bu Anadolu kadını?" diyerek bu milletle cepheden savaşıyorlar!

Oysa Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu, Türkiye'nin İslâm'dan uzaklaşmasıyla biteceğini iliklerine kadar hissediyor ve biliyor. Biz henüz bunun ne demek olduğunu fark edebilmiş değiliz. Ama yarın, bizi Amerika'nın, Avrupa'nın ve İsrail'in uydusu ve kölesi kılacak gelişmeler, entrikalar çok daha net bir şekilde görülmeye başlanacak ve Türkiye'de, Türkiye'nin değil Amerika'nın, Avrupa'nın ve İsrail'in menfaatlerini koruyarak kendi kişisel, grupsal ve sınıfsal çıkarlarını ve iktidarlarını sürdüreceğini sanan köle ruhluların takkeleri birer birer düşecek.

Türkiye'nin bitmemesi, yeniden esaslı ve güçlü medeniyet iddialarına sahip çıkması, bunun için de, Türkiye'yi içerden ve dışardan bitirmeye çalışan yamyamların maskelerinin düşürülmesi gerekiyor vesselâm...


30 Ağustos 2004
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED