|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
6 Ekim 2004 tarihli İlerleme Raporu'nun açıklanmasının hemen ardından, bir aydın grubu, yeni bir inisiyatif başlatmak niyetindeydi. Amaç Kürt sorunun çözümünde biraz daha yol alınması için genel af meselesini gündeme getiren ve şiddeti reddeden kurulu, geniş ve etkili bir kampanyaydı. Bu toplantılara ben de katıldım, özet olarak kampanya fikrine soğuk baktığımı vurguladım. İtiraz ederken iki nedenim vardı. İlki şuydu: Türk demokratı, en azından kendisini demokrat olarak niteleyenler, Kürt meselesine ilişkin çözüm önerileri söz konusu olduğunda şiddeti araç kılan, her sivil unsuru kendi politik duruşu ve çıkarının lojistik desteği haline getirmeye uğraşan iki güç arasında sıkışıp kalmaktan yorgun düşmüştü. Nitekim demokratikleşme adımlarına rağmen şiddete yönelen, kendi iç hesaplaşmasını yeni Kürt siyaseti ilan eden, uzun vadeli milliyetçi bir refleksi demokrasi kavramıyla doğrulamaya yönelen bir anlayışın desteklenmesi tam da bu anlama, lojistik destek anlamına geliyordu, dolayısıyla demokratik açıdan akıl dışıydı. Söz konusu demokrasi meselesiyse Kürt politikacılarının dışarıyla konuşmaktan önce kendi içlerine yönelmeleri, kendi kendisiyle konuşmaları, çoğulculaşmayı gündeme getirmeleri gerekiyordu. "İkinci neden"im daha basitti. 17 Aralık'a doğru giden süreçte Türkiye'de Kürt sorununun çözüm yoluna girmediğini ve girmeyeceğini ima eden bir ses yükseltmek, bu süreci sıkıntıya sokmayı ifade ederdi. Bu durum Türklere de Kürtlere de zarar verirdi. Tabii demokrasiyi, birlikte yaşamayı hedef alan, bu koşullara adım adım, birlikte ve AB modelinin getireceği ilave meşruiyetle ulaşılacağına inanlar için. Bunlara inananlar çoğunlukta olduğu için o kampanya düzenlenmedi. "Faydacı Kürt politikası" bu kez kendi başına harekete geçti. Leyla Zana ve arkadaşlarının Batı'nın önde gelen gazeteleri Le Monde ve Herald Tribune'e 17 Aralık'a üç beş gün kala verdikleri ilan, zamanlamasıyla, içeriğiyle bu çerçeveye oturuyor. "Kürtlerin Türkiye'den ne istediklerini" anlatan bu ilan zamanlaması ve içeriğiyle "üç anlam" taşımaktadır. 1. Egemen Kürt siyasetçilerin Türkiye çerçevesinde ve Türkiye içerisinde değil, tersine kendilerini Türkiye dinamikleri ve meselelerinden ayrıştırarak Avrupa üzerinden Kürt siyaseti yapmaları... 2. İddiaların tersine AB'nin getireceği özgürlük ve demokrasi çerçevesini mevcut Kürt politikası açısından yeterli görmemeleri, hatta bu çerçeveyi Kürt politik alanı ve projesini değiştireceği ve çözeceği kaygısıyla tehlikeli bulmaları... 3. Faydacı, millici, hatta militarist bir bakış açısıyla AB sürecini baltalama pahasına salt kendi çıkarları için kullanmaları ve Türkiye'ye salt bir baskı mekanizması olarak yönelmesini talep etmeleri... Bu yaklaşım ve zamanlama sadece "demokrat Türkler"i değil, "Türkiyeli olan her demokratı" rahatsız eder... İlk adımı demokratikleşme sürecinin zirvede olduğu an silaha geri dönüşle atılan "bu ilan ve çıkış Kürt politikası ve Kürt sorunu açısından bir milad"dır. Her ne kadar Kürtlerin çoğunluğunu temsil ettiğine inanmasak da, egemen güçlerin kontrolunda olduğu oranda tek ses olarak ortaya çıkan bu tavır, Kürt politikasının bir "kültürel, sosyal talepler manzumesi" olmaktan çok, "politik bir iddia" olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde dışa vurmaktadır. Bugüne kadar, özellikle Zana'ların tahliyesinden sonra Kürt siyasetçilerin yaptıkları açıklamaların hilafına "ayrılıkçılığı" olmasa bile "ayrılığı" ön plana çıkarmaktadır. Belirtmek gerekir ki, bu çıkış bir siyasetçi topluluğu için olabilecek en akılsız çıkıştır. Türkiye'nin devletinde, entelijansiyasında, toplumsal ve ekonomik merkezlerinde, hatta derin toplumsal noktalarında Balkan savaşından bu yana yaşanan "Azınlıklar-Türkiye-Batı" ilişkileri modeli ve kaygısının yeniden canlanmasına, Kürt siyasetinin son zamanlarda ülke içinde artan meşruiyetinin ciddi biçimde gerilemesine yol açacaktır. Bu denli az akıllı bir çıkış ancak üç nedenle açıklanabilir: Ya, Kürtlerin iç iktidar kavgalarından beslenen, "Stalinist nitelikli bir yapı"yı korumaya yönelen "koyu bir milliyetçilik"... Ya, Öcalan ve onun üzerinden "Kürtlerin, Türkiye'nin siyasal merkezinde cirit atan AB karşıtı ulusalcı lobi tarafından kullanılması"... Ya da, ikisi birden...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |